Pages

19 Eyl 2020

Eğitim Bir Kitle İmha Silahı


Selamlar
 Aslında bir sene olmuştu kitabı alalı ama önüne geçenler oldu. Okullar açıldıydı, açılacaktı, açılsa mıydı diye sancı çektiğimiz bir döneme denk geldi okumam.
Kitabın mottosu çok vurucu. Alışkanlıklarımızı sorgulamamızı neden olacak denli iddialı ve çoğu kere haklı. Yazar Amerika'da otuz yıldan fazla öğretmenlik yapmış biri. Kendi deyimiyle içerden bilgi veriyor, yabana atmamak lazım :) 

Eğitimin illah okulda olması gerekmediğini, sadece bu konuda eğitim aldığını düşündüğümüz öğretmenler tarafından verilen bir şey olmadığını söylüyor. Bu tip zorunlu eğitimin yaratıcılığı, özgür düşünmeyi teşvik etmesi bir yana, bizatihi bu hasletleri yok etmek için yapıldığını iddia ediyor. Yani okulda yapılan  zorunlu eğitimin insanın sahip olduğu gücü, yeterlilikleri fark etmesini sağlamayı amaçladığını ve bunu başaramadığını düşünürüz ya; işte yazar aslında hiç böyle bir amacı olmadığını, aksine bu özellikleri geliştirmeyi değil, bastırmayı hedef aldığını söylüyor. 

İnsanları testlere tabi tutarak, onları daha küçük yaştan itibaren kategorize edip, sınıflıyoruz diyor. Bu tacize maruz kalan insanın kendini asla gerçekleştiremeyeceğini düşünüyor. Amerikan sisteminde sanırım, bizim okul ritmimizden farklı olan yönlerde var. Çünkü bende içerden bilgi verecek olursam :) her ne kadar "sınıflar karma olsun, iyi sonuçlar alan çocuklarla daha başarısız çocukları ayırmayalım", diyen bir idare aklı var artık  ama ne kadar özenilirse özenilsin süreçte şubenin biri ya da bir kaçı geride kalır. Ben kendimden örnek verecek olursam, özellikle o çocukları motive etmeye çalışırım. Ara ara "atın şu ölü toprağını üstünüzden, kimsenin sizi çürüğe çıkarmasına izin vermeyin" diyerek, amiyane tabirle gazlıyorum. Malesef başarısız olduğum örnekler var ama sonuç aldığım sınıflarda oluyor. Örneğin; iki sene önce 10. sınıf düzeyinde üç sınıfımız vardı. Biri bariz problem. Kavga kıyamet tenefüslerde. Derslerde sıfır ilgi. Ama pes etmedik. sınıf öğretmeni, ders öğretmenleri bırakmadık peşlerini. İçlerinde en sıkıntılı olanı da gönderince sınıf 11. sınıfa geçtiklerinde parladı. İş bitirici, en iyi ders yapılan, sorumluluktan kaçmayan bir grup oldular. Allah için bizim öğretmenlerimiz ciddi anlamda çocuklarla ilgileniyor. Hatta bizim okul için veli ayağı ya hiç yok, ya da problemin kaynağı. Buna rağmen fark yaratabiliyoruz çok şükür. Kitaptan anladığım kadarıyla Amerikan eğitim sisteminde işleyiş, başarısız çocuk için bir kabus. Bizde de var yarış psikolojisi ile hareket edenler. Bu bakış açısı son tahlilde hiç kimseye fayda etmiyor. 

Yazarın değindiği başka bir konu ise, uzun saatler boyunca ve yıllarca gençleri okula kapatmak, onları hayata hazırlamıyor. Çocukluğu gereksiz şekilde uzatıyor, insanı ailesinden koparıyor diyor. Bu pandemi süreci olmasa bana çok insafsız bir yorum olarak görünürdü. Fakat bu süreçte insanların kendi çocukları ile alışık olmadıkları kadar uzun süre vakit geçirince bunaldıklarını ve bunu dile getirdiklerini duyunca, yazarın tespitine hak verdim. Gün içinde bu kadar uzun süre aileden ayrı vakit geçiren çocukla aile arasında bazı bağlar zarar görüyormuş. 
 
Kitapta okul deneyimi az olan fakat hayatta çok başarılı olmuş insanlardan örnekler vererek, okula mutlu ve başarılı geleceğin tek çıkış kapısı olarak bakmak ne kadar sağlıklıdır, diye soruyor. Yine kendimizden örnek vereyim, 12. sınıfa gelmiş neredeyse hukuken reşit olmuş oy verecek yaşa gelmiş gence hangi bölümü istiyorsun hedefin ne deyince, puana göre bakacağım hocam diyor. Çünkü üniversiteye gitmeye mecbur hissediyor kendini. Çünkü bu bir başarı göstergesi. Halbuki yüksek öğrenim, kişinin ilgi ve merakına göre uzmanlaşmak istediği alana yönelip orada eğitim almaya devam etmesini sağlamayı amaçlar. Bizim gencimiz o kapıya kadar gelmiş ama ne istediğini bilmiyor. Biz bunu bizim eğitim sistemimizin bir hatası olduğunu zannedip, eleştiriyoruz. İşte, yazar burada devreye giriyor ve diyor ki "o genç zorunlu okul eğitimin yetiştirmek istediği insan tipidir" Kendini tanımayan, yönlendirmeye açık insan tipidir. Zorunlu eğitimin altında yatan gerçek amaç işte budur. Okuldan çocuk alması bekleneni almıştır. Okul amacına ulaşmıştır diyor. 

İnsan, inanmak istemiyor, bazen çok kızıyor, "yok artık o kadar da değil" diyor ama sonuçlara bakınca John Taylor Gatto haklı diyorsunuz. İnsanı sarsan bir yanı var. Eğitim konusuyla ilgili herkes için farklı bir bakış açısı sunuyor tavsiye ederim.
Selametle...



 

4 yorum:

Gecenin düşleri dedi ki...

İlginç bir kitap. Ben de çok uzun süredir aynen kitapta anlatılara katılıyorum ne eksik ne fazla. Eğitim siyasilerin elindedir ve onlar kolay yönetilir insanlar yetişsin ister. O yüzden çocuklar tarih dersinde savaş tarihi görür. Halbuki tarih çok yönlüdür ve bir çok ilgi alanı vardır. O yüzden sanata değer verilmiyor da çok kötü öğretme yöntemlerinin kullanıldığı matematik ve fen derslerine ağırlık veriliyor. O yüzden okullarımızda disiplin öğrenme sürecinden daha önemli. Zamanında erkeklerin saçının biraz uzun olması bile okula girememe sebebiydi. Ne saçma. Küçücük, daha soyut düşünemeyen çocukları sınavlara sokuyoruz; susmaya, yerinde oturmaya zorluyoruz; fikir belirtmesini engelleyip söyleneni yapmasını öğretiyoruz. Bizim okullarımız bundan ibaret. İlkokulda sınav yapmayan okullar var ve bir gün her okul öyle olacak. Bildiğim kadarıyla Finlandiya, İtalya, İngiltere'de var bu okullardan. Dileyen Artistik Yapim youtube kanalından öğrenebilir, ben de oradan öğrendim :)

uzmanamator dedi ki...

merak ettiğim bir kitap kuzum listeye aldım :)

deeptone dedi ki...

ooooooo faydali kitaba benziyodu zaten teşekkürleer :)

Mor Düşler Kitaplığı dedi ki...

İsmi bile dikkat çekici görünüyor, yazdıklarınızı okuyunca daha da merak ettim. Listeme ekliyorum hemen :)