Kul kurar,
kader gülermiş. Bu hafta ve gelecek hafta ile ilgili planlar kurup duruyorduk
neredeyse bir aydır.
Kardeşim
yüksek lisans yapıyor, kızım lisans eğitimi alıyor. İkisiyle de mecburen başka
başka şehirlerdeyiz. İkisinin de finalleri geçtiğimiz cuma itibariyle
bitecekti, benim dönem sonu işlerim hafifleyecekti ve biz bolca gezip, bir dizi
bitirip, hobilerimize ve birbirimize zaman ayıracaktık. Ve ölüm bu soğuk kış
gününde, en soğuk yüzüyle gelip, “ey gafiller ben buradayım” dedi. Dayımın
hanımı perşembe akşam vefat etti.
Tabi biz
apar topar memlekete gidip son görevimizi yerine getirdik. Cumartesi günü akşam
eve dönebildim. Sevgili deep tone bana ağaç ev sohbetiyle ilgili konu
belirleyebileceğimi söylediğinde, zihnimde dönen tek şey, ölüm ve kayıp üzerine
yazmak oldu. Çok sevimsiz bir konu olacak belki ama, katılmak isteyenler ile;
Ölüm kavramı sizin için ne anlam ifade ediyor? Genelde
sevdiğiniz bir insanın vefatı, özellikle de annenin vefatı ve hissettirdikleri
üzerine yazalım diye
düşündüm. Buyurun bakalım benim yazıya…
“Ölümün yüzü
soğuk” derdi babaannem. Ölüm herhangi bir durum ya da olay değil. Şahit olduğunuz
her vefat, sizin de bir durup, kendinizi sorgulamanıza neden oluyor. Şu yalan
dünyada gerçeği, en gerçeği idrak ettiğimiz daha muhteşem bir an yok sanki.
Birkaç gün önce, birlikte yiyip içtiğiniz, gülüp eğlendiğiniz insan, mahşere
kadar bir daha karşınıza çıkmayacak. Bir daha oturup, bir bardak çay
içemeyeceksiniz. Bunun duygusuyla baş etmek çok zor.
İnsan
tarihin ilk dönemlerinden beri, sonsuz yaşamın peşine düşmüş. Tarihin ilk
yazılı destanı olan Gılgamış Destanı’nda Uruk kralı ölmemenin çaresini arıyor.
Ama halk arasında çokça bilinen ve babaannemin dinlediği ilahide dediği gibi
ölüme çare yok.
( Gururlanma
insanoğlu,
Ölmemeye çaren
mi var?
Hazan görmüş
bir gül gibi,
Solmamaya çaren
mi var?)
Ölüp
gideceğimiz, bu kadar net iken, içimizdeki bu sonsuzluk hissi ve arayışı
nedendir acaba?
Bence bunu
nedeni, aslında ölümsüz oluşumuz. Yunus Emre, pîr’imizin dediği
gibi; “ölürse hayvan ölür, canlar ölesi değil”
İnsanın baş etmekte
en çok zorlandığı konu; sevdiğinin hele de annesinin vefatı. Çok şükür benim
annem yaşıyor. Ama hafta sonu kuzenlerim annesini kaybetti. Dört tane; kendisi
anne baba olmuş, yetişkin insanlar kuzenlerim. Ama cuma günü yüzlerinde
gördüğüm ifade, “parkta düşüp, dizinizi kanatırsınız. Acıyla etrafınıza bakarsınız ve o an annenizi
göremez, daha çok paniklersiniz. Anneniz elinizden tutup, kaldırana kadar
korkuyla etrafa bakar, ağlayamazsınız bile ya” tam olarak öyle bakıyorlardı
etrafa. 30 yaşını geçmiş kocaman insanlar, yaralı bir yavru gibiydiler. Çok
büyük acı….
Sobalı evde
büyüyenler bilir, hani küçük çocuklar sobanın tehlikeli olduğunu akıl
edemezler, odadaki en dikkat çekici nesne olarak etrafında dolanır, dokunmak
isterler. Evdeki büyük, kontrollü bir
şekilde sobaya dokundurup eline çeker. Eli yanan çocuk bir daha sobaya
yaklaşmaz, korur kendini. Ya da ergenlik döneminde, herkese inanıp güvenir,
bunu sonucunda üzülür acı çekeriz. İnsanların bir kısmının güvenilmez olduğunu
bu şekilde öğreniriz hani. Çocukken yaşadığımız bu bedensel ve psikolojik
acılar bizi yetişkinlik yaşantımıza hazırlar malum. Bence sevdiğimiz insanların
vefatları da bizi başka bir alemdeki hayatımıza hazırlıyor. Bu acıları çekmeye
ve olgunlaşmaya ihtiyacımız var, belli ki.
Babaannemle
başladım, onunla bitireyim. “Yavrum ölüme çare yok, Rabbim sıralı ölüm versin” derdi.
Şimdi daha çok anlıyorum ne demek istediğini. Onun duası kabul oldu. Allah bize
de nasip etsin inşallah, böylesini.
Yine, Yunus
Emre pîr’in dediği gibi;
“Bu
dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit
iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi”
Allah,
gençlerimizi korusun. Böyle acılara düşenlerde, sabrını ihsan etsin.
Konu
biraz iç acıtıcı oldu ama insan duygu olarak, yaşadıklarının ötesine gidemiyor
maalesef.
Selametle…
14 yorum:
İnşan yaşadıkları kadar ve insanı büyütenler de ne yazık ki acılar Allah sabır versin zeynom
haticecim teşekkür ederim, amin
pekiii, gelcam yineeee :)
Ben de yakınımdan birilerini kaybedene kadar tam olarak algılayamıştım, o an hayatı gerçekten kavrıyor sanki insan..
Başınız sağolsun, Allah sabırlar versin.
sevgili deeptone yine gel tabiki :) sevgiler
mor düşler kitaplığı teşekkür ederim. sizinde başınız sağolsun
https://pisceswot.blogspot.com/
baak, siz seversiniz onuu, dikişçi o hihi, bi de ingilizce öğretmeniii :)
yazarım ben deee akşamaa :)
başın sağolsun yaa, kayıp, ölüm konusunu öyle güzel ifade etmişsin ki, burnum sızladı yaa. bütün sölediklerinde haklısın ki. yazdım ben de şimdi. ne diyeceğimi de pek bilemedim amaa.
Annemi, o henüz 42 yaşındayken kaybedeli 14 yıl oluyor neredeyse. Ben bu haftalık konuyu es geçecek gibi hissettim kendimi ama zaman ne gösterir hiç belli olmaz :)
Konu ne kadar iç karartıcı olsa da hiçbir canlının kaçıp kurtulamayacağı bir gerçek. Diğer taraftan üzerinde derin derin düşünülmesi gerekirken aklımıza gelince unutmaya çaba sarf ediyoruz. Acınızı paylaşıyorum.
Yunus Emre en fazla saygı duyduğum tasavvuf ehlidir. Ancak onun bile ölüm konusunda kafası karışmıştır.
Bir şiirinde;
Yûnus sözi âlimden zinhâr olman zâlimden
Korka durun ölümden cümle togan ölmişdür” deyip ölümden korkmak gerektiğini söylerken;
Diğer bir şiirinde ise;
“Ölümden ne korkarsın korkma ebedî varsın” diyerek hazır olunduğunda ölümden korkmanın anlamsızlığına dikkat çeker.
Deep sölemişti,başınız sağolsun Allah(cc) mekanını cennet eylesin..
Katıldığın için çok teşekkür ederim! :)
Başınız sağolsun..
Yorum Gönder