Pages

31 Ağu 2020

Kontrollü Tatil ( Amasya- Çorum)


Selamlar
Boraboy Gölünden sonra, Amasya'yı ziyaret ettik. Daha önce Amasya'da Irmak Boyunda gezmiş, şehzade ile öz çekim yapmıştık. Bknz: Amasya'da selfi çeken şehzade heykeli. 😀
Malum Korona var, şehrin kalabalığına girmeyelim, daha önce ziyaret edemediğimiz Aşıklar Müzesine gidelim dedik.

Kim düşündüyse, aklına sağlık. Gerçekten çok güzel bir müze olmuş. Bizim efsanevi aşıklarımız ve hikayelerinin mizanseni yapılmış. Ayrıca batıdan, Shakespeare selam çakılmış. Romeo ve Juliet es geçilmemiş. Ayrıca İlah-i Aşk kavramına bir bölüm ayrılmış. Anadoluda aşıklık geleneği ile ilgili bilgi verilmiş. Yine Anadoluda yavuklu ve sevda ile ilgili kültürel değerler ve ögelerle ilgili mizansenler vardı. Her alanın kendine has müziği vardı. Ambians gayet güzeldi. 


Cemal Safi'nin bu şiirini çok severim. Aşıklar müzesinin duvarına da ancak bu şiir olurdu sanki.



Ortam biraz karanlık olunca, içerden güzel foroğraflar çekmem pek mümkün olamadı. Bulabildiğim en ışıklı yerde kendimi çektim. bana ne Leyla ne Mecnun, ne Aslı ne Kerem eşlik edemedi. Bunun adıda kendine aşk 😃

Bu tip sûretlerin önünde resim çekinmedim hiç. Ama madem koca kişisi ile birlikteyiz, maden aşıklar müzesini geziyoruz. Bir Ferhat, bir Şirin'de biz olalım dedik. 😀


Amasya'dan sonra, Çorum'a bu miniği görmeye gittik. Beni daha önce takip eden arkadaşlar bilir, Ramazan'da kardeşim erken doğum yapmıştı. İşte bizi korku ve heyecana sürükleyen küçük adam bu. Lütfen maşallah deyin, ölümlerden döndü, aklımızı aldı. 
Benim en küçük canım, Rabbim sana uzun sağlıklı, güzel bir ömür nasip etsin, bize de tüm bunları görecek zaman bahşetsin.

Çorum'da iki gün kaldık. Ama yeğenleri sevmekten daha cazip bir şey yaptığım söylenemez. Bir akşam sadece anne ve minikleri evde bırakıp, Millet bahçesine gittik. Büyük bakımlı bir park olmuş. Yapay bir gölet var. Hatta açık hava sineması vardı. İnsanlar mesafeli oturmuş, "Neşeli Günleri" seyrediyordu. 
Bazen bana da bir umutsuzluk geliyor, her şey kötüymüş gibi. Ama bu ülke ve insanı bence dünyanın pek çok yerinde insana göre daha sıcak kanlı ve samimi. Biz gezmeye gittiğimizde bayağ geçti. Film bitmek üzereydi. Zaten o alana da girmedik. Belediye filme gelenlere gazoz ve mısır ikram ediyormuş. Görevliler kalanları topluyordu. Bizi görünce, hemen hepimize gazoz verdiler. Mısır ikram ettiler. Bu, iyi niyet ve samimiyetin göstergesidir, işte. Çünkü mecbur değil, çünkü bizim böyle bir beklentimiz yoktu. İkram etme bir kültür, çok şükür bizim millette var bu kültür. 
Selametle...

 


 

30 Ağu 2020

Çelik Manolyalar


Selamlar 
Bir etkinlik yapsam mı diye düşündüğüm günler dün gibi. Dördüncü hafta bitiyor. Bana eşlik eden, arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
 
Rast geldi, geçen yazımda kadınların ve erkeklerin olaylar karşısında verdiği tepkiler üzerine kısa bir not düşmüştüm. Bu haftanın filminin içeriğini bilmeden. Nette filmin konusuna bakarken, dedikoducu bir grup hatundan bahsediyordu. Kesin erkek bir yorumcu laf olsun diye karalamış iki satır. Konu ve derinliği hakkında sıfır ip ucu. Tamam hatun kişilerin bir gıybet etme halleri var ama mevzuu bunun üstüne dönmüyor. 

Annesinin arkadaşları ile vakit geçiren kızları severim. Hatta onca kuşak farkına rağmen o grubun bir parçası olabilmeyi başarmış kişileri. Ya da şöyle anlatayım, dost gruplarında farklı yaş gruplarından birilerinin olması, gruba ufuk kazandırır, gelecek kuşaklara kültür aktarmayı kolaylaştırır, düşüncesindeyim. Bizim ailede de kuzenler çok farklı yaş gruplarında bile olsalar, birlikte çok keyifli zaman geçirebiliyoruz. Sadece akraba ortamında değil, arkadaşlarımızın annelerinin olduğu bir gün grubumuz var. Hatta evde olduğu zamanlara denk gelince bu gruba kızımda katılıyor. 
Bu durumun her iki yaş grubu içinde faydalı olduğunu düşünüyorum. 

İnsanın insana değdiği her yerde sürtüşme olur. Önemli olan kinlenmeden ortak bir dil yakalamak ve samimiyetini ortaya koyabilmek. 

Nasıl dağınık başladım yazmaya. Şimdi toparlıyorum 😁 Film görselden de anlaşılacağı gibi bir kadın grubunun yaşadıkları ve paylaştıkları üzerine yazılmış bir hikaye. Grubun parçası hatunlar için sır ve özel hayat diye bir şey yok. birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Bam teline kadar biliyorlar, bazen bu bam teline basmaktan çekinmiyorlar ama yinede ortak bir dil yakalamayı başarabiliyorlar. Birbirlerini çok uzu süre tanıyan insanlarda sıkça rastlanan rahatlatıcı bir iletişim dili. Severim ben 😁

Filmin ilginç yanı ise, aslında çok ağır bir dramı kahkahalar eşliğinde anlatabilmesi. Düğünle başlıyor. Birbirini seven ve evlenen çiftimizden kadın olanı ağır hasta. Şeker hastalığına eşlik eden organ yetmezliği problemleri var. Kesinlikle doğurmaması gerekiyor. Bunun yarattığı psikolojik yükü, taşımak için takıldığı detaylar var ve annesine hayatı zorlaştırabiliyor. evleneceği adam bu durumu biliyor ve her aşık adam gibi dert etmediğini düşünüyor. Anne çok panik tabi. Kızı için endişeli. Aradan geçen zamanda korktuğu oluyor ve kızı hamile kalıyor. Anne şaşkın, üzgün ve korkuyor. Annenin endişeleri malesef kimse tarafından paylaşılmıyor. Genelde sağduyulu insanların başına sıkça gelen bir durumdur. O herkes ve her şey için düşünmesi gerektiği gibi düşününce kimse sorunları dert etmemeye başlıyor. İyi kötü bebemiz doğuyor ama annede böbrek iflas ediyor. Büyükanne kızına böbreğini de vermek dahil her türlü fedakarlığı yapmasına rağmen, genç anneyi kurtaramıyoruz. Filmi seyrettiğiniz zaman göreceksiniz ki bu kadar ağır bir dramın nasıl hayatın rutini içinde, hafif muhabbetleri eşliğinde işlendiğini. Filme adı çok yakışmış. Normalde dağılıp dökülmesi gereken kadınların, sağlam duruşları, birbirlerine destek oluşlarını görüyoruz.. En zor anda, en manyakça işler yapıp arkadaşlarına moral veren kadınları seyretmek çok iyiydi. 
Bir kere daha kanaat getirdim ki, iyi bir kadın grubunun sağladığı psikolojik desteği, insanın ne eşi ne çocuğu sağlayabiliyor. Şükür filmdeki kadar manyak olmasa da benimde çok hoş bir grubum var. Bu pandemi süreci malesef yüz yüze görüşmeyi zorlaştırdı ama teknoloji yardıma yetişiyor. 


Unutmadan malum bugün bayram. Hepimizin Zafer Bayramı kutlu olsun. Selametle....



 

27 Ağu 2020

Kontrollü Tatil ( Boraboy Gölü)


Selamlar
Tokat Sulusaray'dan sonra aslında birazda spontane bir şekilde Boraboy gölüne gittik. Planladığımız bir şey değildi. Giden arkadaşlardan duymuştum masalsı bir yer olduğunu fakat gitmemiştik  daha önce. Sulusaray ilçesinden çıkıp gittiğimiz için, normal yolu kullanmadık. Tali yollardan gittik. Yol boyu manzaralar seyirlikti, ama baya tehlikeliydi. Gerçi ben hariç hiç kimse korkmadı. Bir yanı uçurum, tek şerit yollarda gitmek, uzun süredir unuttuğumuz bir şeydi. Bazen çok tedirgin oldum yalan yok ama Boraboy Gölü her türlü gerilimi üstümden aldı. Gün boyu iyi ki vazgeçmedik, iyi ki geldik modundaydık. 


Gitmek nasip olursa, mutlaka kalmanızı öneririm. Günün kalabalığı çekilince, size kalan tabiatla başbaşa kalmak ve muhteşem bir dinginlik. Biz planlı gelmediğimiz için, zar zor bir gecelik birazda tevafuk eseri, bir ev bulabildik. Evler ailenizle rahatlıkla kalabileceğiniz konforda. 2 odalı olanlarıda varmış. Biz onları görmedik. Bizim kaldığımız, tek odalıydı. odada bir ranza ve iki kişilik yatak vardı. küçük bir mutfak wc ve banyo var. Şehir sıkar ve üç dört gün kafa dinleyeyim isterseniz çok doğru bir tercih olur. 


Göl kenarında, yemek yiyebileceğiniz bir işletme var. Fena değildi. Bizimkiler et yemeyi tercih etti. Ben alabalık yedim. Hamsi dışında pek balık kültürü olan biri değilim ama sevdim, lezzetliydi. 

Gün boyu dış çekim için gelen çiftler vardı. İnsanların evleneceğim diye ne kadar çok yorulduklarına bir kere daha şahit oldum. 😁 
Yorgunluktan yüzleri düşmüştü. Yorgunluk ve stres karşısında kadın ve erkeklerin nasıl farklı tepkiler verdiğini gözlediğim bir saha çalışması gibi oldu. Eşimle pek çok kere sohbetlerimizde bunun tartışmasını yaparız. Normalde erkek tarafının güçlü, stres yönetme konusunda daha başarılı olması beklenir. Kadınların daha panik daha nazlı olması beklenir. Ama bu beklentilerin sahada karşılığı, pek öyle değil. Yorgunluk ve stres erkekleri daha çabuk aşağı çekiyor, kadınlar her zaman derleyen toplayan. 
Konunun sosyolojik ve tarihsel derinliğine inecek değilim, belki bilgimde yetmez buna ama sanki bu çağda erkekler kadınların gösterdiği gelişim seviyesini pek yakalayamadı. Duygusal ve sosyal gelişim konusunda biraz geri kaldılar gibi. Bunu feminist duygularla söylemiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın. Erkeklerin bu geride kalışları, kadınları acayip yoruyor esasında. Ama onların ne toplumsal imtiyazlarından taviz vermeye ne de gelişmeye pek niyetleri yok gibi. Sorunların pek çoğu bu nedenle çıkıyor sanırım.



Çok yorgun olmama rağmen, sabah erkenden uyandım. Göl ayna gibiydi. İnsan hareketliliği olmadığı için, kuşların göl üzerindeki danslarını seyretmek, seslerini dinlemek terapi gibiydi. 
Kendi çektiğim videoları yüklemeyi başaramıyorum. Büyük ihtimal benim teknik bilgi eksikliğimdendir. O yüzden sizinle doğanın senfonisini malesef paylaşamıyorum. üzgünüm.  Ama bir kaç fotoğraf daha paylaşabilirim. 




Benim için ayrılmak çok zor oldu. Karşılıklı bir çay içip vedalaştık. Umarım güzel günlerde yeniden buluşuruz. Dönüşte, köyün girişinde bir aile köşeye bir kamelya yapmış, gözleme ve çay satıyorlar. Ablanın eline sağlık, hayatımda yediğim en güzel patatesli gözlemeydi. Aklımız kala kala yola düştük. Amasya'nın kıyısından geçip, aşıklar müzesini ziyaret ettik ve yeğen sevmeye Çorum'a vardık. onlarda bir daha ki yazıya inşallah.


Unutmadan, sabah bizi uğurlamaya gelen bu minnoşu paylaşmalıyım. Resmen evin dibine kadar geldi. Kızım aşağıda remini çekerken biz kendisiyle bakışıyorduk. 😊


Aslında örmüyor değilim ama bu ara kollarımda ve elimde uyuşmalar var. Sinir sıkışması biraz çoşmuş durumda. Perde ucu olacak kendileri fakat biraz bekleyecek sanırım. 
Selametle...















24 Ağu 2020

Ye Dua Et Sev

,

Selamlar 

Bizim kontrollü tatilin dönüşüne denk geldi, ye, dua et ve sev. Kitabının çok popüler olduğu zamanlarda, herkes gibi benimde önüme çok çıktı. Ama ben biraz popüler kitaplara karşı ön yargılıyımdır. Almadım o süreçte. Belki filmi de seyretmezdim, Julia oynamasa. Epey bir süre seyretmedim, haberim bile yoktu onun oynadığından. Bu etkinlik sırasında film seçimi yaparken denk geldi. Aldım listeye bende. 

Tasavvuf çevrelerinde sıkça duyduğum bir söz vardır. "Her arayan bulamaz ama bulanlar arayanlardır." Bizim Liz'de aramaya cesaret edenlerden. Aslında pek çok insanın imrenebileceği, yolunda giden bir hayatı vardır. Ama zahiren. Çoğu insan kurulu düzenini değiştirmek konusunda isteksizdir. Gider saçını boyatır ya da kestirir, Yüklü bir alışveriş yapar, eşinin sevmediği bir yemek yapar ( bu benim intikam biçimim 😉), kendini rahatlatır ve yoluna devam eder. Kolay değildir, görünüşte her şey yolundayken, duygusal tatminsizlik yüzünden çekip gitmek. Dünya üzerinde bunu yapacak insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez bence. Liz, bunu başarıyor ve evliliğini bitiriyor. Arada duygusal boşluktan sebep yaşadığı ilişki bile dünyada hiçbir şey boşuna değil dedirtiyor insana. Keyifli ve eğlenceli İtalya turundan sonra, arınmak için gittiği kapı, bu delikanlının inandığı Hintli Guru oldu. 😇

İtalya, gitmeyi istediğim iki Avrupa ülkesinden biri. Sevdim İtalya'da geçen zamanı. Gerek görüntüler, gerekse yeme alışkanlığını bu ara kendime benzettim ondan sanırım. 😂 Amerikalı ve İtalyanların "boş zamanla" ilgili bakış açılarının karşılaştırılması çok eğlenceliydi. 

İtalya'daki o relax hallerden sonra Hindistan'da disipline olan yaşamı ona iyi geldi.

Bali, çok güzel bir ülke zannederim. Kaldığı ev, masal diyarı gibiydi. Ama işin ilginç yanı, Liz'in huzur bulmak için gittiği yerlerde, kendi içinde huzursuzluk kol geziyordu. Sadece resmine baktığı bir adamla evlenen genç kızımız ve eşinden boşandığı için dışlanan Vayan'ın hikayesi, bu konuya dikkat çeken ayrıntıydı. Liz'in Vayan'ın hayatına dokunması başka ve güzel bir ayrıntı 😊

Denge insan için ilk ve önemli unsur. Gereken bedenen gerek ruhen. İslamda "vasat hâl" üzere olmayı tavsiye eder zaten. Liz gibi diyar diyar gezmeye ihtiyaç var mı bilemem ama hepimiz içimize bir yolculuk yapıp, istikâmet belirlemede fayda var. Dengeyi koruyup, hiçbir şeye olduğundan daha fazla anlam yüklememek lazım. Ne sevinçlere ne hüzünlere. 

Temizliği sorarsanız, yarın işler biter diye düşünüyorum esasında ama aylar sonra yüz yüze ilk seminer programına katılacağız. Ne zaman biter eve ne zaman dönerim bilmiyorum. O yüzden emin değilim biteceğinden. Biraz farklı bir duygu. Görelim mevla neyler neylerse güzel eyler. 

 

22 Ağu 2020

Kontrollü Tatil ( Tokat)


Selamlar 

Her şey normalken, yani eski normalde!, bu sene Bursa'yı gezelim, oradan Balıkesir'in ilçelerini gezelim diye planlar yapmıştık. O güzergahta görmek istediğim eş dost akrabada çok, hem de hasret gideririz diye düşünmüştük. Ama kul plan yapar, kader gülermiş. Korona geldi ve hayatlarımızda baş rolü ele geçirdi. Aslında ben evden çıkmama taraftarıydım ama eşim sakin yerlere gideriz, kalabalığa girmeyiz diye beni ikna etti. Hem yakın, hem nispeten küçük ve merak ettiğimiz yerleri dolaşmaya karar verdik. Tokat, Sivas'ın dibinde, bir kaç defa gitmişliğim var, ama gezmek maksatlı değildi hiçbirisi. Bu defa bana çok yabancı olmayan Tokat'ı, turist gibi gezelim dedik.  


Burası Ali Paşa Camii, Aslen Bosnalı olan Ali Paşa, aynı zamanda Osmanlı sarayının damadıdır. Bölgeye, beylerbeyi olarak gönderilmiş. Camiye tam vakit namazında yetiştik. Maşallah cemaat bayağ kalabalıktı. O yüzden içeride fotoğraf çekmek istemedik. Bahçenin kendine has bir havası var. İnsan bu koca gövdenin altında oturup, saatlerce tefekkür edebilir. 


Gittiğim her yerde cami gezmek en sevdiğim... Mümkünse Ulu Camii'sini görmek, en sevdiğim... Tokat'ta da Ulu Camiyi gördüm tabi. Sivas ve Kayseri'de ki Ulu Camilerden daha küçük ama tüm Ulu Camiler gibi ambiansı çok güzeldi.



Mimaride, güzel binaları seyretmeyi sevenlerdenim, yani teknik bilgim yoktur. Bu tavan şeklini çok görmedim. O yüzden dikkatimi çekti. Bir ara araştırayım.


Resme bir yeteneğim yok. Ama vitray çalışmaları beni hep etkiler. Hatta çalıştığım ilk lisede, kantinde öğretmenlere ayrılan camekanlı bir bölüm vardı. O kısma resim öğretmenimizle vitray yapmıştık. Bende çıraklık etmiştim. Bahçeli evim olursa, vitray çalışması olan bir ya da bir kaç camı mutlaka olacak. Masalsı bir yanı var çünkü.


Eski camilerde en sevdiğim kısım. Kuran-ı Kerim öğrenmek için gittiğim mahallemizdeki camide böyle camlar vardı. Hocaya dersimi vermeden önce, o köşeye çekilip çalıştığım çok olmuştur. Bende hep ders çalışma ve kitap okuma isteği uyandırıyor. 


Ulu Cami'nin dış cephesinde bulunan kuş evi. Balkonlarının bir köşesine CD asıp, kuşların yaklaşmasını engelleyen insanları görüyorum, sonrada caminin bir köşesine kuşlar için bir ev yapan insanları düşünüyorum... Kötü zamanda dünyaya geldik sanırım. Bedensel olarak rahat edeceğimiz her şey var gibi, ama ruhu besleyen unsurlar görünmez olmuş sanki. 


Böyle eski evlerin olduğu bir mahalle var. Sulu sokak adında. Ulu Camiinin alt taraflarında. evlerin bir kısmı restore ediliyor. O yüzden biraz toz toprak, inşaat halleri vardı. bitince gezmesi daha zevkli olacaktır. 


Bu fotoğrafı çeksem mi çekmesem mi diye çok düşündüm. Bir yandan sonuçta evde oturan birileri var, saygısızlık etmek istemedim. Ama beni o kadar anılarıma götürdü ki, dayanamadım. Biri cama çıksa sen ne yapıyorsun dese, ne cevap verirdim bilmiyorum. 😊
Böyle bir penceresi olan evde, mutlu çocuklar vardır, sizcede öyle değil mi? 😍


Tokat denilince akla taş baskı yazmalar ve örtüler akla geliyor. Bu tür ürünleri merak eder, satın almak isterseniz Taşhan'ı ziyaret edebilirsiniz. Çok güzel elbiseler, plaj elbiseleri, tunikler bulabilirsiniz. El baskısı örtüler ve yazmalar bulabilirsiniz. renkler desenler muhteşem. Benim profesyonel bir makinam olmayınca fotoğraflar çok kendini göstermiyor malesef.

Taşhan iki katlı kocaman bir dünya. Zengin ve çeşitli ürünler var. 




Beni her tatilde bir düş kapanı bulur 😀
 Geçen sene, Konya, Sille'de vardı, çok beğenmiştim. Bu gidişle böyle bir çalışma yapacağım sanırım. 😀


Tokat'la ilgili son not olarak, Sulusaray ilçesine 10km olan kaplıcaya gittik. Eskiden beri bilinen çok şifalı bir termal suymuş. Ama yeterli bir tesis yokmuş. Şimdi bir otel ve devre mülkler inşa edilmiş. Otel tamamlanmış. Gayet temiz ve bu süreçte, korona ile ilgili tüm tedbirler alınmıştı. çok memnun kaldık. Yalnız giderseniz 314 numaradan daha küçük numara odaları tercih edin mümkünse 😁 Çünkü otelin önünde, ormanlık alanın manzarasını görüyor. Daha büyük numaralar havuz ve hamamların çatı kısmına denk geldiği için manzarası çok iyi değil, birde havalandırmanın sesi rahatsız edici olabiliyor. 😀

Bir bilgi notu daha, Sivas üzerinden giderseniz, Çamlıbel geçidinini kullanmanız gerekiyor. Geçide gelince yolun sağına bakmayı ihmal etmeyin. Yol üzerinde Çamlıbel Pide adında bir işletme var. Lüks bir mekan değil. Hatta esnaf lokantası görünümünde. Ama çok lezzetli pideleri var. Çökelekli pidesi ile ünlü. Başka pidelerde yapıyor ama ünlü olanı yiyelim dedik. Gerçekten çok lezzetliydi. Aklınızda bulunsun. 


Taşhan ziyaretinden bizim eve düşen 😀 Bu örtüde makina üretimi olan sadece kumaşı. Üstündeki desenler, el baskısı. Ben aldığım her şeyi yıkamadan kullanamayanlardanım. Toz kokusu rahatsız ediyor beni. Örtüde el baskısı olunca nasıl yıkamalıyım diye sormayı unutmuşum, yorgunluktan. Eve gelince nasıl yıkayacağım diye kara kara düşünüyorum tabi. Nette aradım. Herhangi bir bilgiye ulaşamadım. Benim karşı komşum Tokat'lı. Genç bir hanım. Onun annesinden bir tüyo aldık. Buraya da yazayım, belki birine lazım olur. Örtüyü yere serip üzerine tuz attım. Özellikle boyalı kısımlarına gelecek şekilde bolca tuz attım. Toplayıp, çamaşır makinasının durulama programında yıkadım. 18 dak. sürdü program. Açıkcası korkarak attım. Ama boyalar karışmadı şükürler olsun.

Sıradaki etkinlik filmini seyrettim. Ama evde hummalı bir temizlik çalışması var. Birde üstüne net çok kötü bu ara evde. Bu yazıyı üç günde zor tamamladım. Resim yükleme konusunda bu defa çok zorlandım. Umarım alışkanlık yapmaz, yazmanın keyfi kaçmaz. O nedenle yarın yazamasam bile, pazartesiye kadar film hakkında yazacağım inşallah. Şimdilik selametle...
 

15 Ağu 2020

Wonder/ Mucize filmi


Selamlar
Etkinlik yazım son güne kaldı maalesef. Yolculuklarda netin izin verdiği kadar, aralıklarla yeniden seyredebildim. 
Hikayenin macerası üç dört yıl önce arkadaşımın hediye ettiği bir kitapla başladı benim için. Motif etkinliği yaptığımız bir grup var, birbirimize motif örüp, paket hazırlıyoruz. Pakete mutlaka bir kitap eklemeyi adet edindik. Sevgili Gonca'nın benim için seçtiği kitap,
 R. J. Palacio'nun Mucize isimli kitabıydı. Kitap son derece insana dair özel bir hikayeydi. Genetik bir problemden dolayı, yüzünde ciddi kusurlarla dünyaya gelen August ve ailesinin hikayesi. Kitabı okuduğumda dikkatimi çeken bir kaç cümle olmuştu. İlkinde August, çirkin bir yüz hayal edin, düşünebileceğiniz en çirkin yüz olsun, ben ondan bile daha çirkinim diyordu. Bu duyguyla yaşamak ne zordur.
Sonrasında yine August, beni görenler hemen kafasını çeviriyor. bir kısmı beni görmek istemediğinden, bir kısmı ise, iyi niyetle bakışlarından rahatsız olmayayım diye, yani beni düşündüklerinden kafasını çeviriyor. Bilseler ikisi de çok incitici, diyordu. Kendimi sorguladım, böyle fiziksel kusurlu biriyle karşılaştığımda ne yapıyorum diye. Ben malesef, August'un rahatsız olduğu ikinci kısım insan sınıfına girdiğimi fark ettim. O kişi rahatsız olmasın diye kafamı çeviriyorum. Kırdığımı incittiğimi hiç düşünmeden. Kitabı okuduktan sonra kendimi revize etmeye başladığım bir konu oldu. 

Filme gelirsek, Ben kitabı okuduktan sonra film seyretme konusunda biraz isteksiz olurum normalde. Kitabı okurken zihnimde oluşan dünyanın değişmesinden korkarım. Nadir olarak hem kitabını okuduğum hem filmini seyrettiğim bir hikaye oldu. Filmi seyretmeme Julia Roberts'ın oynamasınında etkisi oldu. Kitabı okurken en sevdiğim kısım, hikayenin sadece August açısından değil, ailenin diğer üyesi olan ablanın hisleri açısından, August'un arkadaşları açısından anlatılmış olması dikkatimi çekmişti. Film bu detayı güzel işlemiş, o açıdan sevmiştim. Film not düştüğüm gibi, seyredip sevdiklerimdendir, tavsiye edilir. 

Öğretmen olarak, kendi tecrübemden bahsetmeden olmaz. Yedi sekiz yıl önceydi sanırım, ilk defa öğrenme güçlüğü olan, özel çocuklardan biri, bizim okula başladı. Okulumuz normal bir liseydi. Hepimiz çok endişelendik. Daha önce hiç karşılaşmadığımız bir durumdu. Faydalı olamayacağımızı, çocuğa katkı veremeyeceğimizi düşünüp endişelenmiştik. Çünkü bunun eğitimini almamıştık. Ama dört yılın sonunda sadece Samet'in değil, diğer çocukların bile nasıl olumlu yönde değişip geliştiğini gördük. Özel eğitime ihtiyacı olan çocukların, eğitimlerinin bir bölümünü normal çocuklarla devam etmesi son derece önemli. Gerçi toplum bu anlamda son derece olumlu gelişti. En azından benim çalıştığım okulda, her sene mutlaka altı yedi tane bu tür öğrencimiz olur. Nasıl değişip gelişimlerine şahit olmak, çok güzel bir deneyim.
Farkındalık adına hem kitabın, hem filmin aileler tarafından görülmesinin toplum açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Selametle...
 

9 Ağu 2020

Kısa Bir Tur

Selamlar 

Aslında tüm planımız, Divriğe demiryolu ile gitmekti. Manzarasının doyumsuz olduğunu duymuştum. Ama malum korona var. Umumi her türlü binekten uzak durmakta fayda var dedik. Kendi aracımızla düştük yollara. Restorasyondan haberim vardı aslında. Yine de sonuçta dünya mirasına alınmış, bu muhteşem kapıyı olsun görmek istedim. Belki ömrümüz vefa etmez, bir daha yolumuz düşmez, fırsat bu fırsat dedik geldik kapısına 😄













Yakından bakınca, dünya kültür mirasına neden alındığını daha iyi anlıyorsunuz. bir tığ işi sever olarak yorumlamam gerekirse, kapıdaki modeller, dantel modeli olsa, çok ağırmış gerek yok deyip örmek istemeyebiliriz. Taşın bu kadar ustalıkla dantel gibi işlenmesi, nasıl bir emek, nasıl bir sabır, nasıl bir estetik algısının sonucudur. Pratik yaşam adına, estetik hazzı kaybettik, yaşamlarımız çok renksiz ve tek düze oldu sanki. hep merak ediyordum, şimdi gözümle görünce, restorasyon sonrasında, o meşhur sileueti görmek için yeniden gelebilmeyi diliyorum.

Divriğe gitmeden önce, eşimin köyüne uğradık. Aslında çok yol üstü bir yer sayılmaz. Ama hasta bir yakınları İstanbul'dan köydeki evine gelmişti, hava değişimine. Onu ziyaret ettik. Oraya kadar gelmişken, benim babaannemin de akrabası olan, bir halk kahramanı, büyük bir bey olan Mihrali Bey'in konağını ziyaret ettik. Mihrali Bey aslen Tiflis doğumlu. Kafkas halklarından Karapapak- Terekeme Türklerinden. Çok küçük yaşlarından itibaren, yaşadıkları en baba Hollywood aksiyon filmlerinden daha hareketlidir. Uzun yıllar Rus, Osmanlı ve İran topraklarında bulunmuş, bazen kanun kaçağı durumuna düşmüş, bu üç devlet içinde tehlikeli sayılmış. Ama son tahlilde Osmanlı Rus Savaşalrında büyük yararlıklar göstermiştir. Abdülhamit döneminde, tebaası ve ailesi ile Sivas'ın Ulaş ilçesine bağlı Acıyurt Köyünün yakınlarına yerleşmiş, işte bu konağı inşa ettirmiş. Bu süreçte de yine pek çok defa Osmanlı cephesinde savaşlara katılmış, en son Yemen seferinde şehit olmuştur.
Bir tarihe tanıklık eden kapıdan giriyoruz. Konak eski Türk konaklarının tüm özelliklerini gösteriyor. Alt kat haremlik, üst kat selamlık olarak düzenlenmiş. O nedenle dış kapıdan hemen girişte, selamlığa çıkan merdivemler sizi karşılıyor.


Konakta eski ahşap işlemeciliğinin güzel örnekleri var. Bu ahşap işçilik, haremlik kısmının misafir odasının tavanında.

Konağın, mutfak olarak kullanılan, kısmının çatma tavanı. Sivas' köy evlerinde tandırın olduğu, yemeğin ve ekmeğin piştiği, ev halkının yemeklerini yiyip, gündelik hayatlarını devam ettirdikleri, evlik adını verdikleri kısım. O delikte doğal aspiratör olarak kullanılıyordu sanırım. 😅
Evlikte bulunan tandır kısmı.

Konağın selamlık kısmının tavan işlemesi.



Bu da benim güzel kızım 💗
Altıgen hırka başlamıştım malum. kullanıma aldık kendisini. çok güzel oldu. Kendime de öresim var. o zaman arşivlik bir açıklama yayınlamaya çalışırım