Pages

24 Eyl 2019

ubuntu (ben biz olduğumuzda ben'im)

selamlar
bugün misafir oyuncu olarak gittiğim okuldaydı dersim. tedbili mekanda ferahlık vardır demiş atalarımız. haftada bir, takım değiştirmek bana iyi geliyor. uzun süredir kız meslek lisesinde çalışınca erkek öğrencilerin derse kattığı enerjiyi unutmuşum. çok iyi geldi. 
ama malesef yine ve yeniden tespitimdir ki, gençleri biz yada aileleri yönlendiremezken, sosyal medyayı elinde tutanlar çok güzel yönetip yönlendiriyor. başkalarının fikirlerini sanki kendi fikirleriymiş gibi sahiplenmek konusunda çok hevesliler. az okuyan herkesin başına gelen şeyler. karşısında süslü kelamlar edenlerin etkisine çok kolay girebiliyorlar malesef. ah kitap okumak sen ne kıymetli bir şeysin insan hayatında 


genelde başlanmış bir kaç işim olur benim. birinden sıkılırsam diğeri devam ederdim. ama  bir baktım elimde başlı iş sadece motifli hırkam onunda motifleri bitti birleştirme ipleri elimde yok. resmen işsizim. ne değişik bir psikolojidir :))
daha önce blog alemi sevgili hatice'nin öncülüğünde sofi karesi ördü malum. sofinin tasarımcısı dedri uys'un 2018 tasarımı. ubuntu.. videoların yayınlandığı ilk anlarda görüp beğenmiştim ama bir süre karar veremedim. hangi iple falan derken onlar bayağ 4 hafta öne geçtiler. sonra onlara ayak uydurayım derken ben yeniden koptum. uzun bir süre ara ara sohbet ettik



beraber şehir şehir gezdik :))


diyetimin yakın arkadaşı oldu. bu ara yeni bir diyete başlayacağım. yeni bir diyet arkadaşı bulsam iyi olacak.




dedri uys bu hikayeyi biliyor muydu. okudu mu bilmem ama ben battaniye kadar battaniyenin adını da sevdim.

 Günlerden bir gün,Afrika’da çalışan bir antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir.
Oyun basittir.
Çocukları belirli bir yerde, yan yana sıraya dizer ve açıklar…
“Herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise yine o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak!”
Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır.
İşte o anda,bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar. Hedef gösterilen ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar.
Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar. Aldığı cevap hayli manidardır…
“Biz Ubuntu yaptık. Yarışsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir?
Oysa biz, Ubuntu yaparak hepimiz yedik.
Ubuntu, bizim dilimizde “Ben, biz olduğumuz zaman ben‘im” demek…”


aslında ubuntu için bir dolu resim çektim. ama arşivim acayip karmaşık. aradım taradım bulamadım. demek ki nasipte bunlar varmış. özellikle kenar işleri devreye girince örtü sanat eserine dönüyor. malesef işlerin güzelliğini yansıtacak bir makinam yok. belli mi olur, günün birinde alırım kendime bir fotoğraf makinası kursa falan giderim bu yaştan sonra." tolstoy'un bisikleti" olur da, "mavilalenin fotoğraf makinası" olmaz mı:))
selametle...

2 yorum:

ezgi dedi ki...

İnanılmaz bir battaniye, çok güzel tasarımlar var. Ama çok da zorlar. Sophie'nin ilk karesi bile nasıl zordu, bunu düşünemiyorum :)
Hikayesi muhteşemmiş... Bugüne kenara alınacak not oldu sayende :)
Ellerine sağlık.
Sevgilerimle

mavilaleden dedi ki...

ezgicim selamlar
ingilizce bilmeme rağmen kadının çektiği videolar çok açıklayıcı. o nedenle rahat örülüyor. ama ekstra zaman ayırmak gerekiyor. eline ip tığ alıp bir park köşesinde öremiyorsun. bilgisayar, tablet, net bağlantısı lazım olunca, insanı bağlayan bir yanı var o yüzden zor. ama ortaya çıkan eser cidden sanat eseri. hikayesini ben battaniyeyi bitirdikten sonra fark ettim. gerçekten çok güzel. sevgiler