Bayramın son gününden selamlar
Bu sene arefe günü kötü bir sürpriz yaşadık. Arabanın fanı bozulmuş, hararet yaptı. Normalde çok küçük bir arıza ama insanlar bayram tatiline çıktığı için parça satan dükkanlar kapalıydı sanayide. Ve biz uzun yıllar sonra ilk defa bayramda büyüklerin yanına gidemedik. Bayram malesef, bayram gibi geçemedi. Zaten hayat bir seneyi aşkındır beni çok zorluyor, bu da tuzu biberi oldu.
Ortamı ağlama duvarına çevirmeden bitireyim ve harika fotoğrafların hikayesine geçeyim.
Her sene mayıs ayında, Kütüphane Kulübü olarak bahar şenliği düzenliyoruz. Okulumuzun bahçesinde önce yayılıp, kitap okuyoruz. Sonra da piknik yapıyoruz. Bu sene de yine çok eğlenceli, yine çok renkli bir gün geçirdik.
Kütüphanedeki kitapları tanıtma eksenli projemiz, "Kütüphane Seni Çağırıyor" da yine mayıs ayı içinde gerçekleşti.
Toplam 20 öğrencinin, okul kütüphanesinde seçilen beşer kitabı okuyup, kitapların tanıtılması esasına dayanan bir çalışma. Kalabalık kadroyla yol almak çok kolay olmadı ama sonuçta gerçekten çok verimli ve güzel bir çalışma çıktı ortaya.
Mevlana'nın hocası, Seyyid Burhaneddin ve Mimar Sinan gibi yolu Kayseri'den geçen Anadolu erenleri ve sanatkarlarını tanıtan Yazar Tahir Fatih ANDI Bey'de etkinliğimize renk kattı.
Sevgili Nilüfer. Benim örgü arkadaşım :))
Sevgili Eren. Pırlanta gibi insan diye bir tabir var ya. İşte o tabirin esin kaynağı bence Eren 😍
Okuldaki diğer ekibim, Ersin Hoca ve bu gençler. Bu ekiple yıl boyu 8 kitap okuyup, tahlil yaptık. Son kitabımızı da tabiatta, piknik havasında değerlendirdik. Gün kahvaltı ile başladı, Mustafa Ulusoy'dan Giderken Bana Bir Şey Söyle isimli kitabın tahlili ile devam etti. Ersin Hocam'ın mangal partisi ile sonlandı demek isterdim ama günün sonu çok güçlü bir dolu yağışıydı :)
Sığındığımız kamelyadan her şey rağmen gülmeye devam ettik.
Başta dediğim gibi canım çok sıkkın. Mutluluk üzerimden çekiliyor bir süredir. İç huzurumu kaybettim. 50 yıllık ömrün koca bir "hiç"e çıktığını düşünmeden edemiyorum. Bu süreçte beni ayakta tutan tutunduğum bu anlar. Vaktinde bir ağaç görmüştüm, Çürümüş, içi oyulmuş hatta kupkuru bir ağaç ama çılız yeşil bir dal vardı. Benim yeşil dalım da bu anlar. Depresyona nasıl girilir bilmiyorum. Beceremiyorum da. Girmek mi iyi çıkmak mı onu da bilmiyorum. Gülmeyin, şaşırmayın. Bu ara hiç bir şey bilmiyorum. Ne iyi ne kötü bilmiyorum. Kocaman bir değersizlik duygusu ile mücadele ediyorum sadece. Ama geçecek. Bitecek bu kabus. Bazı kökü derindeki duyguları ve zaafları içimden sökeceğim. Başladım bile sökmeye. O zaman daha mutlu olacağım. içim de dışım da.
Niye yazdım bilmiyorum ama silmeyeceğim. Nasılsa benim digital günlüğüm burası. Bence blogum da bilmeli. Belki açık açık da yazarım vakti gelince. Belki...
Selametle....