Selamlar
Eylül de geldi, geçti. Şaka gibi, yılın bitmesine topu topu üç ay kaldı. Bir buçuk yılı aşkın bir zaman diliminde, evladın evde olma haline alışan anne baba olarak, bugün bizim için zor bir gün efendim. Duygusal olarak, bloga yazı yazmaktan çok, köşeme çekilip, usul usul ağlama modundayım. Bir yanım, kızım okuluna gidebildiği için mutlu, öteki yanım, "bana yine hasret var, yine bana esmer günler düştü" modunda. Üzgün anne yüreğim, kendi annemin bir sözüyle teselli buluyor." Sağlıklı olsun da, karlı dağ ardında olsun", derdi annem. Gurbeti en çok bilen, her yaştan sevdiklerinin acısı ile yoğrulmuş yüreği, hep "önemli olan sağlıklı ve mutlu olması, varsın hasret olsun" der.
Neyse, ne ben dağılayım, ne konu. Biz etkinlik yazısına doğru gelelim. Bahadır Yenişehirlioğlu; tarzını, duruşunu, hayata bakışını beğendiğim, beyefendi bir kişilik. Daha önce, Kara güneş ve Hanne isimli kitaplarını okumuştum. Etkinliğe dahil ettiğime hiç pişman olmadım.
Yazarın okuduğum kitapları içinde en güzel olanı Antikacı oldu. Kitap, antikacı Cemil Bey'in hikayesi. Tam babası gibi kaybedecekken, tutunduğu bir düş ya da Rabb katından gönderilen merhamet eli, hayatına değen Cemil Beyin hikayesi. Gençliği, ilk aşkı, anne babasının arızalı ilişkisi. Büyük aşkla bağlı olduğu kadınla, kendinden sebep yaşadığı mutsuzluk ve yaptıklarından dolayı büyük pişmanlığı, oğluyla kuramadığı bağ. pek çok açıdan dikkat çekiciydi.
İnsan, sever, aşık olur, evladına merhamet duyar. bunlar hislerle alakalıdır. Bunları hissetmekle ilgili hiçbir sorunu olmayan insanlar, bu hissettiklerini, sevdiklerine yansıtmak için, kendi kişisel dünyasında tecrübe etmesi şarttır. Yani evladına merhamet duyan bir yürek, eğer merhametle başı okşanmadıysa, bu hissi çocuğuna nasıl geçireceğini bilemeyip, hatalar yapabiliyor. Ya da anne babasının ilişki dili, -vaktinde nefret bile etse o dilden- kendi ile sevdiği insan arasına girebiliyor. Evlatlarımıza sadece maddi ya da genetik miras bırakmıyoruz aslında, diğer insanlarla kurduğumuz ilişkinin dili de kalıyor onlara.
Peki, ailemizin ilişki dili problemli ise, bizimde ilişki dilimiz problemli mi olacak. Kurtuluş yok mu, bu kötü mirastan. Elbette var. Önce yaptığımız hataları görebilecek, irfana sahip olmamız gerekir. Ardından pes etmeden, hoşlanmadığımız huyumuzu değiştirip, olmak istediğimiz hali takınmalı ve buna özellikle dikkat etmeliyiz. Yani odağımızda kalmalı o hata. Alışkanlık olduğu için hataya dönmemeye özellikle dikkat etmek gerekir.
Yunus Emre pir, Taptuk Emre'nin kapısına gelince, mürşidi ona "bilmem" virdi çektirmiş. Günde beş bin kere "bilmem" diyeceksin, senin dersin bu demiş. Çünkü mübareğin, törpülenmesi gereken huyu, bu üstenci tavrıymış. Hatta yazık, bir gün sohbet meclisinde. Yunus, bir konuda fikir beyan edecek olmuş, üstadı dönüp, "Yunus, sen hala biliyor musun " demiş.
Cemil Bey, şükür ki, kendine miras kalan, kötü ilişki dilini oğluna bırakmaktan son anda kurutuluyor. :))
Helen Mirren, filmlerinden, Türkçeye Öğretmen diye çevrilmiş, bir filme baktım. Öğretmen olunca dikkatimi çekti. O nasıl bir kadındı Yarabbim. :))
Filmi beğendim mi, pek sayılmaz ama tam bir durum komedisiydi. Tabi ki abartılmış ama malesef bu duyguda öğretmenler var. Bazen gençleri o kadar anlamıyoruz ki, onlara hata yapmaktan başka çare kalmayabiliyor 😒
Vanila Hanım büyümekte. Bana göre dünyanın en tatlı kedisi. Tabi bu, tamamen evlat sevgisinden farkındayım :) Ne kadar tatlı o konuda fikrim pek güvenilir sayılmaz ama emin olun dünyanın en meraklı kedisi olabilir. :)) Her an her şeyin içinde olmazsa içi rahat etmiyor kuzunun :))
Son olarak, sevgili Yüreğimin İklimi, ekim ayı için yazı planı çıkardı. Heyecanlı olacak serüven. İçeriği merak ettiyseniz tık tık :))
Görüşmek üzere, selametle....