Pages

25 Eyl 2023

Üzdü ...


Selamlar
Bu kadar kısa sürede, bu kadar çok duygu yaşamak normal mi? İnsan bu dünyada ne çok sınava tabi tutuluyor. 3 sene önce kardeşim eşini kaybettiğinde, bana bir idrak hali gelmişti. Mehmet'in annesi 83 yaşında annem 72 yaşında ve onların dünya sınavları devam ediyordu. Ben, neyime güvenecektim. Her türden sınava hazır olmam gerekti. Bu farkındalık durumu sınavları çetinleştirdi mi bilmiyorum ama üst üste Ya Hak, sen bilirsin sabrını ver dediğim olay ve durumların sayısında bir artış var. Ya Hak, demekten, Sadettin ÖKTEN Hocamın dediği gibi "Aman Yarabbi" deyip, yine ona sığınmaktan başka çare yok. 
Üzüldüğüm durumu size tüm ayrıntıları ile anlatmam mümkün değil. Hem dile dökmek benim açımdan zor hem de başka bir insanın hakkına girmiş olmaktan Allaha sığınırım. 

Sizi daha fazla merakta bırakmayacağım. Konu gençler. muhatap olduğum gençler. Nispeten ortalamanın üstünde bir grupla beraberim. Her zaman şükür sebebi. Fakat duyduğumda tüylerimi diken diken eden, başka hataları da doğuracak, hayatlarını temelden etkileyecek, ciddi hatalar yapıyor gençler, malesef. 

Gerek karakterim gerekse mesleğim icabı, kişiyi değil durumu mercek altına almayı tercih ederim. Burada hatayı da anmayacağım. Bilmeniz gereken tek şey, kültürel, ahlaki ve dini açıdan cürüm kabul edilen bir hata. Hiç beklemediğim ummadığım bir genç yapmış. Çok üzülüp, çok yıprandıktan sonra nedenleri sorgulamaya başladım ister istemez. 

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi vardır. Bir üçgenle anlatır insanın ihtiyaçlarını. 
En temelde, yeme, içme gibi biyolojik varlığın devam etmesi için gereken ihtiyaçlar var. Maalesef bu en temel ihtiyacı karşılayamayan insanlar en fenası çocuklar var ama konu bu değil şimdi. 
İkinci sırada, güvenlik ihtiyacı geliyor. Ölüm tehlikesiyle karşı karşıya gelmeden günlük hayatına devam etme şansı. Çok şükür o aşamayı da güvenle geçiyoruz. 
Üçüncü sıra ait olma ihtiyacı. Yani sosyal ihtiyaçların ilki. Bizde arıza işte burada başlıyor. Bir gruba ait olmanın ilk kuralı, o grubun elemanları tarafından onaylanmaktır. Hiç eleştirilmemek değil, eleştirirken bile o gruba ait olduğunu unutturmamaktır. 
Biz sevgili büyükler; anne, baba, öğretmen fark etmez, gençlerin yaşamlarında rehber olmak yerine sorunun kendisi olabiliyoruz. Candan sevdiğimiz, varlıklarını dünya nimeti olarak gördüğümüz evlatlarımıza verdiğimiz mesajlarla bizimle aynı grubun üyesi olduğunu onlara unutturuyoruz. Hangi korku, hangi kaygı bunlara neden olur bilinmez ama eleştirirken gösterdiğimiz performansı, aferin derken göstermiyoruz. Yavrular, bizden karşılayamadıkları, onaylanma, ait olma ihtiyaçlarını çok hatalı yerlerle ve kişilerle gidermeye başlayabiliyor. Çünkü tabiat boşluk kabul etmez. Sizin eksik bıraktığınızı biri gelir ve tamamlar. Bu tamamlama hem çocuğunuzun hem sizin hayatınızda bir kaosa, hayat boyu taşıyacağınız bir yüke dönüşebilir. 
Evlatlarınızı sevin adostlar. Hem de içinizden değil, dışınızdan doya doya sevin. Sizi güvenli liman olarak görmeye devam etsinler. 
Turgut Uyar'ın dediği gibi, "gösterilmeyen, hissettirilmeyen, sevginin zerre önemi yoktur. Bu duvarda beni seviyor olabilir. Bilemem" 

Selametle

18 Eyl 2023

Yaz Kitapları


Selamlar
Bu minnoşun uyku halleri beni benden alıyor. Uyurken o kadar tatlı ve o kadar ehli keyif ki insan seyretmeye doyamıyor. "Şu kadar rahat uyusam," diyor insan. Kıskanmıyoruz desek yalan olur :)) 


Aslında Yeşilin Kızı Anne serisinden 3 kitabı ilk çıktıklarında okudum. Fakat araya çok zaman girince bu sene yaz tatilinde bitireyim istemiştim. Hayat planlandığı gibi gitmiyor malesef. Yine de epey yol aldım. 6. kitap bitmek üzere. 
Bu seriyi liseye geçen her genç kız okumalı bence. Tam zamanı okumak için. Yalın bir anlatımla sevecen bir kızın  renkli hayatına giriş yapıyorsunuz. içinizde ki Anne Shirley'i hatırlıyorsunuz. Bana bile iyi geldi bu yaşımda. 
İlk kitap, Anne'in, Green Gables'a gelişi ile başlıyor. Hiç evlenmemiş iki kardeşin, sakin ve tek düze dünyasına bıcır bıcır neşesi ve türlü sakarlıkları ile bomba gibi düşer Anne.

 Sonunda beklenmeyen bir kayıp insanı üzüyor ama yüzünde bir gülümseme ile bitiriyorsun kitabı


Anne, eve iyice alışıp yerleşince bu defa kasabaya açılıyoruz. Kızımızın lider kişiliği ve ele avuca sığmayan ruhu kasabada da etkisini göstermeye başlıyor. Anne'nin ilk öğretmenlik tecrübelerini okuyoruz bu kitapta. 
Kitabı okurken, her şeyden habersiz doğa yürüyüşü için Ihlara Vadisine gitmiştik. Üstünden bir asır geçmiş gibi.


Serinin üçüncü kitabında, kızımız yüksek okul eğitimi almaya karar veriyor. Üniversite eğitimi sırasında tanıştığı yeni insanlar, kaldıkları bekar evi, Gilbert'a karşı hissettiği derin ve uzun süredir içinde tuttuğu aşkı fark etmesi... 
Ada, serinin neredeyse en sevdiğim kitabı oldu. Sanırım üniversite yıllarıma döndürdü beni. Bazen benimle aynı şeyi yaptığını fark etmem. Bazen yaptığı şeyi neden yapmadım, neden bu kadar cesur olmadım diye kendime kızmalarım arasında biten güzel bir kitaptı. 
Hasibe'ye ördüğüm şallar eşlik etmişti kitaba. 


Bizde film, bu kitabın ortasına geldiğimde koptu. Annem için Sivas'a gittiğim için uzun süre yarım kaldı kitap. Eylül başında bitirebildim. 
Evde amaçsızca aldığım iplere çeki düzen verme işine giriştim. Niyetim bu kış evdeki ip stokunu eritmek. Ne kadar başarırım bilmiyorum ama hedefi böyle belirledim. 
Mor tonlarında iple yumuşacık küçük bir battaniye ördüm. Rüzgarlı kavakların eşlikçisi oldu. 
Rüzgarlı kavaklar, Anne'nin üç yıl süren okul müdüreliği yaptığı döneme denk geliyor. Gilbert tıp eğitimi alırken, Anne de başka bir şehirde okul müdürüdür. İki nişanlının mektupları ve Anne'nin içindeki maceracı ruh sayesinde dokunduğu kalpler ve yeni dostlukarın kazanıldığı güzel yıllar...  


Beşinci kitapta bizim aşıklar kavuştu. Evlenip, Gılbert'ın çalıştığı kasabaya taşındılar. Yine, yeni komşular, yeni arkadaşlar, yeni dostluklar kazanmaya devam etti Anne kız. Malesef ilk bebeğinin acısını yaşadı.
 Mor battaniyenin kenarından artan iple minik bir bonet şapka yaptık. Anne tarzı değilse de İngiliz tarzı olup azıcık yaklaştık sanırım :) 


Ağustosta Anne serisine mecburi ara verince Hatice'nin dost eli imdata yetişti. Sesli kitap uygulamasını benimle paylaşması hayatıma boyut kazandırdı resmen. Şimdi örgü örerken vicdanım rahat. Bir yandan da merak etiiğim kitabı dinleyebiliyorum. 
Bu ktaplar bir ara çok popülerdi malum. O zamanalr alıp okumadım. Başka kitaplar vardı hayatımda çünkü. Kardeşim kapılmış olmalı ki popüleritesine, almıştı kitapları. Ben de bir yıldır okuyayım diye ödünç almış, evde bekletiyordum. Sesli kitap uygulaması sayesinde bitirdim. Mitoloji çok bana göre değil sanırım. Güzel kurgulanmış ama bana hitap etmeyen kitaplar. Ben okumalarımda bir cümle bir kelime bana dokunsun isterim. Malesef yoktu öyle bir cümle. Okudum geçtim. :)
5 yumak da bu ipten almışım. Ne yapsam diye epey düşündüm ama 5 numara şişle klasik ve yumuşacık bir atkı olacak. Kalanlarla bere örerim büyük ihtimal. 


Başladığım ama ilk 10 sayfasından sonra gençlerle okuduğum kitap araya girdiği için devam edemediğim kitap. Yine sesli kitap uygulamasının sayesinde bitirdim. Çok beğendim. geçen sene gibi yine kitap sunumları yapmayı düşünüyorum. Bu kitabı da bir grupla çalışmak istiyorum. O yüzden yeniden gündemimize gelebilir. 
Bu siyah ipin hikayesi ilginç. 3 sene önce eşime hırka örmek için gri ip almıştım Şükran Hanımdan. O da ben de fark etmeden ihraç fazlası iplerden farklı ton ve renklerde gri ipler koymuşuz pakete.  Ben başladım örmeye ama ip bitince devamındaki ip arızalı çıktı. Şükran Hanıma söyleyince aynı ton bulamadım diye bu siyah iplerden 2 paketi bedava verdi bana. Ben gerek yok dedikçe doldurdu poşete :) Ne yapsam diye düşünüyordum. Kardeşime hırka oldu. :)


Tarık Tufan'ı dinlemek çok güzeldi. Fakat karakterinin nahifliği karşısında şapka çıkardım. Benim canım memleketimin sağı solu belli olmaz. Ağustos akşamında buza kesip, yağmur yağabilir. 
Sivas'ta kitap fuarı, tarihi meydanda stand açar, Buruciye Medresesinde söyleşiler olur. Allahtan medresenin bahçesinde üstü kapalı bir alan oluşturulmuştu. Yağmur yağsa da bu sohbeti engellemedi. Ardından imzaya geçildi. Tarık Hoca, kimseyi kırmadı, o yağmurda, soğukta ve cereyanda kalma pahasına kitapları imzaladı. Hatta bir hayranı fotoğraf çekinmeyi unutuyordu ona şakayla karışık, "beraber bir fotoğrafımız olmasın şu üç günlük dünyada" diye espri bile yaptı. Güzel insan vesselam


Kardeşimin kütüphanesinden Geç Kalan'ı okumuştum. İki gün önce bitirdiğimi söyleyince, mutlu oldu. Ben çok beğenmiştim, siz nasıl buldunuz dedi. :) Hoş sohbet ve dikkatli bir dinleyici.
Geç Kalan, bu yazın en güzel kitaplarının başında geliyor bence. Uzun süredir sade anlatının büyüsüne kapılmıştım. Halbuki ben kelimelerle dans eden, damakta tat bırakan metinleri okumayı severim. Yalın anlatı da güzeldir ama bu şiirsel anlatının tadı başka..


Kendine ait zamanlar üreten, hobileri, entelektüel zevkleri olan biri de olsan sen bir Türk Hatunusun ve eylül geldi ey Mavi Lale :) O domates konservesi yapılacak, hiç kaçarın yok. hahahahaha


Bunlar 43 kavanozluk rezervin bir kısmı. :))


Eylül geldi dedik malum. Turşu kurmadan olmaz. 


Dış yapraklarda akşam yemeğine ne yapacağım sorusuna cevap verdiğine göre lahana çok işlevsel bir sebzedir diyebiliriz. :)))


Fotoğrafta, evin kedisi ve evin hanımının iyiliği için arı kovalarken iğnesine maruz kalmış, yine de bana mısın demeden kitabını okumaya devam eden kahraman bir koca görüyorsunuz.
 Şaka bir yana, balkona giren arı, kedinin çekim alanına girince hayvan kendini arı yakalayacağım diye oradan oraya atmaya başladı. Ben de balkonda kitap okumak için çıkmıştım. Hem kedi bir tarafına zarar verecek diye korktum hem de arıdan korktum. Eşime seslendim. O da çok merhametlidir. Arıyı öldürmeyeyim diye tuttuğu bezin arasında çok sıkmadı. Arı bunu nereden bilsin. Saldırıya uğradığını düşünüp, adamıma iğneyi batırdı.
 İlk yardım kursunda öğrendiğim gibi bolca yıkayıp, buz tuttuk. Biraz ağrılı oldu ama parmak şişmedi. Rahatız şimdi.
Koca kişisi klasik okurken ben daha günümüz eserlerinden okuyorum bu ara. Fatma Hanım yine muhteşem hikayeler kaleme almış. Bitmedi henüz ama çok beğendim. 


Normalde züccaciye dünyasını değilse de bardak, kupa ve fincan dünyasını yakından takip ederim. Fakat içine düştüğümüz hengame nedeniyle böyle bardakların popüler olduğunu hiç fark etmedim. Sevgili grubum çekiliş yaptı ve bardak bana çıktı. Adı Sevgi Bardağı artık :))

Sanırım daha sık yazmam lazım. çünkü bu fotoğrafların ruh haliyle benim ruh halim birbirinden çok farklı bu ara. Yaşadığım, duyduğum bir kaç şey beni biraz sarstı. Şimdi yazmayı düşünmüyorum. Aslında konuyu tüm açıklığı ile yazmam imkansız zaten. Ama olanların düşündürdüklerini de dile dökmek istiyorum. İnşallah cesaretimi toplayabilirim. Doğru cümlelerle meramımı anlatabilirim. 
Şimdilik selametle...

8 Eyl 2023

Mevzu Çok Başka :)


Selamlar
Her seferinde fırsat buldukça fotoğrafları yükleyip daha sonra ilk müsait zamanımda yazıyorum bloğuma. Bu defa da öyle oldu. Fotoğraflara bakınca, keyifli zamanları paylaşmışım gibi bir intiba çıkmış ortaya. Bol bol örmüşüm. Okumuşum. Kitap fuarı gezip, sevdiğim yazarlardan birini bile dinlemişim. Daha ne olsun, diyor insan. Fakat mevzu bu defa gerçekten çok farklı. 


Kurban Bayramından sonra hemen dönmeyip, memlekette vakit geçirmiştik. Sonrasında kardeşimin yüksek lisans tezinin yabancı dil ayağında yardım etmesi için kızım anneannesinde kaldı. Biz de eşimle eve döndük, Ağustosun son on günü için planlanmış bir tatil programımız vardı. Ondan önce evi derleyip, toparlayalım diye düşünüyorduk. 
Herkesler olduğu yerde mutlu mesut devam ederken, bir salı sabahı kardeşim aradı. Annem kollarını kaldıramıyor çok ağrısı var, dedi. Bir gün öncesinde hamur işiyle uğraşmış. Kol kaslarını yorduğunu düşündük hepimiz. Annem, kollarını hareket ettiremiyor, üzerini bile değiştirmek mümkün olmuyormuş. Kızlar yardım etmek için her dokunduğunda annem de feryat figana başlıyormuş. 
Apar topar acile gidiyorlar. Acilde rutin olan kan ve idrar tahlili, EKG gibi işlemler yapılıyor. Kardeşim, bir öncesinde kollarını yormuş olabileceğini söyleyince, Fizik Tedavi Uzmanına yönlendiriyorlar. Uzman, röntgen istiyor. Sonuç, " teyze kollarını çok zorlamış. Bu kremi sürün, bu ilacı verin" deyip, annemi eve gönderiyorlar. 
Eve geldiklerinde, doktorun verdiği kremi sürmek için kolunu açtıklarında sol kolun dirsekten üstünde el kadar bir morluk olduğunu görüyorlar. Annem, kan sulandırıcı ilaç kullanıyor. İlacın dozu ayarlanması gerektiğinde ara ara böyle morluklar oluyor vücudunda. Bu nedenle çok önemsemiyor kızlar. Annem ağrı var dedikçe krem sürüp kolu ovuyorlar. Hatta bir ara kasları rahatlatsın diye sıcak su torbası bile koyuyorlar koluna. Tabi morluklar çoğalmaya başlıyor gece. Sabah yine doktora gidelim diye plan yapıyorlar. 
Sabah karşı annem şoka giriyor. Kızlar ambülans çağırıp, apar topar hastaneye kaldırıyorlar. Hastanede, Nöroloji uzmanı bir hanım, ayağından anahtarla bir test yapıp, kendince bir tez geliştiriyor. Ona göre annemin beynine pıhtı atmak üzere. 
Alıp yoğun bakıma yatırıyor. Annem çarşamba gününü yoğun bakımda geçiriyor. Annem, yoğun bakımda çok ağrılı, çok kötü bir gece geçirince, doktorla konuşup rica minnet normal servise geçiyor. 
Perşembe günü normal serviste kalıyor. Bu sırada sol kol iyice çığırından çıkıyor. Bütün kol, artık siyaha çalan bir mor ve ödem toplanmış durumda. Fakat sevgili doktorumuz hala annemin nörolojik bir sıkıntısı olduğunu düşünüyor, kalp damarcı ya da ortopedi uzmanından yardım almak aklına bile gelmiyor. 
Kızlar vaziyetin iyice kötüye gittiğini görünce beni aradılar. Annemi buradan çıkarıyoruz. Sende gel, dediler. 
Ben, kendi aklımdan annemin o şoka girip, bilincinin kapandığı gece kalp krizi geçirdiğini, kolundan bir damar patlayıp, annemi rahatlattığını düşünmeye başladım. Çünkü kuzenim biyolog. Abla, halamın kan değerleri kalp krizi geçirmiş olabileceğini gösteriyor dedi. 
Sivas'ta bir tane özel hastane var. Oradaki kalp damarcı iyi diye biliniyor. Biz oraya gitmeye karar vermiştik ama doktorların ikisi de izindeymiş. ( yazın hasta olmamak gerekiyor sanırım) 
Vakit kaybetmemek adına fakülteye gidelim kararı aldı kızlar. Ben de Kayseri'den yola çıktım. Öğle üzeri Sivas'a vardık. Annem iyi görünüyordu ama kolları hala ağrıyordu. Bir kaç saat sonra hayatımızın şokunu yaşadık. Annemin iki omuzunda da kırık vardı. Sol omuzunda parçalı kırık, sağ omuzunda çıkık ve kırık. :(


Annem, salı sabah kolum ağrıyor diye uyanıyor ve cuma ikindi vaktine kadar kırık olduğu anlaşılamıyor. Süreçte kaç defa tomoğrafi, kaç defa MR çekiliyor. Onlara yatır kaldır. Yoğun bakımda hasta bakıcıların temizlik sırasında evirip çevirmesi... Annemin kolunda hasar başta ne kadar vardı bilinmez. Fakat süreçte kadının kırık kollarla yaşadığını düşününce hasarın artırıldığını düşünmeden edemiyorum. 
Üç dört günde problemin tespit edilmesinin ardından bu  defa ameliyatı yapacak doktor bulmak başka bir sıkıntı haline döndü. Omuz ameliyatlarında iyi olduğu söylenen bir hoca açık açık söylemedi ama annemin yaşından dolayı ameliyatı riskli buldu. Teyze zaten kollarını kullanamayacak. Böyle takip edelim dedi. Özel hastane, resmen kazanç kapısı olarak gördü. Özel hastanede çıkık kolu için bir operasyon yaptılar. O da hakkıyla oturmadı yerine. Bu nedenle onlara da güvenemedik. Son çara fakülte hastanesi dedik. Orada bir doçentle tanıştık. Sefa Hoca. Allah razı olsun adamdan, "yaparız teyzem hiç korkma" dedi.

 Bu aşamaya gelmemiz de tam bir hafta sürdü. Protezlerin siparişinin verilmesi, onların gelmesi, ameliyat programının yapılması derken annem 3 hafta sonra sol kolundan ameliyat olabildi. Çok şükür operasyon güzel geçti. Annem şu anda tamamen normal değil ama iyileşme sürecinde. Elini gözlüklerine kadar kaldırabiliyor. Bu ayın sonunda da sağ kolundan ameliyat olacak. Duanıza talibim.


Evden apar topar çıkınca, ne okumak için bir kitap ne tek yumak yün ne bir tane tığ, hiçbir şey almadım yanıma tabi. Süreçte bekleme rutinine dönünce bu defa alışkanlıklarını özlüyor insan. Uzun zamandır okumayı istediğim Tarık Tufan kitabı, Geç Kalan; kardeşimin kütüphanesinde de vardı. Hadi onu başlayayım dedim. Bilinç akışı tekniği ile yazılmış, muhteşem kitaplardan biriydi. Bir süredir yalın anlatının büyüsüne kapılmıştım ama bu kitap o şiirsel ifadelerin muhteşemliğine beni yeniden hayran bıraktı. 
Kitap işini kardeş kütüphanesinden çözmüştük. Örgü muhabbeti daha kolay oldu. Bir tuhafiyeye gidip, bir kaç yumak ip aldım. İlk görseldeki battaniye çıktı ortaya. 
Tuhafiye, insanın özel alanlarından biri sanırım. Her ne kadar Sivas'taki tuhafiyelerde de ne ararsan buluyorsun ama dükkana girdiğinde tanıdık, sıcak karşılama olmayınca, neyin nerede olduğunu bildiğin tanıdık mekan olmayınca ip satın almanın çok keyfi olmadı. Kayseri'yi, Şükran Hanımı aradım bana kağıt ip ve tığ göndermesini istedim. Kargoladı, sağ olsun. Çanta o zamanın ürünü.

 Tığlar ise başka bir hikaye. Bilenler bilir, tığ işi yaparken en iyi yardımcı Tulip marka tığdır. Örme işine konfor getirir. Tulip markası bu konuyu cididye alıp, en konforlu şekilde örmek için ergonomik tığları da geliştirdi.Ggri saplardan sonra pembe saplar çıkmıştı. En son kırımızı seri, bir şaheser olarak arz-ı endam ediyor. Aylar önce Gonca kırmızı 3mm tığ alıp göndermişti. Fark muazzam. 
Bu süreçte babamdan kalan arazilerden bir kısmı satıldı. Annem hepimize küçük harçlıklar verdi. Ben de hakkımı bu tığ setini almaktan yana kullandım. Kalıcı bir hatıra olsun istedim. 


Kemikle ilgili bir sıkıntıda, kemik suyunun iyileşme sürecine katkısı artık bir sır değil. Sık sık, ilikli kemik suları hazırladık. Bilmeyen biri denk gelirse diye yazmak istedim. İlikli kemik alınıp yıkanır ve büyük bir tencereye ağzına kadar su doldurularak haşlamaya bırakılır. su kaynamaya başlayınca ocağın en kısık ateşinden bile daha kısık, mum alevi gibi bir seviyeye getirilip en az 6 saat kaynatılır. Normalde de bu şekilde hazırlanmış kemik suları dolabınızda olur, çorbaya, pilava katarsanız hem lezzeti artar hem sağlıklı bir yemek tüketmiş olursunuz. 


Bu sürecin en güzel yanı kitap fuarı oldu. Her sene eylül ayının ilk haftası yapılırdı. Bu sene erkene aldılar. Tarık Tufan'ı dinleyip. sevdiğim kitaplardan edinme şansı yakaladım. :)


İnsan zor zamanlarda tanıyor çevresindeki insanları. Çok şükür çok güzel dostluklar edinmişim. Bu süreçte sevgili Hatice sesli kitap uygulamasını paylaştı benimle. Sevgili Gonca ve Neslihan kitap alıp göndermişti. Durdurmasam her gün biri gönderirdi sanırım :) Başta Hasibe olmak üzere kızlar sık sık arayıp, sordular. Hepsinden Allah razı olsun. 


Eylülün gelmesi ile eve dönme vakti geldi. Malum okullar açılıyor. Geldikten sonra iki gün yürüyüş motivasyonum oldu. Sonrasında çok utanıyorum ama devam edemedim. Bu konuda bir standart yakalamam gerekiyor en kısa zamanda. 


Hangi çılgın zamanımda bu kadar amaçsız yün aldım bilmem. Onları toparlama telaşına girdim. Kendi kendime sözüm olsun. Bu sene evde atıl durumda kalmış iplere çeki düzen vereceğim. Eşime gri renk hırka örmek için ip almıştım. Şükran fark etmeden inceli kalınlı vermiş ipleri. Bu siyah ipleri özür dilemek için vermişti. Hiç gerek yok dedim ama iki paket siyah ipi poşete basmıştı bile. Öylece kalmıştı. Şimdi yarım kol bir hırka oldu. Bana epey büyük olacak sanırım. Kardeşime götüreceğim. 
Gece Yarısı Kütüphanesi isimli kitabı, sesli kitap uygulamasından dinledim. Okuduğum kitaplarla ilgili notları sonra paylaşacağım. Yoksa epey uzayacak yazı. 


Yine bir çılgınlık zamanımdan kalma bir paket kalın iplerle atkı bere ördüm. Depremden sonra böyle parçaları örüp, bir kenarda bekletme davranışı gelişti bende. Ha deyince çıkacak tek bir berem ya da atkım yoktu. Çok hayıflanmıştım.  İyi zamanlarda paylaşılması dileğiyle ikinci takım da hazır oldu bu şekilde. 


Bir paket ne olacağı belli olmayan ip de minnoş sevimli bir battaniye oldu. Evde herkes peşinde. :)) 


Anne kızın serisini okumaya niyet etmiştim. Ağustos ayında bitirmeyi hayal etmiştim. İşler planlanandan farklı ilerleyince biraz gecikecek. Fakat bitirmeye kararlıyım. 


Resimleri çektiğimde, Rüzgarlı Kavaklar bitmiş, Rüya Evi başlamıştı. An itibariyle Rüya Evi de bitmiş durumda. 
Küçük Anne, büyüdü ve anne bile oldu. Evlenip, yerleştiği ilk evden ayrılıp, kendine ait bir eve taşınmak üzere. Yani macera devam ediyor. Hafta sonu 40 kilo domatesle mücadele ederken, bir yandan da sesli kitap uygulamasından seriye devam ederim. 

Bu arada sevgili okulum bu hafta açılıyor. Tatilde hiç dinlenememiş olunca kendimi çok hazır hissetmiyorum ama başlayınca düzene ayak uydururum nasılsa.  Şimdilik selametle...