Pages

30 Eyl 2021

Etkinlik Yazısıdır ( Eylül Ayı)


Selamlar
Eylül de geldi, geçti. Şaka gibi, yılın bitmesine topu topu üç ay kaldı. Bir buçuk yılı aşkın bir zaman diliminde, evladın evde olma haline alışan anne baba olarak, bugün bizim için zor bir gün efendim. Duygusal olarak, bloga yazı yazmaktan çok, köşeme çekilip, usul usul ağlama modundayım. Bir yanım, kızım okuluna gidebildiği için mutlu, öteki yanım, "bana yine  hasret var, yine bana esmer günler düştü" modunda. Üzgün anne yüreğim, kendi annemin bir sözüyle teselli buluyor." Sağlıklı olsun da, karlı dağ ardında olsun", derdi annem. Gurbeti en çok bilen, her yaştan sevdiklerinin acısı ile yoğrulmuş yüreği, hep "önemli olan sağlıklı ve mutlu olması, varsın hasret olsun" der. 

Neyse, ne ben dağılayım, ne konu. Biz etkinlik yazısına doğru gelelim. Bahadır Yenişehirlioğlu; tarzını, duruşunu, hayata bakışını beğendiğim, beyefendi bir kişilik. Daha önce, Kara güneş ve Hanne isimli kitaplarını okumuştum. Etkinliğe dahil ettiğime hiç pişman olmadım. 

Yazarın okuduğum kitapları içinde en güzel olanı Antikacı oldu. Kitap, antikacı Cemil Bey'in hikayesi. Tam babası gibi kaybedecekken, tutunduğu bir düş ya da Rabb katından gönderilen merhamet eli, hayatına değen Cemil Beyin hikayesi. Gençliği, ilk aşkı, anne babasının arızalı ilişkisi. Büyük aşkla bağlı olduğu kadınla, kendinden sebep yaşadığı mutsuzluk  ve yaptıklarından dolayı büyük pişmanlığı, oğluyla kuramadığı bağ. pek çok açıdan dikkat çekiciydi. 

İnsan, sever, aşık olur, evladına merhamet duyar. bunlar hislerle alakalıdır. Bunları hissetmekle ilgili hiçbir sorunu olmayan insanlar, bu hissettiklerini, sevdiklerine yansıtmak için, kendi kişisel dünyasında tecrübe etmesi şarttır. Yani evladına  merhamet duyan bir yürek, eğer merhametle başı okşanmadıysa, bu hissi çocuğuna nasıl geçireceğini bilemeyip, hatalar yapabiliyor. Ya da anne babasının ilişki dili, -vaktinde nefret bile etse o dilden- kendi ile sevdiği insan arasına girebiliyor. Evlatlarımıza sadece maddi ya da genetik miras bırakmıyoruz aslında, diğer insanlarla kurduğumuz ilişkinin dili de kalıyor onlara. 

Peki, ailemizin ilişki dili problemli ise, bizimde ilişki dilimiz problemli mi olacak. Kurtuluş yok mu, bu kötü mirastan. Elbette var. Önce yaptığımız hataları görebilecek, irfana sahip olmamız gerekir. Ardından pes etmeden, hoşlanmadığımız huyumuzu değiştirip, olmak istediğimiz hali takınmalı ve buna özellikle dikkat etmeliyiz. Yani odağımızda kalmalı o hata. Alışkanlık olduğu için hataya dönmemeye özellikle dikkat etmek gerekir. 
Yunus Emre pir, Taptuk Emre'nin kapısına gelince, mürşidi ona "bilmem" virdi çektirmiş. Günde beş bin kere "bilmem" diyeceksin, senin dersin bu demiş. Çünkü mübareğin, törpülenmesi gereken huyu, bu üstenci tavrıymış. Hatta yazık, bir gün sohbet meclisinde. Yunus, bir konuda fikir beyan edecek olmuş, üstadı dönüp, "Yunus, sen hala biliyor musun " demiş. 
Cemil Bey, şükür ki, kendine miras kalan, kötü ilişki dilini oğluna bırakmaktan son anda kurutuluyor. :)) 


Helen Mirren, filmlerinden, Türkçeye Öğretmen diye çevrilmiş, bir filme baktım. Öğretmen olunca dikkatimi çekti. O nasıl bir kadındı Yarabbim. :)) 
Filmi beğendim mi, pek sayılmaz ama tam bir durum komedisiydi. Tabi ki abartılmış ama malesef bu duyguda öğretmenler var. Bazen gençleri o kadar anlamıyoruz ki, onlara hata yapmaktan başka çare kalmayabiliyor 😒


Vanila Hanım büyümekte. Bana göre dünyanın en tatlı kedisi. Tabi bu, tamamen evlat sevgisinden farkındayım :) Ne kadar tatlı o konuda fikrim pek güvenilir sayılmaz ama emin olun dünyanın en meraklı kedisi olabilir. :)) Her an her şeyin içinde olmazsa içi rahat etmiyor kuzunun :)) 

Son olarak, sevgili Yüreğimin İklimi, ekim ayı için yazı planı çıkardı. Heyecanlı olacak serüven. İçeriği merak ettiyseniz tık tık :)) 
Görüşmek üzere, selametle....





 

26 Eyl 2021

Konya'da Son Gün


 Selamlar
Konya'da ikinci günümle geldim :)) Ev sahibemiz, ALES sınavına girecek olunca, bizi belediyenin tesislerinden biri olan Japon parkına bıraktı. Daha önceki Konya ziyaretimde uğrayıp, çok beğendiğim bir mekan olmuştu. Kızlara kahvaltıyı orada etmeyi önerdim. Güzel keyifli bir kahvaltı oldu. Park zaten çok güzel, maşallah. Baharda, sakuralar açtığında görmeyi çok istiyorum ama bir türlü doğru mevsimi tutturamıyorum :)) 





Sevgili Gonca, Eskişehir'den gruba katılmıştı. Hepimize, bal kabağı ve kahve tonlarında ip almıştı. Motifçiler bir araya gelmişken, birlikte tığ tutalım, yeni iş başlayalım, dedik. birlikteliğin yarattığı sinerjiye inanarak. Bakalım bu sene nasıl bir etkinlik bizi bekliyor. 


Japon parkından sonraki durak, Kelebekler Vadisi oldu. İç Anadolu'nun göbeğinde yapılmış, trpopik bir bahçe. Kelebeklerin serbestçe dolaştığı bir mekan. Yani, kelebekleri camın arkasından seyretmiyorsunuz. Onlar rahatça etrafta uçarken, siz onların mekanına misafir oluyorsunuz. Omzunuza, kafanıza bir kelebek konması an meselesi yani :)) 

Kelebekler vadisinin duygusunu bir fotoğrafla anlatmak çok zor. Ancak video ile anlatılabilir. Ama ben hala video eklemeyi beceremiyorum 🙈




İnstagram aleminde hobi malzemeleri satan sayfalara aşinaysanız, Güneş Yün ismini bilirsiniz. Sevgili Gonca'nın çokça alışveriş yaptığı bir mekan. Güneş Yünü bulup tavaf etmezsek, haccımız yarım kalacaktı. hahahahah O nedenle navigasyonu açtık, vurduk kendimizi Konya sokaklarına. 


Yüncü ziyaretimize, sınavdan çıkan Neslihan'da katılabildi. Kutsal görevimizi yaptık. Sevdiğim bir model için, Kayseri'de bulamayacağım iplerden de aldım. Yakında o iplerle öreceğim cicilerle gelirim size :)) 


Mekan gerçekten çok güzel. Dolu dolu. İnsan nereye döneceğini şaşırıyor. Çok baştan çıkarıcı :)) 


Sevgi'yle ben bu hırkaya bayıldık. Örülecekler listesine aldım bile :) 


Sonra ne mi oldu? Her güzel şey gibi bitti. 😏 Dönüş yolculuğu başladı. 
Neslihan, harika bir ev sahibiydi. Kendimi kardeşimin evinde gibi hissettim. her şey için buradan da teşekkür etmeliyim diye düşünüyorum. Harikasın NESLİCAN, İyi ki tanıdım seni. 💗


Konya- Kayseri arası, takriben 5 saat falan. Aksaray'da mola verdik. Bu defa uslu kızlar olup, çiçek fidesi çalmadık :) Çorba ve çay içmekle yetindik :) 



Yolculuk sırasında, Emanet'in seyredemediğimiz bölümüne baktık. Dizide de, aşk, öfke, çaresizlik, fedakarlık son gaz devam etmekte. Birileri kalbin dilini bilmem, nasıl konuşur haberim yok demişti ilk sezon. Fena halde öğreniyor o dili, hayırlı mübarek olsun :)) 


Eve döndüğüme sevinen birileri, şımarıklığın dozunu fena halde artırdı :)) 


Hava da beni karşılama telaşına girdi sanki. Hafif ama istikrarlı, "en sevdiğim şekliyle" yağmur başladı. Motif grubumdan  Gönül'ün hediyesi olan mumluğa, Gonca'nın hediye ettiği kupa, yeşil çay ve evimin huzuru eşlik etti. Geçen hafta pazar günün hikayesi de budur efendim. görüşmek üzere, selametle...

21 Eyl 2021

50'ye Üç Kala....

 


Selamlar
Bu hafta sonunu, ömrümce unutmam mümkün olmayacak sanırım. Ben üniversiteyi ailemin yanında okudum. Öyle yurt ya da öğrenci evi tecrübem yok yani. Okul bitince de hemen evlendim. Tüm tatillerimi ailemle yapmıştım. Sahip olduğum her şey için olduğu gibi, ailem için de her zaman şükürler olsun. Varlıklarını dünyalara değişmem ama ara ara, bu kız kıza gezmelerim hiç olmadığından içimde bir burukluk olmuyor değildi. Mevlana Hazretleri " her nasip vaktine esirdir" diyor. Bende 47 yaşımda, böyle bir zamanı yaşayacakmışım demek ki. 😊

Hep bahsederim, bilenler bilir, benim farklı şehirlerde yaşayan, etkinlikler düzenleyip, hediyeleştiğimiz, bunların dışında ise artık, çok rahat ve samimi bir şekilde günümüzü paylaşabildiğimiz harika bir grubum var. Meşhur bilim insanı, "zaman izafidir" diyor. Bu grup sayesinde bende diyorum ki, "mesafeler de izafidir." Aralarında kilometreler olsa da, insanlar birbirlerinin yüreğine değebilir. Bu grupla geçirdiğimiz yıllar, ispat için yeterlidir zannımca. 

Hep hayal ederdik, keşke buluşsak, derdik. Nasip olacaksa, engeller ortadan kalkmak için sıraya girermiş. Bu defa da öyle oldu. Ortalama üç haftadır devam eden, planlamalar, "o gelir, bu gelemez, şu olursa gelirim, bu olmazsa gelemem," muhabbetleri sona erdi ve nasibinde olanlar, yola çıktı. Tamam bütün grup değil belki ama yine de bu bir ilk. Belki bir gün, tüm ekiple olur. Neden olmasın. 😊


Birazda gezimizden bahsedelim Bu, Sevgi. Diğer postta bahsettiğim, beraber dizi seyredip, runner ördüğüm can. İkimiz, cuma günü mesai çıkışı, attık kendimizi, Konya otobüsüne, çıktık yola. Seferin, çok eğlenceli olacağı, ilk dakkadan belli oldu. :) Mola yerinde gördüğümüz çiçeklerden, fide (ç)alarak, başladık. O değil de, biz eylemi gerçekleştirdikten az sonra, gördüğümüz uyarıya bakar mısınız. 😅


Hhahahahah. Neyse, suç aletlerini ortadan kaldırıp, ortamı usulca terk ettik. :)) Gerçi uyarı bize değildir, sonuçta biz o fideleri çoğaltmak için (ç)aldık, değil mi ama :))) 


Gece indik, Konya'ya. Grubun, Konya ayağındaki, sevgili Neslihan namı diğer Alonenes, bizi otogardan aldı. Bizden önce, grubun patronu Nilgüncan inmişti. Güle oynaya, Nesli'nin evinin yolunu tuttuk. Canım arkadaşım, mesaisi olduğuna çok üzüldü. Kıza rahatsızlık vermek istemediğimiz için bir otel ayarlayalım diye düşünmüştük. İyi ki, Nesli'yi dinleyip, otel işine hiç girmemişiz.  En azından akşamları dolu dolu birlikte vakit geçirebildik. 
Cumartesi günü, mesaiye gitmeden bizi, Sille'ye bıraktı, Neslican. 

Sille, merkeze 7-8 km uzaklıkta, 5000 yıllık tarihi olan, eski bir yerleşim yeri. DSİ'nin baraj gölü var. Çevresi güzel düzenlenmiş. Gölün çevresinde tur atıp, kahvaltıya geçtik. Dost meclisinde olunca, yediğin her şey insana lezzetli gelirmiş. Gayet keyifli ve uzun uzun kahvaltı ettik. Sonra vurduk kendimizi, aşağıya kasabaya doğru. Belediyenin bir otobüsü vardı ama 17 dakika beklemek gerekiyordu. Zaten yürüsek bile benzer zamanlarda kasabaya varabileceğimizi öğrenince, tabanvaylar harekete geçti :)) Nilgün, Sevgi ve ben, cumartesi günü 18 bin küsür adım atmışız. 😱 :))


İlk durağımız, Zaman Müzesi oldu. Eski bir şapelmiş. Sütü kesilen anneler, buraya gelip, bebeklerini emzirirmiş. Sütlerinin çoğalacağına inanırlarmış. Bakımsız kalmış zamanla ama belediye sağ olsun, el atmış. Vizyon sahibi biri var belli ki, belediyede. Restore edilen bina, Zaman Müzesi adı altında hizmet vermeye başlamış. Bunları nereden mi biliyorum. Müze görevlisi işini çok iyi yapan biri. İlgilendiğimizi görünce gelip, süreci anlattı. Ayrıca eserler hakkında bilgi verdi. Mesela bu, usturlap. Görevli abinin deyimi ile çağının bilgisayarı. 


Müzede, farklı zamanlarda kullanılan, saat ve takvimler var. Hepsi birbirinden güzel. Hatta Roma döneminden kalma, güneş saati bile var. Bir dolu fotoğraf çektim ama hepsini paylaşmam imkansız. Konya'ya yolunuz düşerse, görmeden geçmeyin derim. 


Duvarlarında, zamanla ilgili ayetler var, müzenin. Asr süresi. Her okuduğumda, beni sarsar. Ziyanda olanlar zümresinden olmaktan, Allaha sığınırım. 


Zaman Müzesinden sonraki durak, Aya Eleni Kilisesi. M.S.327 yılına dayanan bir tarihi var. Çok güzel bir ibadethane. Ayvalık'ta ki, Taksiyarhis Kilisesine benziyor biraz. 






 Sevgi ve Nilgün, kilisenin kapısında sanatsal bir çalışma yaptılar. Paylaşımı hak etti fotoğraf yani :))) 


Kiliseden çıkıp, çarşıyı gezmeye başladık. sanırım birazda yorulduk :)) Oturup, bir kahve içelim, dedik.  Manzaramız çok güzeldi. :)

Hele bu süslemeye bayıldık, elişi sever insanlar olarak. Olamayan bahçeli evimin, dekoruna bir hayal daha eklendi yani. :) 

Kahve içtiğimiz, mekanın karşısında, Çay Camisi var. Kasabanın yerleşim yeri olduğu dönemlerde, müslüman ahalinin kullandığı camiymiş. İbadethanelerin huzuru gerçekten çok başka .

Ahşabın sıcaklığı hiçbir şeyde yok sanırım. Güzelliğe bakar mısınız. 


Sille'nin tarihini, eski zamanlardaki sosyal yaşamı, gelen ziyaretçilere gösteren küçük ama sevimli bir müzesi var. Camiden sonraki nokta, o müze oldu. Çok güzel eserler, fotoğraflar var. Ama tek fotoğrafla geçmek durumundayım. Malum günün ana fikri, müze ziyareti değil. :))

Sille turumuz bitince, minibüsle merkeze döndük. Gruba, Eskişehir'den katılan arkadaşımız, Gonca ile buluşup, Mevlana Hazretlerini ziyaret ettik. O meşhur yeşil kubbede, restorasyon çalışması vardı. Ama dergah ziyarete açık. Mevlana'dan sonra, Şems Hazretlerini de ziyaret ettik. İki türbe arasına bir parantez açıp, Aziziye Camisinden söz etmek istiyorum. 


Tarihi 1867 yılına dayanıyor. Sultan Abdulaziz'in annesi tarafından yapılmış. en bariz özelliği, pencereleri kapısından daha yüksek. Araştırdığımda barok tarz mimari ile yapıldığını öğrendim. Seyri güzel bir manzara olduğu kesin.  :)


Bütün gün, tabana kuvvet gezince, güneşin batışını sokaklarda yakaladık tabi. Şems Hazretlerine doğru yürürken, gün yavaş yavaş alçalmaya başlamıştı. 


Meşhur Alaattin Tepesinde, ev sahibemizle buluşup, başka bir meşhuru ziyaret ettik. Peki nedir bu meşhur, elbette "etli ekmek" :))) 
 

Etli ekmekleri hüplettikten sonra, Meram'a kahve içmeye geçtik. 


İşte efendim, cumartesi gününün skoru olan 18 bin adımın, hikayesi budur. :)) 

Gün bitmedi tabi ki. Kız kıza gecenin sonu, elbette pijama partisi. 😍

Çok yakında pazar gününün hikayesi ile geleceğim. Şimdilik bu kadar, selametle...

14 Eyl 2021

Emanet Runneri


 Selamlar !!
Postun birinde kendime not bırakmıştım, "runnerin hikayesini anlat", diye. 
Sıra ona geldi. Aslında niyetim, bu hikayeyi size dün anlatmaktı. Çünkü runnerın, sebebi hikmeti olan dizinin, yeni sezonunun ilk bölümüydü. Malesef hayat her zaman dilediğimiz gibi akmıyor. Dün, runner örmeye de, diziyi izlemeye de beraber karar verdiğimiz, cânım arkadaşım Sevgi'nin babası vefat etti. Osman amcanın ciddi sağlık sorunları vardı. Ne kadar "bekliyoruz", deseniz de, ölüm hep bir şaşkınlık yaratıyor, beraberinde acı bir tat....
Sevgi'nin, dün söylediği tek şey, "hazırım zannediyordum, asla değil mişim" oldu.
 Damdan düşenin halinden damdan düşen bilir, derler. Babamı kaybettiğimde, Sevgi'den çok daha küçüktüm. Ne hissettiğini çok çok iyi anlıyorum. Rabbim sabrını artırsın, metanet güç versin. Söyleyecek her şeyin bittiği yerdeyiz, yazık ki. 😔


Konuyu biraz başa alayım dedim. Galerime baktım, bir de ne göreyim, "dünya bir gaz ve toz bulutuydu" diyecek kadar, geriye gidebilirim 😁 Dükkandan çıkıp, arabanın koltuğuna gelen iplerin bile resmi varmış :) 
 Şaka bir yana, ben yıllar önce, Nazmiye Yılmaz'ın yapımcılığını üstlendiği Adını Sen Koy isimli ,günlük bir dizi seyretmiştim. Gerçi günlük dizi seyretme alışkanlığı bizde anneden kalma :) Annemle, Ferhunde Hanım ve Kızlarını seyrettiğimiz günler dün gibi. Sonra iş güç telaşı derken, çocuk küçük falan yani evde de mesai son sürat. Ben haftada dizi seyredemez oldum, kalmış günlük dizi. 5 sene falan oldu sanırım, Adını Sen Koy, bir şekilde dikkatimi çekti. Nazmiye Hanım'ın, dünyayı algılayışı, kadın erkek ilişkisine bakışı, dikkatimi çekti. Çiftleri ruhen bütünleşmeden, bedenen asla kavuşturmuyordu. Konuya çok farklı bir pencere açmıştı. 
Malesef medya sektöründe ki, ilkesiz tavırlar, hikayenin yarım kalmasına neden oldu. Özellikle sosyal medyada büyük bir kitle edinen çift, popüler kültürün yarattığı büyüye kapıldı ve diziden ayrıldı. Biz delikanlının hikayesinde bir sona ulaştık ama kızımızın hikayesi yarım kaldı. 

Bu durum, zaten ekranla arası iyi olmayan bana, "bir daha bulaşmam, böyle bir şeye" dedirtti.
 Büyük konuşmuşum. Bir gün yutupta :) müzik dinlerken, emanet çifti için yapılmış bir klibe denk geldim. Şarkı ve sahnelerin uyumu mu iyiydi, yoksa çiftin arasındaki enerji mi beni etkiledi bilmem ama -neymiş ki bu- dedim ve macera başladı :)) 


Dizi kanal 7 nin günlük dizisiydi. Nazmiye Hanım yine yapımcısıydı. Fark ettiğimde 65 bölüm yayınlanmıştı. Okula gidemiyor, evlerde kapalı kalıyor olmanın da etkisi de var sanırım. Hiç fark etmeden, baktım ki diziyi için zaman ayırmaya başlamışım bile :) Fakat 65 bölüm eksik. 
Bir gün dizi saatinde Sevgi beni aradı. Dizi seyrediyorum deyince, kız çok şaşırdı. 😃 Normalde pek işim olmaz. Merak etti garibim. Ve işte o merak, Sevgi'yi de, Emanet seyircisi haline getirdi:) Tabi onun da ilk bölümler eksik. 
Hadi dedik hem akşamları sohbet edelim, hem eksik bölümlere bakarız, neler olmuş. Biz kah kızarak, kah severek hikayeye kaptırdık gidiyorduk, bir aydınlanma anında Sevgi'nin dikkatini mutfak masasındaki runner çekti. 


Sevgi'de, bende, eli tığ tutan hatunlardık. Hadi dedik, bu akşamların bir hatırası kalsın bizde. Aldık ipleri, birbirimize ayırdığımız emanet saatlerinde, motif örmeye başladık.  Ortaya ilk resimde ki güzellik çıktı. Adı, Emanet Runneri. Evin renkleri ile de uyumlu olunca, bu ara hep bizimle :) 


Madem o kadar bahsettik, yeni sezon afişini de paylaşayım bari. Yaman, Seher ve emanetleri Yusuf'un hikayesi. Tabi günlük dizi olmaın yarattığı handikaplar var ama tam bir seyrü sefer yani kamil insan olma yolculuğu. Ciddi nefis problemleri olan Yaman karakterini olgunlaştırıyoruz. Siyahla beyaz, gece ile gündüz kadar farklı olan iki karakter, Yaman ve Seher. Mevlana'nın dediği gibi "aşka düştüler" hem de tepe taklak. Bu kadar farklı iki karakterin, bu kadar büyük bir aşkla imtihanları kolay olmuyor tabi. Bir Haluk Levent şarkısı gibi "en güzel aşk zor olandır" tadında gidiyor dizi. Sakın başlamayın :)))) 
Selametle....







11 Eyl 2021

Artık Paşabahçe Düşünsün :))


Selamlar
Paşabahçe, su bardaklarına patik giydirmeye karar vermiş. İnternette fiyatlarını görmüşsünüzdür. Çok şükür, elimiz tığ tutuyor. Paşabahçeye o kadar para verecek halimiz yoktu değil mi :)) 

Başta eğlencesine bir tane öreyim, dedim. Aaaa o da nesi, tahmin ettiğimden çok daha işlevsel. Bardakların sehpalarda bıraktığı iz, hep can sıkıcı malum. Bardak altlığı kullanmazsak, sehpalar, değişik boyutlarda dairelerin istilasına uğruyor. :) Patikli bardaklar, bu sorunu kökünden çözüyor. Ayrıca, ben sabahları limonlu sıcak su içerim. Elim hiç yanmadı, Baktım, hem renkli hem işlevsel bir detay, eğlenmeye devam o zaman dedim. Ortaya bu sevimli bardaklar çıktı. 


Bu patikleri yapmak için ölçüt, elinizdeki bardak. 4 zincir çekip, 12 tane ikili trabzan yapıyoruz. ikinci sırada, her trabzana iki defa, üçüncü sırada bir tek, bir çift trabzan yaparak devam ediyoruz. Dediğim gibi elinizdeki bardağın tabanı, ölçümüz. Benim bardak biraz büyük, 400 ml su alabilen altı geniş, üste doğru daralan bir şekli vardı. 5 sıra artırma sırası yaptım. 


Bir sıra, hiç artırmadan sık iğne yapıyoruz. 


Taban rengine geçip, yine hiç artırmadan, bir sıra ikili trabzan yapıyoruz. Yalnız bu sırayı yaparken, alttaki sık iğne sırasının arkasındaki ilmeğe batarak yapıyoruz. Aşağıdaki resimde daha net anlaşılıyor, söylemek istediğim. 


İkinci sırada, bir ilmek normal, ikili trabzan, bir ilmek, alttaki trabzanı önden alıp, üçlü trabzan yapıyoruz. 


Diğer sırada normal ikili trabzan yaptığımız ilmeğe, önden aldığımız üçlü trabzan yapılır, Üçlü trabzan yaptığımız ilmeğe, normal ikili trabzan yapılır. yani çaprazlıyoruz. Renkli sık iğne sırasından sonra 4 sıra, bu şekilde örüyoruz. 


Son olarak, renkli sık iğne sırası geliyor. Burada da benim bardağım yukarı doğru daralan bir şekle sahip olduğu için daraltmalar yaptım. 10 ilmekte bir defa daraltma yaptım, ilk sırada. Diğer sıralarda daraltma yok. 4 sıra renkli sık iğne sırası yaptım. bardağımızın patiği hazır. :))) 
Dediğim gibi zannettiğimden çok daha işlevsel bir ürünmüş. iyi ki yaptım diyorum. Hayata renk katmak adına, sevimli ve çabuk biten bir iş oldu. çok keyif aldım. Artık Paşabahçe düşünsün :))) 
Selametle....