Selamlar
Bir önceki yazımda, erken gelip, bizi heyecan ve
kaygıya sürükleyen küçük adamdan bahsetmiştim. Gebelik zehirlenmesi, anne
ölümlerinin en çok görüldüğü durumlarmış. Allah tüm anne adaylarını korusun. Tabi
biz konuya yeterince vakıf olmadığımız için endişelendik ama damat bey kadar
değil. Çünkü ona doktorlar, süreci ve risklerini olduğu gibi anlatmış doğal
olarak. O da yazık, “güçlü olmak lazım” diye düşünüp, kimseye söylememiş ve
ister istemez kasılmış. Sezaryen sonrası, kardeşimi ayakta gördüğü ilk gün,
sinirleri boşaldı sanırım, pat diye düşüp bayılmış. Görünürde bir şey yok ama
sanırım yorgunluktan ve gerginlikten olacak, birkaç gün baş dönmesi yaşadı. Kardeşinin,
mesaisine geri dönmesi gerekiyordu, ilk günden sonra onlar dönmüştü. Geride iki
yaşlı anne ve araba kullanmayı bilmeyen kardeşim kaldı. Damat beyin sağlığı
trafikte araba kullanmasına hiç uygun değil, baş dönmeleri yaşıyor. Öyle olunca,
hiç planda yokken biz izin alıp yola çıktık. Normalde ev kalabalık, anneler
yaşlı, zaten bebekte evde yok diye, gitmeyecektim. Bebek gelince gitmeyi
düşünüyordum. Ama durum acil olunca, yola çıktık. Tabi hasta evi sonuçta, kendine
has bir ritmi var, bir de yanında ramazanın ritmi, derken mutfak eksenli, üç
gün geçirip, eve döndüm. Damat beyde kendini toparladı biraz. Kardeşimi de gözümle
görmüş oldum. İçim rahatladı. Bebeğimizde, kendi kendine nefes alabiliyor
artık, herhangi bir desteğe ihtiyacı kalmadı. Tabi hala yoğun bakımda ama çok
şükür iyi haberlerini alıyoruz.
Ağaç ev sohbetlerini sevgili deep hatırlattı, sağ
olsun. Ama ne okuyacak ne yazacak durumda değildim. Fakat konu çok güzeldi. Neyse
ki hafta bitmeden, yazacak fırsatı buldum.
Sezgilerine göre mi karar verirsin
yoksa mantığına göre mi karar verirsin? Yeni biriyle tanıştığında onun
hakkındaki izlenimlerine ne kadar güvenirsin?
Konumuz felsefenin üç temel tartışma konusundan
biriyle yakından alakalı. Epistemoloji dediğimiz bilgi felsefesinin temel tartışmalarından
biri “kesin ve değişmez bilginin kaynağı nedir” sorusudur. Bu soruya
birbirinden farklı altı cevap verilmiş. Sezgi, bu cevaplardan biri. Ama mantık
konusunu hangi başlığın altında konuşuruz ona karar veremedim. Normalde “akıl”
diyen, rasyonalistlermiş gibi düşünüyorum, ilk anda. Ama rasyonalistler doğuştan
gelen bilgiye inanıyorlar. Biz günümüzde buna sezgi diyebiliriz. Her türlü
bilginin dış dünyadan yaptığımız gözlemler sonucu oluştuğunu iddia eden , “emprist”
filozoflar, bizim mantık dediğimiz şeyi daha fazla karşılıyor gibi sanki. Mesela
David Hume, “bilgilerimiz, izlenim ve ideler sayesinde oluşur” diyor. İdelerin ise
“izlenimler ile zihnin bağ kurması” sonucu oluştuğunu söylüyor. Bizim mantık, sanırım David Hume’un “ide”
dediği şey.
Sezgi konusunda ise bizden Gazali’yi, batıda ise
Henry Bergson’u görüyoruz. Gazali, bilgi
edinirken duyular ve akıldan gelen bilgiyi yadsımaz. “Kişi bu ikisiyle de bilgi
elde eder ama elde ettiği bilginin doğruluğundan asla emin olamaz” diyor. O’na
göre “doğru bilgi nasiptir. Kişinin yeterince emeği varsa ve nasibinde de varsa,
Allah onun kalbine bir nur gönderir ve bu nur kalp gözünün açılmasına neden
olur. Kalp gözü açılan bireyler, doğru bilgiye ulaşabilir” özetle.
Gazali’ye
göre, doğru bilgi, önce senin halis niyetle arayışına, sonra da Rabbin, senin
halis niyetini takdir edip, sana nasip etmesine bağlıdır. Gazali’nin yaptığı bu
açıklama bana hep çok nahif gelir. Biz insanlar kendi varlığımıza o kadar büyük
anlamlar yüklüyoruz ki. Her şey ama her şey bizim kudretimizdeymiş gibi, biz
kontrol ediyormuşuz gibi algılıyoruz. Hem sadece seküler anlayışa sahip bireylerin değil, kendini “dindar” olarak tanımlayan bireylerin, bile çoğunda bu algıyı
görebiliyoruz.
Bize düşen, emektir. Süreçte bizi destekleyen, ahlak kuralları,
dini kurallar ve hukuk kuralları, davranışlarımıza yön veriyor. Ama nasipte
yoksa, doğru karar vermek neredeyse imkânsız oluyor. Hangi kişi ya da durumun,
sınavımız olduğunu bilmiyoruz. Aldığımız yanlış kararlar için kendimizi
tüketmeye gerek yoktur bence. Sadece ders alıp, kazandığımız tecrübeye
odaklanmak en iyisidir. Aldığımız yanlış kararlar bu şekilde bizi eğitir,
kaybımız değil, kazancımız haline gelir. Zaten, Henry Bergson’da sezgiye dayanan, ahlakın “açık
ahlak” olduğunu, olgun ve yetkin bireylerin bu ahlaka sahip olduğunu söylüyor.
Günümüz insanı, sezgiyle alınan kararları, fazla
romantik ve gerçekçilikten uzak bulmaya meyyal. Ama aslında sezgiye dayanan
düşünme, dünyanın ihtiyacı olan düşünme biçimi. Rab’dan gelen ilhama açık.
Kadere ve kazaya iman konusunda bizi rahatlatan, psikolojimize de çok iyi gelecek
bir düşünme şeklidir.
Ben gençliğimden beri, sezgilerimle hareket etmekten
çekinmem. Her zaman beni mutlu eden sonuçlar ortaya çıkmıyor. Bazen üzülüyorum.
Ama son tahlilde, o üzüntü bile bana tecrübe olarak dönüyor. Daha genç yaşlarımda, kazandığım tecrübeden çok
yaşandığım üzüntüye odaklanıyordum bende. Ama hayat tecrübesi bana, öğretti ki,
hata yapmak, yanlış karar almak çokta korkunç bir şey değilmiş. Yanlış karar
alacağım diye, kalbe gelen ilhamı yok saymak, gençken “çok mantıklı karar aldım,
aferin bana” dedirtir. Ama yaş geçince “yaa neden denemedim” pişmanlığı kaçınılmazdır.
Sezgi aslında bir güçtür. Hayal dünyası ve
ilhamla kişiye yön verir. İnsanlar çok mantıklı olacağız diye bu güçlerini
köreltiyor. Anne babaların çocuklarına verdiği en büyük zarar bu. Biliyorsunuz lisede
öğretmenim, gençlerin yeni bir şey öğrenme heyecanlarını nasıl kaybettiklerini
görüyoruz. İlkokulda hala çocuk olan, ortaokulla beraber başlayan hem ergenlik
hem yetişkin dünyanın getirdiği stresle baş etmeye çalışan çocuğa, “falanca
liseyi kazanamazsan, hayatta başarılı olamazsın, falanca üniversite olmazsa
bittin” şeklinde çok mantıklı çizilen güzergâhlar, çoğu kere depresyona ya da
tamamen yoldan çıkmaya neden oluyor. Bu kadar korkmayalım duygularımızdan. 😊
Selametle…..
6 yorum:
Çok sevindim minik delikanlı başladı bak büyümeye, maşalllah allah analı babalı sağlıklı uzun ömürler versin, kardeşinin iyi olmasına da çoks evindim, allah tüm gebelerin yardımcısı olsun zor şu ortamda, damat beye de geçmiş olsun yazık adamcağız ne çok şey yüklenmiş stres dolmuş, iyi olsunlar artık. Sizede iyi olmuş görüp gelmişsiniz :)
Sohbet konuusna gelince aslında şu yaşlarımda artık sezgilerime güveniyor gibiyim, öncesi malesef sürekli yanılgı ile dolu :)
Anne baba bebek inşallah tez vakitte sagliklarina kavusup hep beraber yaşamaya başlarlar. Sohbet konusu güzelmiş yazını okudum bir solukta kalemine sağlık . Ben sezgilerime hep guvenmisimdir sonu iyi de olsa kötüde olsa . Iyı olursa ödül kötü olursa ders olur ne diyelim.
İnsanın felsefe öğretmeni arkadaşı olması ne hoş... Bakış açını, konulara getirdiğin açılımları okumak çok hoşuma gidiyor ve bana illa ki birşeyler katıyor...
Anne, baba, bebek ve tabii ki onları seven herkes ileride bugünleri gülerek yadederler inşallah...
Ben okumayalı neler olmuş çok çok geçmiş olsun. Bence zoru atlattılar, artık güzelce büyütürler bebeklerini.
Gelelim bahsini açtığın deriiinn konuya. Yüzıllardır bilgi, varlık, tanrı, gerçeklik kavramları tartışılmış, akımlar çıkmış, ideolojilere yön vermiş.tEK bir şey tamam doğrudur,işte budur denmiş midir, hayır. Ben de kimi zaman akılcı oldum kimi zaman şüpheci, tabula rasalarımızla ne gerek var bu kadar düşünmeye de dedim, rasyonalist oldum, içimde ki ahlak yasaları diyen filozoftanda bir şeyler buldum,üstün insanı doğru buldum ama kamil insana bağladım bunu, ne diyeyim ortaya karışık bir şey oldum. sende yazmışsın gerçi son olarak Gazali sezgiciliğinde çok huzur buldu yüreğim ve inancım kuvvetlendi.
hayırlı bayramlaar. gelcam yinee. gelcektim ki zateen :)
bir sezgici olarak teşekkür ederim hocaaam :) gazali de müthişli yaaa :) bi deee geçmiş olsuuun sevindim haberlereee :)
Yorum Gönder