Pages

31 Eki 2021

31.10.2021


 Selamlar
Madem ekim ayı boyunca yazacaktık. Son günde fire vermeye hacet yok değil mi :) 
Günün konusu, önerebileceğin 5 tane blog. 

Ben, İngiliz bir hanım var Lucy. Onun blogunu, google çeviri ile bile olsa okumaktan keyif alıyorum. Attick24
Ayrıca sevgili Buket'i okumak çok zevkli. Pelin Pembesi
Sevgili Derya'yı okumak ve takip etmekte çok güzel. Derya Kuzusu
Sevgili Deep, unutur muyum. Onu da okumaktan büyük keyif alıyorum. Sade ve Derin.
Son olarak, rahmetli Banu. Ara ara açar bloguna bakar, hayırla yâd ederim onu. Mekanı cennet olsun. Banuca Birşeyler 

Bunların dışında keşke yazsa da okusak dediğim, Ruşyena ve Ezgi var 💕

Biliyorum ay sonu. Biliyorum benim etkinlik yazımı yazmam lazım. Fakat salı günü iki okulda birden yazılılarım var. Şu an soru hazırlama telaşındayım. Yarın fotokopi işlerini halletmem lazım sonra dişçi randevum var. Etkinlik yazısını bu hafta içinde halledeceğime söz verip, sizden biraz ruhsat istiyorum. Görüşmek üzere. 
Selametle....

30 Eki 2021

30.10.2021


 Selamlar
Sevgili Özlem, namı diğer, Yüreğimin İkliminin, ekim ayı boyunca sürecek, bir yazı planı çıkardığını biliyorsunuz. Ayın sonunda bir değerlendirme yazısı istemiş, doğal olarak. 

Bu benim uzun süreli ilk yazı etkinliğim. Daha önce hiç bir ay boyunca her gün yazmamıştım. Bir yazı planı olduğu iyi olmuş.  31 gün boyunca doğaçlama yaz deseydi, benim işim çok zor olurdu sanırım :))  Ana konu önceden belli olunca, yazma motivasyonu oldu benim için. 
Her gün yazmak kolay değil. İnsanın hem zaman, hem enerji harcaması gerekiyor. Fakat diğer yandan, yazdıkça yazası geliyor insanın. Kişinin yazma davranışını tetikleyen, zihnini hep canlı ve dinamik tutmasına neden olan bir çalışma. Kısacası ben büyük bir keyif alarak yazdım. 
Benim de aklımda bir proje var. Onu olgunlaştırmaya çalışıyorum. Yakın zamanda düzenleyip açıklama yazarım diye umuyorum. 
Yarın görüşmek üzere, selametle... 

29 Eki 2021

29.10.2021


Selamlar
Öncelikle, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. Nihal Atsız'ın Bozkurtlar romanında dediği gibi, bu millet gerekirse Kürşad olur, 40 kişi ile Çin sarayını basar. Esareti yine de kabul etmez. Bağımsızlık, milletçe karakterimizin ilk özelliği. Kadın, erkek demeden, gerektiğinde gözümüzü budaktan sakınmayacağımızı en son 15 Temmuzda dosta düşmana gösterdik diye düşünüyorum. Oğuzhan'dan başlayarak, milletimize hizmet vermiş tüm atalarımızın ruhu şâd olsun. 

Oy bu kadar güzel bir güne nasıl denk geldi bilmem ama bugün konu, birini üzdünüz mü? 

Bizim kuşak biraz şövalye ruhludur. İnsanları bile isteye üzmeyi geç, başka sebeplerden bile üzülmesine, becerebiliyorsanız engel olun, bunun için mücadele edin, şiârı ile büyütüldük biz. Üstüne efendimizin, "elinden ve dilinden komşusunun emin olmadığı kişi bizden değildir" sözü, beni her daim iliklerime kadar titretir. becerebildiğim ölçüde hassasiyet geliştirdiğim bir konu, "kimse benden sebep üzülmesin."

Fakat bir anım var ki, ne zaman hatırlasam yüzüm kızarır. Şüheda dördüncü sınıfa gidiyordu. Tatvan'dayız. Bağlama kursuna başladı. Özel bir müzik kursu. Nasıl tatlı genç bir grup açmış. Neyse, Şüheda bir kaç hafta gitti kursa. Zaten benim kızın doğal bir yeteneği var bu işe. Şimdilerde çok ilgilenemiyor ama iki haftalık kursa giderken, notası elinde olmayan parçaları bağlamada çıkarabiliyordu, sadece dinlediğiyle. Biz mutlu mesut gidip geliyoruz.  Bir arkadaşım var, Şükran. Benim kızın yaşıtı bir kızı var. Şüheda'yı görünce, o da göndermeyi düşünmeye başladı kursa. Biz beraber kursa görüşmek için gittik. Sohbet sırasında ben bir laf ettim, maksadını o kadar aştı anlatamam. Diyorum ya, hala hatırlayınca yüzüm kızarır. Hatta şu anda buraya yazmayı bile geciktirme telaşındayım. o kadar mahcup oluyorum. Bu kadar laf kalabalığı o nedenle 🙈

İtiraf ettik o kadar, çaresiz yazacağız 😒 Bir enstrüman çalmayı öğrenmenin çocukların gelişimleri açısından ne kadar önemli olduğunu konuşuyoruz. Kursun sahibi gençlerde orada tabi. Enstrüman çalmanın pek çok faydasından bahsettikten sonra, hem olur da akademik olarak başarısız olurlarsa, ellerinde bir avantaj daha olur dedim. Bu lafı ederken düşündüğüm tek şey, bizim kızlardı ama kurs sahibi gençlere "başarısız" demiş oldum. 🙈 Laf ağzımdan çıktığı an pişman oldum ama açıklama getirmek daha da kırıcı olacaktı. O yüzden "af edersiniz" de diyemedim. Hatırladıkça utanırım. Umarım o gençler için, sözüne kırılacak kadar önemli biri değilimdir. Tek umudum bu. 

Blogcum ya, sır kalmadı döktüm sana. Allah sonumuzu hayır etsin :)
Yarın görüşürüz, Selametle... 


 

28 Eki 2021

28.10.2021


Selamlar
Günün konusu ünlü bir aşkınız var mı?

Konunun, bir kaç açıdan sorgulanmaya ihtiyacı var bence. "Aşk nedir," diye sormalı onca. Ona cevabımızı iyi kötü verdik, iki gün öncesinde. Peki "ünlü kimdir", " neye göre kime göre ünlüdür" bunlar üzerine konuşulası konular. Sorudan maksat, popüler kültürün, bize lanse ettiği isimler üzerinden konuşacaksak, işim çok zor. Tepkim, öğretmenim sorular çalışmadığım yerden geldi olur :)) Popüler olan şeyler genelde benim ilgi alanıma girdiklerinde çoktan modaları geçmiş oluyor çünkü. Bu anlamda ünlü tanıdığım yok ki aşkım olsun. :)) 

Soruyu revize edip, hayran olduğunuz ünlüler kimdir, şekline dönüştürürsek, söyleyecek bir kaç isim bulabilirim. Nazan Bekiroğlu, kadına aşk derecesinde hayranım. Hayranlığım tanıştıktan sonra iki kat daha arttı. İskender Pala'nın yazı diline hayranım. Sezen Aksu ve Nilüferi, her daim büyük keyifle dinlerim. Türkan Şoray, çok büyük hayranım kadına. Malum benim akran grubunun zevkleri işte :))) 
 
Yarın görüşürüz efendim, selametle
 

27 Eki 2021

27.10.2021


Selamlar 
Ay bitiyor şaka gibi. Günün konusu, en yakın arkadaşım....

Benim en yakın arkadaşım, uzun zamandır. Nimetciğim. 2009 da tanıştık. Benim görevlendirme gittiğim okulun, Edebiyat öğretmeniydi. Bir yıl sonra, benim okuluma tayini çıktı Nimet'in. Ortak paydamız çok olunca, ahbaplığın ilerlemesi zor olmadı. 2009 dan bu yana, yükselen bir grafikle hep birbirimize çekildik :)) 

Nimet'i anlatan en güzel tabir şu olur sanırım. Nimet tertemiz bir insandır. Güvenilir, düşersen elinden tutar, mutluluğunu da, acını da paylaşabileceğin insanlardandır. Kendiyle ve hayatla barışık bir insandır. O nedenle çözüm odaklıdır. Onca zaman bir kere bile sorunun tarafı olduğunu görmedim, hep çözüm üretir, yada çözümün yanındadır. 

Etrafındaki herkesin özel anlarını bilir. Asla es geçmez o özel anları. Nimet etraftaysa, kendinizi güvende hissedebilirsiniz. Pek çok sorumluluk yüklenmiştir, hepsini hakkıyla yerine getirir. 

Ben bir polis eşi olarak, pek çok dostluğumu geride bırakmak zorunda kaldım malesef. Tayin çıkınca araya önce mecburi ayrılıklar sonrada mesafeler girdi dostluklarımla. Ortak paylaşım azalınca, ister istemez sohbet konunuzda kalmıyor. Öyle olunca sağlıklı iletişim devam edemiyor. Karacaoğlan diyor ya;
"Çağır Karacaoğlan, çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur,
Sarılmaya, sarılmaya"
 İşte eski ve güzel dostluklar gurbete yenik düşebiliyor. Nimet, son durakta karşıma çıktığı için kendimi şanslı sayıyorum. Onu kaybetme riskim çok düşük. Bu beni mutlu ediyor.

 Ayrıca, ben ilk defa Nimet'le hissettiğim bir duyguyu da paylaşayım sizinle. Nimet'le tanışana kadar, grupların arasında iletişim kuran, organizasyonlar yapan bendim. Yani gruplar ayakta kalıyorsa, işler yürüyorsa bu benim enerjimle oluyordu. Nimet benim üstümden bu misyonu aldı, omuzlarım rahatladı onunla tanışınca, bir şeyleri çok fazla düşünmemeye, öyle mi olur böyle mi olur diye kafa yormaya gerek kalmadı. Nimet bu işi hem de hakkıyla yaptığı için :) Bu bazen beni zihinsel tembelliğe sürüklüyor ama yarattığı konfor alanı müthiş :)) 

Cancağızım, hep benimle ol, birlikte mutlu ve sağlıklı yaşlanalım inşallah.
Selametle...


 

26 Eki 2021

26.10.2021


 Selamlar 
Konu ağır olunca, günün sonunu buldu müsait olup yazmam. Bugün aşk hakkında yazacağız. Hadi Bismillah.

Aşk, malesef elbirliği ile içini boşalttığımız bir kavram. Ama altını çöpe atsa sahibi, altın değerini kaybeder mi.... Onu çöpe atanın nasibine, aptallık, ahmaklık düşmüştür. Aşk ve kavramın içini boşaltan bizlerin arasındaki ilişki de böyle. O hala çok kıymetli, onun kadrini bilmeyen bizim nasibimize düşen ise ahmaklık...

Aşkın aslı, ilahi aşktır. Önce yaradanın kuluna duyduğu aşk, bu aşkı fark edip, kulun yaradanına duyduğu aşk. Gerçek olan aşk işte bu. Kulun kula beslediği aşk ise bu gerçek aşkın mecazıdır. Platon'un mağara benzetmesine olduğu gibi, gerçeğin bir gölgesidir.

Peki mecaz diye kıymetsiz midir? Haşa, elbette kıymetsiz değildir. Fakat tıpkı duyular evrenini bilgisi gibi, bozulmaya, yanılmaya hatta hırpalanmaya mahkumdur malesef. Ondan sebep, aşk dünyamızda birazda ızdıraptır. Aşk acısı diye bir kavram üretmişizdir mesela. 

Benim en garipsediğim sorulardan biri de " aşık oldun mu" sorusudur. Garipserim; çünkü, olmak fiilinde iyi kötü bir bilinç hali vardır. Bir seçimden söz ederiz. Aşk, bence bilinçli, bir tercih değildir. Kişi aşık olmaz, aşka düşer bence. Bilinçli tercihlerde mantık devrededir ama aşk mantığın devre dışı kaldığı bir alana tekabül eder. 

Aşkın tensel bir boyutu elbette vardır. yetişkin insanlarız, bunu yadsıyacak değiliz ama iki insan arasındaki bu tertemiz duyguyu, sadece tensel manada okumak ve beklentiyi bu noktada sabitlemek, işte baştaki metafora dönecek olursak, altını çöpe atan ahmaklar işte onlardır. Zannımca oradaki baskın duygu aşk değil, sahip olma dürtüsüdür. Ve nefsi her arzu, tatmin edildikten sonra cazibesini yitirir. 

İnsan nasibinde varsa düşüyor aşka. 
Yarın görüşmek üzere, selametle....

25 Eki 2021

25.10.2021.


Sevgili torunum; 
Ben bu mektubu yazdığımda annen, henüz üniversite üçüncü sınıf öğrencisi. Bu mektubu yazdığımı da bilmiyor. Belki ona hiç söylemeyeceğim. Benden sonra blogum aklına gelip baktığında karşısınıza çıksın diye yazıyorum. :) 

Dedem; evlat sermaye ise, torun kârdır, derdi:)  Anneannemin, babaannemin ve dedemin bizlere olan sevgisi bana ışık oluyor. Şu an yaşamadığım bir duygu için heyecan hissetmeme ve muhabbet duymama neden oluyor. Bu nedenle onlara çok teşekkür ediyorum. 

Evlatcığım, sen geldiğinde hala hayatta ve sağlıklı olmayı diliyorum kendi adıma. Doğumuna şahitlik etmeyi, bakımında annene yardım etmeyi hayal ediyorum. Seninle sinemaya gidebilmeyi, seninle bir cafede oturup, sohbet edebilmeyi diliyorum. Okuduğumuz kitaplar hakkında konuşabilmeyi...

İnşallah tarih okumalarını seven bir genç olursun. Edebi metinler beni heyecanlandırdığı kadar seni de heyecanlandırır. Umarım öğrenmekten ve öğretmekten zevk alırsın. Bana yeni gelişmeleri anlatmak seni mutlu eder, inşallah. çünkü ben dinlemekten büyük zevk duyacağımdır.  

Umarım aramızda güvene ve sevgiye dayanan bir ilişki yaşanır. Öyle olmadığını varsayalım, ergenlik, zamanın etkileri aramıza mesafeler koydu diyelim... Şunu bilmeni istiyorum şimdiden, her şart ve durumda sen benim için dünyanın en özel insanı olmaya devam edeceksin. 
Kuzumun kuzusu, senin günün birinde olma ihtimalini bile çok seven bir anneannen var, bunu sakın unutma. 
Muhabbetle....
 

24 Eki 2021

24.10.2021


Selamlar
Şu an kaçabilseydin nereye giderdin? 
Özlemcim, nereden aklına geldi be güzelim. Ben, yengeç burcu bir insan evladıyım. Evim mabedim gibi. Nereye kaçayım diye düşünmekten devrelerim yandı tüm gün :) 

Düşünürken aklıma, Isparta'da çalıştığım süreçte, aldığım bir eğitim geldi. Gölcük depreminin olduğu zamanlardı. Hepimiz milletçe travmatik olmuştuk. Isparta Rehberlik Araştırma Merkezinde görevli yetkililer sağ olsunlar, okullarda "güvenli yer" eğitimi planlamışlardı. 
O sürecin en popüler konusu, deprem sırasında nasıl güvende kalabiliriz? Nelere dikkat etmeliyiz? Bu konu eni boyu tartışılıyordu. O vakitler çok bilmiyorduk ama artık okullarda hem eğitimini vere vere hem de tatbikatlarla artık, başımızı koruyup, hayat üçgeni oluşturmamızın önemini biliyoruz. 
Herkesin bu konuyu tartıştığı bir dönemde, psikolojik rahatlama pek kimsenin aklına gelmiyordu. Halbuki travma atlatan kişilerin, tıpkı fiziksel olarak güvenli alana ihtiyaç duyduğumuz gibi, psikolojik olarak da güvenli yere ihtiyacı oluyordu. 

Aldığımız eğitimde, gözlerimizi kapatıp, bizi mutlu edecek bir yer hayal etmemizi istediler. Bu yer, gerçek bir mekan olabileceği gibi hayalimizde olabilirdi. Hepimiz denileni yaptık, O zaman ben ağaçlı, çiçekli bir yol hayal etmiştim. Sizin için Pinteresti gezdim, hayalime en çok benzeyen fotoğrafı bulmak için. En çok benzeyen fotoğraf, işte bu...


Şimdi şurada bir bank olsa, yanımda bir termos kahve, çantamda motif öreceğim ip ve tığ, elimde Alev Alatlı'nın kitabı...( etkinlikte bu ay okuduğumuz yazar malum 😊) Mis gibi olurdu 😉

Yarın görüşmek üzere, selametle...



 

23 Eki 2021

23.10.2021


Selamlar
Günün konusu, mutluluk üzerine yaz. 

Beni nelerin mutlu ettiğini yazdığım postun son cümlesi, mutlulukla ilgili düşüncemin özeti aslında.
Bence, mutlu olmak için ihtiyacımız olan tek şey, mutlu olmayı bilmek. Bugünlerde, sanırım blogda günlük yazma planım olunca, etrafıma farklı bir gözle bakmaya başladım. Bir çeşit veri toplama telaşına girdim sanırım :)

Bu gözlemlerin sonunda tespitlerimden biri; insanlar, hayatı "alacaklıyım" duygusu ile yaşıyor. Sanki dünyaya gelince onlara bazı vaatlerde bulunulmuş, şimdi de bu vaatler yerine getirilmiyormuş gibi. Sanki hayatın onlara borcu var ödemiyormuş gibi. Hep bir, "böyle olmalıydı, şöyle olmalıydı bla bla bla" Bu ruh haliyle zaten mutlu olmak imkansız. 

Mutlu olmak için her şeyden önce mutmain bir kalbe ihtiyaç var bence. Nasibe inanmak. Şükretmeyi bilmek gerekir. Şükretmekten nasipsiz birinin mutlu olması olanaksızdır. 
Burada nasip kavramını biraz açmak istiyorum. Bir köşeye çekilip, miskin bir hayat yaşayıp, sonrada nasip değilmiş, avuntusundan bahsetmiyorum. Yine büyüklerden kalan güzel bir söz vardır. "biz seferden sorumluyuz der, zafer Allah'tandır." Yani üstümüze düşen vazifeleri layıkıyla yerine getirdiysek, olmasa da üzülmeyiz artık. Biz üstümüze düşeni yaptık, nasip değilmiş, diyebilir, bunun iç huzurunu yaşayabiliriz. 

Sokrates, ahlaki davranışı, mutlulukla açıklıyor. Ahlaki davranışın amacı mutluluktur diyor. Haksızda değil, birine zarar vererek, hem de bile isteye.... Hafazanallah, korkunç bir vicdan yükü. Bu yükle kişinin uzun süre mutlu yaşaması neredeyse imkansız. 

Size hiç bahsetmedim çünkü benim kabul etmem de zaman aldı. Eski komşum var benim. Adı Hamiyet. Kayseri'nin bir ilçesinde oturuyor ailesi. Hamiyet dünya iyisi biridir. Çok severim. 10 yıldan fazla zamandır tanışırız, 8 yıldan fazla komşuluk ettik. İncinmedik birbirimizden. Süreçte ailesi ile de tanıştık. Tertemiz, pırıl pırıl Anadolu insanı ailesi de. 4 kardeşler. En küçükleri Taha 23 yaşında, kızımla aralarında ay farkı var. Liseden sonra, bir yardım kuruluşunun gönüllüsü olarak, dünyanın değişik yerlerinde ki yetimlere ulaşma gayretindeydi. O faaliyetler sırasında tanıştığı bir hanım kızla 40 gün önce evlendi. Düğünlerine gidemedim diye üzülüyordum. Kayınvalidem hastane işleri için, Kayseri'ye gelmişti. Beş gün önce bir haber aldım, Taha arkadaşları ile maç yaparken, kalp krizi geçirip vefat etmiş. Yaşadığım şoku, üzüntüyü anlatamam. Daha bugün arayabildim Hamiyeti. Çünkü dediğim gibi, aldığım haberi ben daha yeni yeni sindirebiliyorum diye. Hamiyetle konuştuk. Tükenmiş üzüntüden tabi, sesi çıkmıyor. Ama dediği bir şey var, unutmam imkansız. 
"Abla içimde koca bir yangın var, akşam yatıyorum o yangınla sabah kalkıyorum o yangınla. Fakat sanma ki Allah'ın hakkımızdaki bu hükmünden şikayetimiz var. Benim kardeşim, gencecik yaşında, dünya zevklerinin ona en tatlı görünmesi gerektiği zamanda, mazlumun, kimsesizin derdine düştü. Geçen Ramazan Bayramından önce annem, bu bayram gelmezsen, kavga edeceğiz haberin olsun dedi. Taham, o yetimler sevinmeden, gelip senin elini öpemem anne dedi. Senin üç evladın daha var, O garipler, biz geleceğiz diye yol gözlüyor dedi. O bize üzülsün abla" dedi. 

İşte dünyaya hak ettiğinden daha fazla değer vermezsen, mutmain bir kalbe sahip oluyorsun. O kalp de seni mutlu ediyor. Geri kalan tüm mutluluklar üç günlük. Dördüncü günün sabahı, doyumsuz nefsimiz bizi bekliyordur. Ona da dünyayı versen doymaz. 
Yarın Hamiyet'in ailesinin yanına gideceğim. Bugün dişçi randevum olunca gidememiştim. Umarım gittiğim ortamdaki teslimiyetten feyz alabilirim. 
Görüşmek üzere, selametle...

 

22 Eki 2021

22.10.2021

 


Selamlar
Günün konusu en sevdiğiniz film. 

Benim için tüm zamanların en sevilen filmi, Rüzgar gibi Geçti. 
Benim kuşak için, bilinen bir film ama yeni kuşak için yazının bulunması kadar eski bir tarihten kalma 😄 1939 yapımı bir film :)) 

Bir dönem filmi, zaten dönem filmlerini çok sevmişimdir. Amerika tarihindeki Kuzey- Güney savaşlarının olduğu dönemi anlatıyor. Güneyli bir ailenin kızı Scarlet O'Hara. Şöyle bir baktın mı, benim asla onaylamayacağım bir karakter. Alenen hedonist. Ama hayatın ona biçtiği rol, çevresi için fedakarlık yapmak. İçinde kendinin bile son ana kadar tanıyamadığı, sevgi dolu bir Scarlet var aslında. 

Bu Ashley, nasıl pislik bir adamdır ya. Kızı hep bir muallakta bırakan, pısırık herif. Son davranışının nedeni, dünya iyisi hanımı vefat edince yaşadığı vicdan azabıdır bence. Başka bir şey değil. Allahtan son anda o vicdan azabı, kıza doğru bir hamle yapmasını engelliyor da, o büyük tutku hak etmeyene değil, hak edene yöneliyor. 
Yalnız Bay Butler'da da ne büyük sabır ne büyük bir aşk vardır arkadaş. O deli Scarlet'a her şeye rağmen dayanır. Melanie ölünce, evi terk etmesi de çok onurludur. Filmin sonunda Scarlet, Bay Butler'a kavuşamaz ama ben o azimli kızın bir yol bulup, kocasına ulaşacağını hayal etmeyi tercih ederim hep nedense. 

Uzun yıllar oldu, filmi seyretmeyeli. Hatırlamışken yarın yeniden mi baksam acaba. :)) 

Günü Scarlet'in o meşhur repliği ile bitireyim. Yeni yazma konumuz neydi ki? Neyse "bunu yarın düşünürüz" 😄😄

Selametle

21 Eki 2021

21.10. 2021

,
Selamlar 
Günün yazı konusu, beni mutlu eden şeyler.

Bugün nöbet günüm. Eve gelince, eşim çayı hazırlamış, Balkonda harika bir hava var. Çayımızı alıp, balkona çıktık. Bu yeterince mutluluk verici iken, bir de sürpriz vardı bana. Günlerdir evde ki net, beni çok zorluyordu. Her yerden çekmez falan ciddi sıkıntı oluyordu. Eşim o sorunu halletmiş. Bir sürü teknik terimle konuştu. Nöbet çıkışı olunca, hiç birini dikkatli dinlemedim 😁 Son tahlilde pragmatist olup, çözülmüş sorunuma odaklandım. 😍 Şu anda, dün internetin çekme ihtimali sıfır olan balkonda oturmuş, blog yazıyorum. Bu son derece mutluluk verici benim için :)

Koskoca bir buçuk yılı, evde kapalı kalınca, ekranlara ders anlatınca, maskeli bile olsa okula gitmenin mutluluğunu anlatamam. 

Salı günleri dersim geç başlıyor. Okul nöbetçisi, 12/A sınıfından, sevdiğim bir kızımız. Erken gitmiştim okula. Bir kahve yapayım kendime dedim. Oda mutfaktan su almaya gelmiş. Hocam ben yapayım dedi. Görseniz, nasıl tatlı, bıcırık bir kız. Hadi yap bakalım, dedim. Balkon kısmı var, okuldaki mutfağın. Çıktım balkona, taze elden, taze kahve içmenin tadını çıkardım. 
Kahve tek başına mutluluk sebebi iken, birde emek verdiğin bir gencin, o emeği görüp, hürmeten sana birde keyifle hizmet ettiğini görmek, o vefa duygusunu görmek, anlatılmaz yaşanır diyeyim. Bu ilk değil, öğrencilerimin içinden, mutlaka çıkar ara ara. Hiç aklında yokken, elimdeki poşete hamle yapan, çayımı kahvemi getiren. İşin güzel yanı, ben asla talep etmem. tarzım değil. Kişi, kişi, elinle gör işi,😄 diyerek büyütülmüş bir insanım. O nedenle pek isteyebilen biri sayılmam. Ama aklımda yokken, öğrencilerimden böyle vefa örnekleri beni mutlu ediyor. 

Yazılıları yapmışımdır. Kağıtları okurken, konuda dikkat çektiğim noktaları es geçmemiş fakat kendi cümlelerini kurmuş, öğrenci kağıtlarını görünce de çok mutlu oluyorum. 

Boş günlerimde, ya da hafta sonlarında yapacak bir işim yoksa, kahvemi alıp, bir parka eşimle kitap okumaya gitmişsek yine çok mutlu oluyorum. 

Hava güzelse, balkonumda vakit geçirmeyi seviyorum. Arkada bir türkü, elimde örgüm, miskinlik yapmaktan da mutlu oluyorum. 

Öğrencilerimle kitap grupları oluşturup, öğle aralarında onlarla sohbet etmekten mutluluk duyuyorum. Geçen hafta aklıma gelmişti, gruptaki kızlarımla fotoğraf çekinmek. yine unutmuşum. 😕

Elimdeki örgü bitince, karşıya koyup seyretmekten çok mutlu oluyorum. 

Ben kolay mutlu olan biriyim. Mutluluğun olay ya da durumlarla değil, kişiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. 
Hep mutlu olalım inşallah. yarın görüşürüz, selametle
 

20 Eki 2021

20.10.2021


Selamlar
Evli ve mutlu mu, bekar ve mutlu mu diye soruyor bugün Özlem. 

Fotoğraftaki koca kişisi ile 24 yıldır evliyim. 27 yıldır tanırım kendisini. 
Hayatına birini almak zor iş. Kolay diyen yalan söyler. Bazen insan kendi evladı yetişkin olup, seninle eşit şartlar talep edince, onu bile sindiremiyor. Yeri geliyor kendi evladına sabredemezken, el oğluna ya da kızına sabretmek kolay iş değil. Ki, evliliğin dinamikleri başka işler. Sıradan bir arkadaşlık, ahbablık değildir ilişkinin dili. Bazen yeri gelir, en alakasız insana açtığın krediyi eşine açamazsın. Gönül umduğuna küser, demiş atalarımız. 
Kanaatimce mutlu evliliğim sırları diye ahkam kesmenin de bir anlamı yok. Çünkü her evlilik, kendi ilişki dilini geliştirir ve öyle yol alır. Bir çift için kabus gibi olan bir gelişme başka bir çift için aşılmaz değildir. O nedenle, kimseye tavsiye vermeye de gelmez, kimseden tavsiye almaya da. 

Peki, başa dönelim, evli ve mutlu mu, bekar ve mutlu mu; diye sorduk hani. Bu da çok kişisel bir durum bence. Bazı insanlar için, evlilik vazgeçilmezdir. Bazıları için angarya. Benim kanaatim, aşık olmadan evlenmemek lazım. Çünkü süreç zorlu, insan kendisi için vazgeçilmez olanı bulamadıysa o sürece katlanmak kolay değil. 
Bu mantık evliliği denilen şeyi benim aklım almıyor. Evliliğin kendi çok mantıksız bir eylem aslında. Bu mantıksız eyleme nasıl bir mantık kılıfı buluyor insanlar, anlamam. Düşünsenize, yetişkin bireylersiniz. Kendi işiniz, kendi paranız. Belli bir yaşa geldiğiniz için aileniz de size çok karışmıyor öyle. Bildiğin özgürsünüz. Sonra bir şey yapıyorsunuz ve ne yedin, ne içtin, nereye gittin, ne yaptın, paranı nasıl harcadın, tüm bunlara karar verirken başka birinin de fikirlerini almak durumda kalıyorsun. Akıllı insan hamlesi değil, gördüğünüz üzere. İşte o yüzden diyorum, aşk yoksa çok zor devam etmesi. 
Sevdiğin adam ya da kadınsa hayatındaki, zül gibi görünen bu hesap verme hali zevkli bile olur. 
Peki evlilik aşkı öldürüyor diyorlar, o ne olacak diye sorabilirsiniz. Bende size derim ki, 
"ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez"  :))) 

Yarın görüşmek üzere, selametle...



 

19 Eki 2021

19.10.2021

Selamlar
Günün yazı konusu, "senin kalbini kazanmak isteseler, neler yapmaları gerekir" 

Benim için dinleniyor olmak çok kıymetli. Etkili dinlemek dedikleri şey. Hayatta neyden nefret ediyorsun deseler, bir şeyi iki kere söylemekten derim, sanırım. Öğretmen olmam işin ironik kısmı.  
Bununla bağlantılı olarak, bir hediye ile beni etkilemenin formülü, pahalı bir hediye almak değildir. Eşimin bana aldığı ve beni mutlu eden şeylerden biri plastik maşrapadır. Üç gün önce mutfakta kullandığım, maşrapa kırılmıştı. Yemek yaparken, gayri ihtiyari söylenmişim. adam üç gün sonra doğum günümde elinde maşrapa ile gelmişti. 😄 "Nereden bildin ihtiyaç olduğunu" dedim. Yemek yaparken, söyleniyordun, duydum dedi. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. 

Birinin dikkatimi çekmesi için, hobilerinin olması, farklı ilgi alanlarının olması gerekir. Bana bir şey öğretebilecek insanları hayatıma almayı seçiyorum genellikle. Bilgisini paylaşmaktan çekinmemeli insanlar bence. Sanırım o nedenle çenem hiç durmuyor. Durmadan bir şeyler anlatıyorum 😆

Yeniliklere açık olmalı. Karşılaştığı yeniliklere karşı önyargısı olan insanlardan hiç hoşlanmam. Bir yeniliği anlamadan dinlemeden hemen "istemezuk" naraları atanların, özgüven problemi olduğunu düşünüyorum. Özgüveni olmayan insanlarla nitelikli ilişki geliştirmeniz çok zordur zaten. 

Son olarak, benim üzerimde iyi bir etki bırakmanın şartı, gençlere karşı anlayışlı ve sevecen tavır takınmaktır. Gençlere karşı tahammülsüz ve merhametsiz olduğumuzu düşünüyorum. 30-40 yaşına gelmiş adamlar kadınlar, 15 yaşındaki yavruları akranları gibi acımasızca eleştirebiliyorlar. Kendini arama macerası sırasında yaptıkları nedeniyle sorguluyorlar. Onları sorguladıkları kadar kendilerini sorgulasa bu insanlar, o gençler için daha doğru model olurlar. Gençlere tahammülü olmayanlara benimde tahammülüm yok. 
Hatta ben gençlere o kadar inanırım ki, bu 18 yaşında milletvekili seçilme hakkı verildiğinde, gençler yok canım daha neler dediler. Ben neden olmasın demiştim.  Çocukları o kadar eleştiriyoruz ki, büyük işler yapabileceklerine dair inançları kalmıyor. Özgüvensiz yetişkinler, özgüvensiz nesiller yetiştiriyor malesef. 

Beni tavlamanın formülü bunlardan geçiyor işte 😄
Yarın görüşmek üzere, selametle 

 

18 Eki 2021

18.10.2021



Selamlar
Bugünkü yazının konusu, özlemek üzerine. 

Şüheda; kızım, benim son yıllarda en çok özlediğim kişi. Pandemi döneminde çocuk evdeydi ama bu defa da içim, "bu zaman, aslında onun vaktinden çalıyor" fikri nedeniyle rahat değildi. 

Anne babanın kaderine bir noktadan sonra hasret düşüyor sanki. Yıllarca emek verip, bir kuş büyütüyorsun. Kanatları güçlü olsun diye mücadele ediyorsun. Vakti gelince, ellerinle geliştirdiğin o kanatlarla yuvadan uçuyor. Bize artık bolca dua etmek kalıyor ardından.

Zorlamayayım daha fazla. Zaten bir aile dostumuzun kızının kına gecesine giderken yolda yazıyorum.  Hiç yoktan  ağlamayayım 😊

Yarın görüşmek üzere, selametle...
 

17 Eki 2021

17.10.2021


Selamlar...
Günün anlam ve önemine binaen, öncelikle herkesin, mübarek mevlit kandilini tebrik ederim. Malum, peygamber efendimizin, dünyaya teşriflerinin seneyi devriyesi. En kutlu doğum günü, mübarek olsun. 

Ekim ayı yazı dizimizin, bugünkü konusu bir anımız. Gün boyu, ne yaparsam yapayım, zihnimin arka planında dolandı durdu, hangi anımı yazmam gerektiği. Bende hikaye çoookkk, o bakımdan :) Sonrada, madem bugün, mevlit kandili, madem senin güllerle ilgili harika bir anın var. Tam yeri, tama zamanı dedim kendime. 

Efendim sene 2001. Ben Isparta, Gazi Lisesinin öğretmeniyim. O senenin başında, okulumuza yeni bir edebiyat öğretmeni atandı. Adı, Havva. Dünya tatlısı bir hanım. Gençlere verdiği ödevlerden biri, hanımeli çiçeğini koklayıp, hissettirdikleri hakkında kompozisyon yazındı, mesela. Varın vizyonunu siz düşünün. 😍

Isparta'dayız. Gül bahçelerine gidip, gül koklamadık demek, ayıp olur dedik kendimize. Bilenler bilir, gül hasadı, sabahın seherinde yapılır. Çünkü gül kokusunu o zaman verir. Güneş yükseldikten sonra toplanan gülden istenen kokuyu alamazsınız. Yani gül bahçesine gidecekseniz fecirde orada olmanız lazım. Ben, Havva, Sevim, biz üç kafadar, karar verdik, gül bahçesine gidip, hasada katılacağız, o kokuyu duyacağız. Sevim bana yakın oturuyordu. O gelip sabah beni aldı. Gideceğimiz bahçeye yakın oturan Havva'nın evine gittik. Havva'yı da aldık, doğru köye. Ama sabah ezanı henüz okunmuş değil. o kadar erken yola çıkmış durumdayız.

Neyse, biz vardık bahçeye ama böyle bir koku olamaz. O saatte gül koklamadıysanız, gül kokladım demeyin, o kadar farklı ve o kadar güzel bir koku. Biz mest olmuş, güllerin arasında geziyoruz. Köylülere yardım ediyorken, bir tomurcuk dikkatimi çekti. yaprağının birini açmış ama diğerleri kapalı. 


Şöyle bir şey. Havva yakınımdaydı. Tomurcuğu avucumun arasına aldım ama hala dalda.  "Havva bakar mısın, nasıl güzel" dedim. Havva döndü bana ve gül bir anda avucumda, pat diye açıldı. 


Bendeki şaşkınlığı görmeniz lazım. Havva bile şok halinde, "Zeynep ne oldu öyle" dedi. O, öyle demese, ben hayal gördüm zannedeceğim. 
Tomurcuk açmak için, onu avuçlarımın arasına almamı beklemiş gibiydi. Çok büyülü, çok güzel bir andı. Ömrümce unutmam imkansız gibi. 


Günün türküsü, Hüseyin Turan'dan. :)
 Yarın görüşmek üzere, selametle.

16 Eki 2021

16.10.2021


Selamlar 
Yoğun bir gündü yine. Günlük yazım akşama kaldı o nedenle. Dişçi randevum vardı yine. Diş tedavimde sona yaklaşıyoruz inşallah. Süreçte zor bir dönemeci daha atlattık bugün. Hayırlısı bakalım. 

Sevgili Özlem, ekim ayı boyunca devam edecek bir yazma planı çıkardı malum. Günün konusu, anne babandan söz eder misin? 


Babam ve amcam :)) 
İkisi de, bugünkü benden daha genç fotoğrafta. Soldaki babam. Babam uzun yıllar yurt dışında çalıştı. O nedenle malesef baba, benim için özlem demek. 

Babam, okumaktan, öğrenmekten asla vazgeçmedi. Evde olduğu süreçlerde, mutlaka kitap okunurdu. Öyle herkesin kitabını alıp, köşeye çekildiği bir okuma değil ama. Birimiz yüksek sesle okuruz, tüm aile dinlerdi. Gazali'nin İhya u Ulumiddin kitabı favoriydi. Bölüm bölüm okurduk. Üzerine sohbetler ettiğimizi hatırlıyorum. Yalnız bunları yaptığımızda 15- 16 yaşlarındayım. Kardeşlerim daha küçük hatta. Hani bizim yaşımızdakiler genelde, "bizim zamanımızda ergenlik mi vardı" derler ya, hakikaten yoktu sanırım. Hep adam yerine konurduk sanki. Bence gayet mantıklı bir insan yetiştirme modeli. 

Babam 55 yaşında, mide kanserinden vefat etti. 26 yaşındaydım. şartlar öyle gelişti, ben mezun olduğum sene evlendim. Henüz atanmamıştım. Eşimin eğitimi hala devam ediyordu. Erken evlendiğim gibi yine nasipmiş erkenden anne baba olduk. Bu bizi biraz yordu doğal olarak. Fakat, yine de mutluyum, yazmıştım daha önce. Bu mutluluk sebeplerimden biri de, babamın benim düğünümü görmesi. Ayrıca, kızımı görmesi. Babamın düğününü gördüğü tek evladı benim, Gördüğü tek torun ise kızım. Çok erken vefat etti ama torununu gördü. Bu beni çok mutlu etti, geriye dönüp, düşündüğümde. 



Annem. Dünyada görüp görebileceğiniz en kahraman kadınlardan biri. Başta dedim, babam uzun süre yurt dışında çalıştı. Annem tek başına 4 kız çocuğunu, babasız büyüttü, okuttu. Hepimiz üniversite mezunuyuz. Ayrıca, hepimize o kadar güzel bir örnek ki. 

Hiç unutmam, lise birinci sınıftayım. Müzik öğretmenimiz, çok çalışkan bir öğretmendi.  Mehmet Ali Namtı. Halk Müziği korosuna seçmişti beni. Okul sonrasında, çalışmalarımız olurdu. Geç saate kalırdık. Annem, "kızım, baban başımızda değil, ben seninle ilgilenemem, geçe kalıyorsunuz., katılma." demedi. Her çalışmada gelir, okulun önünde beni beklerdi. Kendimi geliştirmek için, attığım her adımda, annem arkamdaydı. Hiç sevmez, pısırık, köşesinde bekleyen kadınları. Dedim ya, onun hayata bakışı, bize güzergah belirledi. Hayattaki amaçlarımdan biri de, kızımın günün birinde, benim annem hakkında düşündüklerimi, benim hakkımda düşünmesi. Annem gibi anne olmayı diliyorum. 
73 yaşında, çok şükür hala başımızda. 

Yarın görüşürüz, selametle 


 

 

15 Eki 2021

15.10.2021


Selamlar
Bugün konumuz, gelecek planlarımız. 

47 yaşındayım. Hayatım belli bir rutine erişti. Gerçi ben rutini seven insanlardanım. Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın derdi, babaannem. O yüzden rutin iyidir, hiç şikayet etmem. Tabi insanız, hep var yapmak istediklerimiz. 

Yakın planda, bu cumaları gittiğim okula kadroyla geçebilmeyi istiyorum. Benim bu konuda yapabileceklerimi araştırmaya başladım bile. 

Minicik bile olsa bir bahçem olsun istiyorum. Aslında araştırıyoruz da ama henüz nasip olmadı. Hayırlısı ise küçük bir bahçe alıp, domates yetiştirmeyi, bir köşesine salkım söğüt dikmeyi hayal ediyorum. 

Oturduğumuz evi alırken, 4+1 eve gerek yok gibi gelmişti. Ama benim kendime ait bir odaya ihtiyacım olduğuna kanaat getirdim. Öyle bir ev de gündemimizde. inşallah diyelim. 

Bunlar maddi planlarım. Bunların dışında, Yusuf Kaplan Hoca'nın 100 kitaplık okuma listesi var. O kitaplardan eksik olanları tamamlamaya çalışıyorum. Bir dönem MTO yani Medeniyet Tasavvuru Okulu'nun en az bir dönem öğrencisi olmayı planlıyorum. 

Tek kız yeğenim var. Hiranur. Bu sene okula başladı. Gözüm görüyorken, tasarım battaniyelerden birini onun için örmeyi planlıyorum. 

İlk etapta aklıma gelenler bunlar. Yarın görüşürüz. Selametle...


 

14 Eki 2021

14.10.2021


Selamlar
Günün konusu, birinden aldığımız ders. 
Ben birinden değil de, bir andan, aldığım dersten bahsedeceğim size. 
Bitlis, Tatvan'da görev yaptığımız yıllardı. 30 lu yaşlarımdaydım sanırım. Polis lojmanlarında oturuyoruz. Lojman tecrübesi olanlar bilir, Yaz döneminde, tayini çıkan arkadaşlar, evleri boşaltır. Temmuz gibi, lojman kuraları çekilir. Dışarıda oturan ailelerden kurada çıkanlar, o evlere taşınır. Bu nedenle her yaz, yeni komşularımız olurdu.  Lojmanın yazılı olmayan normlarından biri de, yeni gelen komşulara, "hoş geldiniz" ziyaretleridir. Eski komşulardan gruplar halinde ziyarete gidilir. 

Senenin birinde, ben memlekette olduğum dönemde, yeni komşular geldi ve ziyaretler başladı. Ben arkadaşlarla konuşurken, beni de bekleyin, diye ısrar ediyorum. Ama bir türlü kısmet olmadı. Benim arkadaş grubu, yeni gelen komşulardan birine bensiz gitmek zorunda kaldılar. Ben nasıl bozuluyorum, kızlara, nazın niyazın bini bir para. 

Neyse, gel zaman git zaman, ben bu, bensiz gidilen komşuyla denk geldim. Aman Allah'ım, kadın benim asla anlaşabileceğim biri değil. İşin kötüsü beni acayip merak ediyor. Ben o gün kadına gitseydim, kesin sıklıkla bana gelirdi ve bana ciddi bir sınav olurdu. Ben ilk adımı atmadığım için kadın buna cesaret edemedi, bana hiç gelemedi. 

İşin özeti, bir şey olmuyorsa vardır bir hikmeti, dedim o saatten sonra. Olmayan şeyler için, ne kendimi ne çevremi üzmedim. 
Yarın görüşürüz, selametle...

13 Eki 2021

13.10.2021

 


Selamlar. 
Günün konusu, bugün hakkında serbest yaz, etkinliği. Öyle olunca, günün sonuna kadar bekletip, günlük niyetine yazmaya karar verdim. 

Şimdi sevgili günlük; bugün benim boş günüm yani dersim yok. Oh miss. Boş günlerimde, çarşı pazar işim yoksa, ev moduna alırım kendimi; yani pijama, terlik modu. Bugünde o günlerden biriydi. Güne blogunu, google çeviriyle bile olsa büyük keyifle okuduğum Attick24'ün mandalasını fotoğraflayarak başladım. Dün okul dönüşü örmüştüm. Sevgili Hatice ile, İngilizce bir metin hazırladık. İnstagramda paylaştık. Umarım sevgili Lucy'ye ulaşır. 


Mandala işte böyle görünüyor. 


Günün hobi etkinliği, sevgili Ezgi'nin tasarımı olan motifli kazak. Motiflerini Şüheda başlamıştı örmeye. Eksik var sanırım. Gündemimize aldık. Bitirilecek inşallah. 


Hava güneşli. Öyle olunca bizim balkon, hala oturulabilir oluyor. Koca kişisi ile kahve keyfi, balkon keyfine dönüştü. 


Gün içinde bir ara taze fasulye pişirdim. Fissler düdüklü sağ olsun. 20 dakikada yemek hazırdı. Akşam malum emanet var. Emanet izlerken, alışveriş sırasında alıp unuttuğumuz dondurmaları da hüplettik. 

Motif dikerken, kulağımda müzik olmazsa olmaz. Bugünün keşfi; 


Blog yazmadan önce, ütü işini de hallettim. Yarın nöbetçiyim. şimdi uyku zamanı. Selametle....




12 Eki 2021

12.10.2021


Selamlar
Gel bakalım kendim, bugün seninle ilgili yazacağız :)) Kendimle ilgili 10 özellik, günün konusu. Çok düşündüm ama an itibariyle bir yazı planım yok. Spontane gideceğiz bakalım.

1) Hobilerim var. Özellikle tığ işi farklı işler denemeyi ve bu ürünleri seyretmeyi seviyorum. 
2) Okurum. Kitaplar hayatımın hep içinde çocukluğumdan beri. 
3) Mutfağı seviyorum. İnsanlar yaptığım yemekleri beğenir ama ben mutfakta oldum demem hiç. Fakat cesurumdur mutfakta. Denemekten korkmam. 
4) Normalde sistematik bir tipim ama ara ara dağınıklığım tutar. Ama o dağınıklık içinde bile ne neredir çok net bulurum. Yani dağınıklığım bile sistematiktir :)) 
5) Espri olsun diye yapılan bir dolu şey beni irite ediyor. İnsanların katıla katıla güldüğü çoğu şey bana çok manasız geliyor. Bunun neyine gülüyorlar diye düşünmekten kendimi alamıyorum. o yüzden çoğu kere sıkıcı olarak nitelendirilirim. 
6) Ortam adamı sayılmam. Köşelerim vardır benim. Ne olursa olsun vazgeçemediğim ilkelerim. Bu nedenle bazen gerginlik yaşıyorum insanlarla. Huysuz olarak algılanabiliyorum. 
7) Çok arkadaş canlısı biri değilimdir. Kendimle vakit geçirmeyi severim. Bir cafeye tek başıma oturup, kendime çay kahve söyleyip, kendimle vakit geçirebilirim. Hatta çoğu insanla geçirdiğim zamandan daha keyifli vakit geçirebilirim kendimle. 
8) Samimi biriyimdir. Tüm duygularımda. Sevgimde, nefretimde, muhabbetimde samimidir. Yapmacık her ortam beni gerer. Kendimi güvende hissedemem. 
9) Aslında eğlenceli biriyim bana göre ama çoğu kere benim eğlence anlayışım ile insanların eğlence anlayışı uyuşmaz. O yüzden ciddi biri olarak algılanıyorum. 
10) İlk gençliğimden beri çok gelişmiş bir dikkatim var. Yani dikkat eksikliği derler ya hani bende tam tersi. Bir şeyi kavramak için odaklanmam gerekmez. Fark etmeden bende kalıcı olabiliyor duyduğum gördüğüm şeyler. O yüzden aynı anda bir kaç işi birden yapabiliyorum. 

Bugünü de yüz akıyla yazdık, şükür. Az sonra diyetisyenime gideceğim. Üç haftadır diyet yerlerde. Bu defa niye bozuyorum niye motive olamadım anlamıyorum ama üç ileri iki geri gidiyoruz. Buna bir çare üretmem lazım 😖 Selametle...

11 Eki 2021

11.10.2021


Selamlar 
Günün yazısı; en sevdiğimiz kitap, hakkında... 

Benim, favori yazarlarımdandır Nazan Bekiroğlu. Özellikle Kuran kaynaklı, hikayeleri son derece güzel anlatır. İlk okuduğum kitabı Yusuf ile Züleyha. La Sonsuzluk Hecesi ise Adem ve Havva hikayesi. Tabi ona eşlik eden Habil ve Kabil hikayesi. Yusuf ile Züleyha'da aldığınız tadın, genişletilmiş halini hemde doya doya hissediyorsunuz. Hocanın nahif anlatımında  şiir tadı var.  Ayrıca öyle cümleler okuyorsunuz ki, altında kalıyorsunuz. Kitabı iki defa okudum. İkisinde de, "lanet olsun işte böyle şeytana oyuncak oluyoruz", demiştim. Bile bile lades dediklerinden. Kartlar aslında bu kadar açıkken, nasıl bu kadar kolay düşüyoruz o tuzaklara.... Bir iç hesaplaşma kaçınılmaz, okuyunca. 

Ben susayım, kitap kendini anlatsın biraz. 

"Bir gün Sabâ Melikesi Belkıs'tan, Âdem'le Havva'nın hikâyesini anlamanın bütün bir insanlığın da hikâyesini anlamak manasına geldiğini öğrendim. İnsanın bütün halleri Âdem'de gizliydi ve bütün macera onun hikâyesinde özetlenmişti.  Bu cümleyi yıllarca içimde gezdirdim de bir türlü kalemi elime alamadım, anlatmaya kalkışamadım.  Ne zaman ki, kalmak için değil uğrayıp geçmek için kadem bastığımız, kök attığımız değil kısa bir gölge saldığımız şu dünyada bir cennet sürgünüyle yazgılandığımı anladım ve Kelimeler Kitabı-çift isimler sahifesinde, Âdem'le Havva'nın yanına bir de Habil'le Kabil'i ekledim. O zaman anladım anlatma zamanının geldiğini.  Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: La.  İlla, dedim.  Bir ömür boyu aradığım hece harfinin La olduğunu bildim." (Tanıtım Bülteninden)

Vicdan, kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu anda koruyabildiğimiz şey değil midir?

 
"Ben kadınım" dedi Havva ama bu benim sıfatım. Adımı henüz bilmiyorum. Sonra döndü Âdem'e, bana dedi bir isim ver varlığım olsun. Bana dedi sen isim ver varlığım senin olsun. Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun. Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın..

Tanrım, ben şu kutsal ruhla, şu toprak bedene nasıl sığayım?

Baki Allah, Rahman Allah, Sübhan Allah. Ya Allah, dedi sustu. Öyle bir Allah, dedi ki Âdem, Azam isminin sahibi hoşnut oldu.

Buğday ki zahmetti. Hazdı. Sabırdı, çileydi. Meşakkatti, nimetti. Ancak emekten sonra selâmetti. O da kalıcı değil geçiciydi.

Çünkü Havva, "ama" lar olmadan, düz bir cümleye sığmıyordu.

Ve insan ancak dili kadar edeplidir. Bilmediği kelimeler kadar edepli, bildiği kelimeler kadar edepsizdir. İnsan olan her hesabı aşar da bir kendi sözcüklerinin ağırlığı altında ezilir. "

Sana kul ama Senin yarattıklarına Bu üstünlüğüm hatırına. Beni affet. Ey Kelim, ey Kelimelerin Sahibi, Yaratan'ın ismi en büyük isim. Yaratılanda Yaratan'ın ismi. Senin isminin hatırına. Bana verdiğin isim aşkına. Benim adıma. Senin adına. Beni yaratan Sensin. Sen. Kendi hatırına. Rabbim hoş gör beni, yarattığını. "Yaratanımdan ötürü" beni bağışla.

“Âdem, Havva ile, iki dünyanın birleştiği yerde bir araya geldi. Giden Âdem’di ama Havva geldi. Gelen Havva değil, yitirilmiş cennetti.”

Aşk
Cennette bütün sözcükleri öğrenmişti de Âdem ,dünyada Havva'ya her Havva dediğinde güzel sözcüğünü yeniden ezberledi. Her şey aşka aşıkken ,aşkın bir tek güzelliğe aşık olduğunu öğrendi. Galiba bu dünyada aşk arazdı da güzellik cevherdi.

Ben, dedi, Kabil, ateşe bundan daha fazla nasıl düşebilirim? Daha fazla nasıl yanabilirim? Sidre gelince aklıma, her şey gözümün önünden siliniyor. Geriye hiçbir şey kalmıyor. Aşktan büyük emir mi olur? Kabil'in büyüklük sıralamasındaki yanılgı Âdem'i iliklerine kadar titretti. Bir şey Sidre'nin suretine bürünmüş, Kabil'i sürükleyip duruyormuş, fark etti. Âdem'in içinden aşkın bu yanılsamasına dair bir bunaltı geçti. Bu, aşk değil başka bir şeydi. Olur, dedi. Aşkının neyin üzerinde değil neyin altında durduğuna dikkat et. Sıralamana itibar et. Aşkı nefisten o zaman ayırırsın. Nefsinin altında bıraktıkların kadar eksik, üzerine koyabildiklerin kadar fazlasındır ancak. Çünkü aşk küllidir. Bütünler, bir'ler. Ama küll ile cüz arasında mesafe başlayınca, parça bütünün den kopunca hiçbir şey artık eskisi gibi kalmaz. O zaman aşk, aşk olmaz. Ey oğul, aşk deyip de aşkı darıltma. Allah'ın işine karışma.