Pages

20 Eyl 2020

En İyi Arkadaşım Evleniyor


Selamlar 
Kızımın arkadaşı bizde kalıyor demiştim hatırlarsanız, o nedenle kendi zevklerime çok zaman ayırabildiğim söylenemez. Onlarla takıldım bu hafta. Çarşamba günü akşamı kızımda, misafirim de gitti. 
Kızım İstanbulda kalan eşyalarından ihtiyacı kadarını ve ders kitaplarını almak için bir haftalığına gitti. Salı günü dönecek. Malum, malesef eğitim uzaktan olmak zorunda hâlâ. Yeri gelmişken sosyal mesajımızıda verelim, Allah için dikkat edelim lütfen. Eğitime uzaktan devam etmek hem çok zor hemde verimi tartışılır. 

Kızlar gidince şöyle esaslı bir temizlik yapmak gerekti. Çarşamba, perşembe yoğun canlı dersim olunca, temizlik işi cumaya kaldı. Sabah erkenden süpürge çalıştırmamaya özen gösteririm ben. Sonuçta apartman hayatında dikkat edilmesi gereken asgari nezaket kuralları var, riayet etmeli. Sabah erkenden kalkmak genelde alışkanlığım, öyle olunca ben temizliğe ütüyle başlarım. Ütü yaparkende, yardımcım genelde film seyretmek olur. Bu hafta etkinlik filminide ancak o zaman aralığında seyredebildim. 

En iyi arkadaşım evleniyor, çok eski bir film. Belkide 20 yıl oldu ben seyredeli. Kızımız aşık olmayı sahip olmakla karıştırınca, olanlar oluyor. Bitmiş ve başarılı şekilde dostluğa evrilmiş eski bir ilişkisi var. Adam evlenmeye karar verince, oyuncağı elinden alınmış çocuk psikolojisine giren kızımız, tam bir makyevelist bakış açısı ile sınırsız bir saldırganlığa bürünüyor. Michael ve Kimberly^nin arasını açmak için çevirdiği numaralar, bazen sizi güldürüyor, bazen kızdırıyor. 

O değilde filmdeki düğün hazırlıkları bana hep, bizde bu işlerin çok kötü yapıldığını hatırlatıyor. Mobilya için kavga eden aileler yok mesela. Bu hediye işleri için kız evinde şirin bir toplantı var. Çok sevmiştim. 

Uzun zamandır düşündüğüm bir şeyi yazacağım artık buraya. Belki başka birileride katılır fikrime. Şu bizim düğünlerdeki hediyeleşme işi çok ilkel değil mi ya. Şöyle bir sistem olsa. çiftler, beğendikleri eşyaların bulunduğu mağazalarda bir defter açtırsa. Düğüne davet ettikleri insanlara bu mağazaları duyursa, Düğünde çifte hediye alacaklar o mağazalara gidip çift adına açılmış defterlere, ne kadar hediye edeceklerse o kadar ödeme yapsa. daha pratik olmaz mı.  Siz ne dersiniz. 


Güz okuma şenliği devam ediyor. İkinci kitabı an itibariyle bitirdim. Bu kadar bilimsel bir konu, bu kadar eğlenceli anlatılırdı. Kahkalarla okudum. Pratik hayat dersleride var. Beğendim. Sırada HAY serisinden Gılgamış Destanı var. Bu kitabıda bitirirsem eylül için hedef tutmuş olacak.

Selametle....

 

19 Eyl 2020

Eğitim Bir Kitle İmha Silahı


Selamlar
 Aslında bir sene olmuştu kitabı alalı ama önüne geçenler oldu. Okullar açıldıydı, açılacaktı, açılsa mıydı diye sancı çektiğimiz bir döneme denk geldi okumam.
Kitabın mottosu çok vurucu. Alışkanlıklarımızı sorgulamamızı neden olacak denli iddialı ve çoğu kere haklı. Yazar Amerika'da otuz yıldan fazla öğretmenlik yapmış biri. Kendi deyimiyle içerden bilgi veriyor, yabana atmamak lazım :) 

Eğitimin illah okulda olması gerekmediğini, sadece bu konuda eğitim aldığını düşündüğümüz öğretmenler tarafından verilen bir şey olmadığını söylüyor. Bu tip zorunlu eğitimin yaratıcılığı, özgür düşünmeyi teşvik etmesi bir yana, bizatihi bu hasletleri yok etmek için yapıldığını iddia ediyor. Yani okulda yapılan  zorunlu eğitimin insanın sahip olduğu gücü, yeterlilikleri fark etmesini sağlamayı amaçladığını ve bunu başaramadığını düşünürüz ya; işte yazar aslında hiç böyle bir amacı olmadığını, aksine bu özellikleri geliştirmeyi değil, bastırmayı hedef aldığını söylüyor. 

İnsanları testlere tabi tutarak, onları daha küçük yaştan itibaren kategorize edip, sınıflıyoruz diyor. Bu tacize maruz kalan insanın kendini asla gerçekleştiremeyeceğini düşünüyor. Amerikan sisteminde sanırım, bizim okul ritmimizden farklı olan yönlerde var. Çünkü bende içerden bilgi verecek olursam :) her ne kadar "sınıflar karma olsun, iyi sonuçlar alan çocuklarla daha başarısız çocukları ayırmayalım", diyen bir idare aklı var artık  ama ne kadar özenilirse özenilsin süreçte şubenin biri ya da bir kaçı geride kalır. Ben kendimden örnek verecek olursam, özellikle o çocukları motive etmeye çalışırım. Ara ara "atın şu ölü toprağını üstünüzden, kimsenin sizi çürüğe çıkarmasına izin vermeyin" diyerek, amiyane tabirle gazlıyorum. Malesef başarısız olduğum örnekler var ama sonuç aldığım sınıflarda oluyor. Örneğin; iki sene önce 10. sınıf düzeyinde üç sınıfımız vardı. Biri bariz problem. Kavga kıyamet tenefüslerde. Derslerde sıfır ilgi. Ama pes etmedik. sınıf öğretmeni, ders öğretmenleri bırakmadık peşlerini. İçlerinde en sıkıntılı olanı da gönderince sınıf 11. sınıfa geçtiklerinde parladı. İş bitirici, en iyi ders yapılan, sorumluluktan kaçmayan bir grup oldular. Allah için bizim öğretmenlerimiz ciddi anlamda çocuklarla ilgileniyor. Hatta bizim okul için veli ayağı ya hiç yok, ya da problemin kaynağı. Buna rağmen fark yaratabiliyoruz çok şükür. Kitaptan anladığım kadarıyla Amerikan eğitim sisteminde işleyiş, başarısız çocuk için bir kabus. Bizde de var yarış psikolojisi ile hareket edenler. Bu bakış açısı son tahlilde hiç kimseye fayda etmiyor. 

Yazarın değindiği başka bir konu ise, uzun saatler boyunca ve yıllarca gençleri okula kapatmak, onları hayata hazırlamıyor. Çocukluğu gereksiz şekilde uzatıyor, insanı ailesinden koparıyor diyor. Bu pandemi süreci olmasa bana çok insafsız bir yorum olarak görünürdü. Fakat bu süreçte insanların kendi çocukları ile alışık olmadıkları kadar uzun süre vakit geçirince bunaldıklarını ve bunu dile getirdiklerini duyunca, yazarın tespitine hak verdim. Gün içinde bu kadar uzun süre aileden ayrı vakit geçiren çocukla aile arasında bazı bağlar zarar görüyormuş. 
 
Kitapta okul deneyimi az olan fakat hayatta çok başarılı olmuş insanlardan örnekler vererek, okula mutlu ve başarılı geleceğin tek çıkış kapısı olarak bakmak ne kadar sağlıklıdır, diye soruyor. Yine kendimizden örnek vereyim, 12. sınıfa gelmiş neredeyse hukuken reşit olmuş oy verecek yaşa gelmiş gence hangi bölümü istiyorsun hedefin ne deyince, puana göre bakacağım hocam diyor. Çünkü üniversiteye gitmeye mecbur hissediyor kendini. Çünkü bu bir başarı göstergesi. Halbuki yüksek öğrenim, kişinin ilgi ve merakına göre uzmanlaşmak istediği alana yönelip orada eğitim almaya devam etmesini sağlamayı amaçlar. Bizim gencimiz o kapıya kadar gelmiş ama ne istediğini bilmiyor. Biz bunu bizim eğitim sistemimizin bir hatası olduğunu zannedip, eleştiriyoruz. İşte, yazar burada devreye giriyor ve diyor ki "o genç zorunlu okul eğitimin yetiştirmek istediği insan tipidir" Kendini tanımayan, yönlendirmeye açık insan tipidir. Zorunlu eğitimin altında yatan gerçek amaç işte budur. Okuldan çocuk alması bekleneni almıştır. Okul amacına ulaşmıştır diyor. 

İnsan, inanmak istemiyor, bazen çok kızıyor, "yok artık o kadar da değil" diyor ama sonuçlara bakınca John Taylor Gatto haklı diyorsunuz. İnsanı sarsan bir yanı var. Eğitim konusuyla ilgili herkes için farklı bir bakış açısı sunuyor tavsiye ederim.
Selametle...



 

13 Eyl 2020

Notting Hill ( Aşk Engel Tanımaz)


 Selamlar
Benim ev halkı uykudayken, film keyfim bu defa pazara kaldı. Kızımın arkadaşı bizde kalıyor. Öyle olunca günler biraz hareketlendi. Aşk engel tanımaz, Türkçe çevirisi filme isim olmak için daha uygun bence. Hakikaten çok engeli aşarak bir araya gelen iki kişinin aşkını anlatan bir filme sadece bir bölgenin adını vermek bana biraz garip gelir. O yüzden bu film bende, "aşk engel tanımaz"dır. Hikaye ile empati kurmam neredeyse imkansiz ama iki insanın, çıkarsız, beklentisiz, samimi bir şekilde birbirine yakınlaşması ve yaşadıkları duygunun, tüm insanları etkilediği bir gerçek. Müzikler, ortam, Hugh Grand ve Julia Roberts çok güzel. Zaten bir kült. seyretmeyen kalmamıştır sanırım. 



Sevgili Ezgi'nin başlattığı 200 gün motif etkinliğini pek çoğumuz biliyor. Ben etkinlikte 200 gün motif öremedim ama elimde çok sayıda farklı renk ve boyutta motifim oldu. Bir kısmı ile yelek yapmıştım. Sonradan yeniden başladım. Sevgili Derya ve canım arkadaşım Neşe motif katkısı yapmıştı. Şimdi onları bir araya getirme gayretindeyim. bir çılgınlık yapıp çok farklı boyutlarda ördüm motifleri sonumu bende merak ediyorum. 

Kızlar parti telaşında. Kızımın doğum gününde bu pandemi nedeniyle ayrı şehirlerde kaldılar. Sümeyye'nin doğum gününde malesef ayrılar. Çünkü okul uzaktan eğitime devam kararı aldı. Onlarda ikisininde doğum günü olmayan günde ortak parti yapmaya karar verdiler. Evde hazırlıklar son safhada. :)) Eve yakın bir parka gidecekler.  Şimdi bende gidip, küçük hanımlara yardım etmeliyim.

 Selametle....


9 Eyl 2020

Kontrollü Tatil ( Ballıca Mağarası)


Selamlar
Tatilin son durağı Ballıca Mağarasıydı. Fırsat bulup gidemediğim ama merak ettiğim bir yerdi. Coğrafyacı olsam cennete düştüm zannedebilirdim. Mağaranın yaşı 3 ya da 4 milyon olduğu zannediliyor. Dünyaca ünlü soğan sarkıtlarına sahip. Kristalleşmiş kireçtaşından meydana gelmiştir. Şu an ziyarete açılmış 8 salonu var. Henüz ziyarete açılmayan bölümleri de var. Yani tamamen keşfedildiği söylenemez. 

Mağaranın yolu bayağ çetin. Bir dağı tırmanmanız gerekiyor. İçeride astım hastalarına iyi gelen oksijeni yüksek bir hava akımı var. Günlerin yorgunluğu olunca tüm salonları gezmedik. ama ilk üç salonu ziyaret ettik. Işıklandırmalar ve yer yer çelik halatlarla desteklenen doğal ve insan yapımı merdivenler inişi kolaylaştırıyor. Dışarısı çok sıcakken içeride serin ve temiz bir hava vardı. 

Yer altında olmanın duygusu yeterince ürkünç aslında, birde üstüne mağaradaki şekiller sarkıt ve dikitler insanı dehşete düşürüyor. Tek başıma insem sanırım çok korkardım. 

Yapımcılar ne düşünür bilmem ama ortam film seti gibiydi. Burası uzay filmi de olmak üzere pek çok fantastik senaryoya mekan olabilecek özelliklere sahip. 



Dantel perdenin ikinci parçasına henüz başlamadım. Havalar çok sıcaktı geçen hafta, dolaptan meyve yedim. Çok soğuktu sanırım. Boğazım kızardı. Soğuk algınlığı ilacı kullanmaya başladım. Onlarda uyku yapıyor malum. Üç gündür, yat kalk, modundayım, o yüzden. Günlerdir ilk kez, bugün beğendiğim bir motifi denedim. Frida'nın çiçekleri sanırım yeni gözdem olacak. 😊


Bu hafta, kızımın tatlı arkadaşı ziyaretimize geldi. Birkaç gün gençlerle takılacağım. Bu haftanın filmini henüz seyretmedim. Umarım etkinlik sahibi olarak vaktinde seyredebilirim. 
selametle....

6 Eyl 2020

Omuz Omuza (Stepmom)


 Selamlar 
Beyaz Zambaklar Ülkesinde'ydi sanırım, yazar; "her kuşak kendi şarkısını söyler" diyordu. Eski filmleri seyredip, sonrada yeni dönem çekilen filmlere bakınca, eskiden insanlar daha kalbe değen hikayeleri seviyormuş. Daha idealist, sorumluluktan kaçmayan, karakterler öne çıkabiliyormuş. Bu ayrıntıyı fark ettim. Omuz omuza bu çağın insanı için çok çok nahif bir hikaye. Boşanma oranlarının malum olduğu toplumumuzda, parçalanmış ailelerin çocukları doğal olarak öğrencilerimiz oluyor. Helede boşanmaya yeni karar vermiş, ayrılık aşamasında olan çiftler, çocuklarına nasıl bir zarar verdiklerini ya görmüyor ya umursamıyorlar. Allah'ında "en sevmediğim helal" dediği boşanma yani ailenin dağılması çocuklar açısında zaten duygusal bir yıkım. Birde çiftler ne kadar şirretleşebilirse o kadar şirretleşip, daha büyük kaoslara neden olmaktan zerre imtina etmiyor malesef. 

Filmin hikayesine gelecek olursak, iki çocuklu boşanmış bir çift ve adamın hayatına giren genç bir fotoğrafçı kızımızı anlatıyor. Bu konu ancak bu kadar doğal anlatılabilirdi. kadınların tepkileri çocukların bu davranışlar karşısındaki geri bildirimleri o kadar gerçek o kadar doğaldı ki. Senaryo ve oyunculuk anlamında çok sevdim o yüzden. Ama hikayenin içindeki dram annenin hastalığı ve sonrasında yaşananlar gerçekten insanlık dersi gibiydi. Julia Roberts'ın oynadığı karakter inanılmaz güzeldi. Isabel, dünyadan göçüp gidecek ve küçük çocukları olan bir annenin başına gelebilecek en güzel şeydi sanırım. Gerçek olması imkansız bir mucize gibi. Film boyu İsabel, beni kalbimden vurdu. Annenin yukardaki karede "şimdi de tüm aile çekinelim" diyerek, çocuklarının babasının evlendiği kadını yanına çağırıp, elini omzuna koyması Isabel'in çoktan hak ettiği bir onurdu. 


Sabah herkes İsabel gibi uyurken, ben kalkıp, elma çayımı yapıp, perde ucunun kurtçuklarını yapıp, film seyrettim. Bayıldım bu seansa. Bu hafta uygun günde, tekrarlayacağım inşallah. 😁


Güncel durum, perde ucunda ilk parça bitti, henüz diğerine başlayamadım. Kitap, salı gününe biter inşallah. Yarın okula gitmem lazım. Başladığımızdan beri üç covid vakamız var. Endişeleniyorum ama görev bekleniyorsa kaçacak değiliz. Hepimiz dikkatli olduğumuz kadar duayı da ihmal etmeyelim. Rabbin rızası olmadan yaprak kıpırdamaz, içimizdeki masumların hürmetine kaldırsın üstümüzden bu belayı, ders alan, terbiye olan kullarından olmayı nasip etsin. 
Selametle...

4 Eyl 2020

Güz Okuma Şenliği 2020


Can arkadaş grubuyla yıllardır devam eden etkinliğimiz. Bazen katılamıyorum, katılsam bile tüm kategorileri okumak gibi bir durumum malesef olamıyor ama bu maceranın parçası olmayı seviyorum.  Kitaplarımı kitaplığımdan seçtim. Katılmak isterseniz, kategoriler hakkında bilginiz olsun istedim. Tüm detaylar Nilgün'ün blogunda...

1.Kategori (10 puan):  İsminde GÜZ mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen/olayların Güz'de geçtiği bir kitap.
Ekim Yağmurları - Serdar Özkan

2.Kategori (10 puan): Adında yada konusunda Kitap yada kitapla ilgili olan bir konu geçen bir kitap.
Fahrenheıt 451 - Ray Bradbury

3.Kategori (10 puan):  Hz.Muhammed ile ilgili bir kitap.

Hz. Muhammed'in Hayatı - Talha Uğurluel

4.Kategori (10 puan): Fantastik türde bir kitap.
Hayvan Çiftliği - George Orwel

5.Kategori (10 puan): Herbert George Wells yada Sait Faik Abasıyanık' tan bir kitap.


6.Kategori (10 puan): Adalet Ağaoğlu yada Ursula K. Le Guin den bir kitap.


7.Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili bir kitap.

8.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Aynı harfle başlayan üç kitap yada bir yazardan üç kitap.
Ya Tahammül Ya Sefer - Mustafa Kutlu
Sır - Mustafa Kutlu
Yokuşa Akan Sular - Mustafa Kutlu 
9.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Kapağındaki baskın rengi  Sarı / Turuncu / Kırmızı olan birer kitap.
Sarı-  Korkma İyi Bir Annesin Saniye Bencik Kangal 
Turuncu-  Ay Aslında Camdandır Hamdi Özyurt
Kırmızı- Söz Yangını- Senai Demirci
10.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Adında Meyve,sebze/ Hayvan / Çiçek ismi olan birer kitap.
Meyve sebze- Şeker portakalı 
Hayvan- Mavi Kuş- Mustafa Kutlu 
Çiçek ismi- Menekşeli Mektup - Mustafa Kutlu 
11.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Adının baş harfleri G, Ü, Z ile başlayan 3 kitap.
G- 
Ü-
Z- 

12.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Sayfa sayısı 100 / 200 / 300 e kadar olan birer kitap.
100- Gılgamış Destanı - HAY Serisi
200- Kadın Beyni Erkek Beyni- Serkan Karaismailoğlu
300-  Eğitim Bir Kitle İmha Silahı - John Taylor Gatto


3 Eyl 2020

Ağaç Ev Sohbetleri 54


"Eğer tam yetkili bir Eğitim Bakanı olsaydınız, ülkedeki eğitim sistemini düzenlemek, sağlıklı ve topluma faydalı bireyler yetiştirmek için eğitim konusunda neler yapardınız? Hedefinize ulaşmak için karşınıza ne tür engeller çıkabileceğini düşünüyorsunuz ve bunları aşmak için hangi tedbirleri alırdınız?" 

Seviyorum bu seriyi. Bazen fırsat olmuyor, bazen hiç fikrim olmayan konular seçiliyor, o nedenle her zaman yazamıyorum ama seviyorum bu seriyi. Bu hafta konu benim meslek hayatımla bağlantılı iki kelam etmekte fayda var dedim. Ayrıca bu ara okuduğum bir kitapla denk düşen hali var. Hem biraz kitaptan da bahsederim diye düşünüyorum. 

Kitap uzun yıllar Amerika'da öğretmenlik yapmış bir kişi tarafından yazılmış. Okulun iddia ettiği gibi özgür düşünen, yaratıcı bireyler yetiştirmek gibi bir misyonu yok diyor. Eğitimle ilgili yapılan toplantıların satır arasını okursanız, amaç ortaya çıkar diyor. Bu zorunlu ve okulda verilen eğitimin tek amacı, sisteme gönüllü köle, zihinleri iğdiş edilmiş, sürüler üretmektir, diyor. İnsanları uzun yıllar okula kapatmak, hayattan öğrenmenin önünde bir engeldir diyor. "duyarsınız ilkokul mezunu, ama emrinde Harvard mezunu elemanlar çalıştıranı. Saf saf eğitimsiz insan emrinde en iyi okullardan mezun olanları çalıştırıyor der, hayıflanırız diyor. Bu en büyük saçmalık, o ilkokul mezunu eğitimin âlâsını almıştır, tek eksiği diplomadır" diyor. 
Haklı mı, bence haklı. Uzun yıllar insanları okul ortamında tüm gün tutmak, kişisel gelişimin önünde bir engeldir. İnsanları gerçek hayattan koparıyor. Bununla ilgili kendi aile çevremden bir örnek vereyim. Kuzenim ortaokula başlayınca, okulu sevmediğini, gitmek istemediğini söyledi. Tüm ebeveynler gibi dayımda endişelendi, zorladı ama ilk dönemden sonra pes etmek zorunda kaldı. O zamanlar, dayımında ortak olduğu bir mermer atölyesi işletiyorlar. Kuzenim ısrarla, atölyede çalışmak istiyor. Aklınca patron bebesini oynayacak. Dayım "hayır bizim atölye olmaz. Komşu esnaf torna tesviye işinde, seni oraya çırak vereceğim, dedi. Bizim kuzen, tabi mecburen, komşu atölyede çıraklığa başladı. Şimdi çok başarılı bir tornacı. Dayımın fabrikada mermerlerin işlenmesi için kullanılan makinalarla kuzenim ilgileniyor. Biz her sene kurbanı dayımın fabrikasında keseriz demiştim, daha önce hatırlarsınız. Bu sene fabrikaya gittik, kuzenim kurbanla uğraşıyordu, eşi gösterdi. Mermer işlemekte kullanılan kocaman bir makina - teknik bilgimiz yok, nasıl işliyor bilmiyorum ama bir bandın üstünde tüm aksanıyla duran, bir buçuk metre uzunluğunda bir makina- kuzenim yapmış, baştan sona. Bu çocuk makina mühendisi değil. Ortaokul terk. Ama üretken, başarılı ve iki çocuk sahibi, mutlu bir baba. 

Yazarın tespitlerinden biride şu. Amerika'da ki istatistiklerden bahsediyor, 1920'lerden itibaren. çeşitli aralıklarla askere alımlarda, okur yazar olma durumu tespit edilmiş. Ama en basit düzeyde, yani elindeki evrakı okuma ve evrakın istediği şeyi anlayıp anlamadığı test edilmiş insanların. Okullaşmanın az olduğu 1920'de oran %92 ama okula ayrılan bütçenin arttığı, okullaşmanın çoğaldığı dönemlerde bu oran peyderpey %83'lere kadar düşmüş. Yazarın iddiası, okullar insanları aptallaştırıyor. 
Yine kendimden örnek vereyim, ben ilkokuldayken, sosyal bilgiler dersinde Osmanlı Tarihi baştan sona işlenirdi. Şimdi 4. sınıf çocuğuna Kanuni'nin Viyana seferini, sebeplerini sonuçlarını anlatabilir misiniz. Mümkün değil. Dün okulda sorumluluk sınavı vardı. Felsefe dersinde ilk söylediğimiz şeylerden biri "ilk filozof, Milet'li Thales'tir", zümre arkadaşım bunu sormuş ki, daha basit bir soru sorması neredeyse imkansız, 11 öğrenciden doğru cevaplayan 3 kişi. 
Bu çocuğun problemi değil aslında, herkes bu kadar düşünsel, metafizik konulara hakim olacak ilgisi olacak öğrenecek diye bir kaide yok. Biz bu çocukları ısrarla okulda tutarak, onların hayattan öğrenmesinin önüne geçiyoruz. 
Bence; insanlara ilkokulda okuma yazma ve temel beceriler öğretilmeli. Sonrası işinde ciddi sorumluluk sahibi kurullar tarafından ortaokula devam edecek öğrenciler belirlenmeli, diğerleri yazarın "açık öğrenim" dediği, hayattan öğrenmelerine fırsat verecek, alanlara yöneltilmeli. Bakın bugün üniversite yurtlarına, kızım kaldığı için biliyorum. Temel temizlik alışkanlıklarını öğrenmeden üniversiteye giden insanlar var. Tuvalette sifona basmayıp, giden insanlar var dedi kızım ilk yıl kaldığı yurtta malesef kat arkadaşları ile ortak kullanıyorlardı bu alanları. Ki kızımın kaldığı yurt nispeten daha iyi, mülakatla öğrenci alınan bir vakıf yurdu. Her gelenin girdiği yurtları siz düşünün. Bunlar çok basit, insan hayatı için temel alışkanlıklar ve değerler. Bizim sistemimizde üniversiteye başlamış ama bu temel değerleri öğrenememiş insanlar var. İşte bu aslında, hiç alakası olmadığı, belkide hiç ilgilenmediği, dikkatini çekmeyen bir dolu bilgi yüklenen insanın, o yükü taşımak için, en temel değerleri ikinci plana atması sonucu oluşuyor. 
Bugün 20 yaşına geldiği halde, tek başına kalsa, hayatta kalmayı başaramayacak insanlar var. Yetersiz ve mutsuz. Çocukların en verimli döneminde, isteyen istemeyen, seven, sevmeyen, herkesi okula doldurup, birde her türlü disiplin aracını minimuma indirip, başarılı, kendine yeten özgür bireyler yetiştirmeyi hayal ediyoruz. O yüzden "büyük bir hayal" olarak kalıyor. 
Eğitimle ilgili sıkıntıları konuşanların, en büyük sıkıntı olduğu bir dönemdeyiz. Bence konu "bu kadar okula ihtiyaç var mı" diye konuşulmaya başlanmalı. Radikal bir değişim şart çünkü. 
selametle.