Pages

31 Ara 2019

Aralık Nasıl Geçti

selamlar
geldik bir ayın daha son gününe, hatta bir yılın son gününe.:) peki aralık nasıl mı geçti. buyurun efendim. 


Seviyorum:
Bu ara yıllar önce öğrendiğim iki şişle çorap örme konusunda yeni tecrübeler denemeyi seviyorum. Yılbaşı konseptine de uyan😊 kar taneli çoraptan sonra kuzuların sessizliği adını verdiğim modeli denedim. Hatta birkaç tane daha şablon baktım pinterestten. Ama elimde çok yarım iş birikti. Normalde yarım işlerim hep olur. Ama benim kontrolümden çıktığını düşündüğüm anda hobi olmaktan çıkıp, psikolojik baskı aracına dönüşüyorlar. O yüzden, kontrolden çıkmamalı. Çok yakında bu çoraplarla ilgili bir açıklama hazırlayacağım. 😊

Yiyorum:
Aslında yememem gerektiği kadar yediğim bir gerçek. Yeniden kontrolsüz beslenme dönemindeyim bir türlü çıkamadım. Bu beni üzüyor. Ama halledeceğime olan inancım hala kaybolmuş değil. İnşallah ocakta daha düzenli beslendiğim notunu geçebilirim. Ama özel olarak ne yiyorsun derseniz, bu ara leblebi tozlu kurabiye denedim. Yeni favorim. Benim yaptığım şekilde tarifini yazıyorum hem bana arşiv hem size kaynak olması amacıyla. Yapanlara afiyet olsun.

LEBLEBİ TOZU KURABİYESİ
2 su bardağı leblebi tozu
1 su bardağı pudra şekeri
1 su bardağı sıvıyağ
1 çay kaşığı kabartma tozu
Aldığı kadar un

YAPILIŞI
Leblebi tozunu ben Çorum’a kardeşime gittiğimde almıştım. Ama sarı leblebi robottan geçirilip, leblebi tozu elde edilebilir. Un hariç diğer malzemeleri katıp, güzelce karıştırıyoruz. Sonra unu kontrollü bir şekilde ekliyoruz. Ben unu hiç ölçmedim. Aldığım tarifte 1,5 su bardağı demiş ama ben genelde kurabiyelerime unu kontrollü şekilde eklerim. O malum kıvam; kulak memesi yumuşaklığında 😊 bir hamur yoğurdum. Ben ceviz büyüklüğünde bezeler alıp, yuvarladım. Bezelerin ortasına birer tane sarı leblebi koydum, 180 derece fırında, kontrollü şekilde pişirdim.

Eeee pişirdin de nerede foto diyeceksiniz, haklı olarak. Geçen gün kuzenime giderken, son dakikalarda yapıp paketledim. Aceleye geldi, fotoğraf çekemedim.  Ama eşim çok seviyor. Çok yakında yapar resimlerim. Bu ara o kadar yedim ki maalesef aralık ayında yiyorum kategorisinde aklıma başka bir şey gelmedi.

İçiyorum
Özellikle tavsiye edeceğim bir deneyimim olmadı. Kahve yoğunlukta olmak üzere çay ve su. Bunun dışında malum hastalık mevsimi, kendimi kırgın hissettiğim dönemlerde ıhlamur içiyorum.

Hissediyorum
Mutluyum çok şükür. Yıllardır çalıştığım okuldan tayinim çıktı malum. Bu on yılda biriktirdiğim dostlar, bana ayrılık hediyesi hazırlamış. Şık bir bileklik. Zaten görüşmeye devam edeceğim insanlarla ama düşünmeleri beni mutlu etti.

Yapıyorum.
Bir çılgınlık yapıp çiçekli pazenden kendime elbise diktirdim. 😊 Edalı işveli köylü güzeli modunda geziyorum. 😊 ayrıca yeni yıl yazılılarla gelecek. Onlar için hazırlık yapıyorum. Getirilen performans ödevlerini okuyorum. Bu ara iş çoooookkkkk.

Düşünüyorum;
Düşüncelerim bu ara günlük işler üzerine. Planlarımda. Bugün şu sınıfın yarın diğer sınıfın ödevini oku gibi, daha gündelik telaşlarım var. Ama aralık ayında bir dolu pamuk içerikli ip aldım, Dedri Uys’ın Ubuntu adını verdiği battaniyeyi yeniden örme niyetindeyim. Yanı gündemden çok da uzaklaştım sayılmaz. 😊

Hayal ediyorum;
Ah o önünde bahçesi olan minik ev hayali. Karı koca bizi bu ara fena halde sardı. Nasip olur mu, yoksa sadece hayalde mi kalır bilmem ama fena halde kuruyoruz bu işi. Ya nasip diyelim, hayırlısı ise olsun

Dinliyorum;
Bu ara Osman Nevres’in “gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül” şiirine bir kitapta denk gelince, gerek şarkı gerek şiir olarak büyük keyifle dinliyorum. Tavsiye ederim.





 İzliyorum;
Haftalık tek dizim, Vuslat. Onun dışında 20 Aralıktı sanırım, arkadaşla Kadir Doğulu’nun da oynadığı “amiral battı kaçıyorussssss” oyunu Kayseri’ye geldi. Onu seyrettik. Çok eğlendik. Kadir Doğulu, gerçekten çok düzgün bir insanmış. Maşallah, yolu açık olsun. Oyun 1,5 saatten daha fazla sürüyor neredeyse ve ciddi efor sarf etmesi gereken bir rolü var. Tabiri caizse bir buçuk saat boyunca bir oraya bir buraya koşturdu. Oyunun çıkışında, bekleyenler vardı. Ve hiçbirini kırmadı. Herkesle ilgilendi. Yani orada çıkıp; “arkadaşlar, teşekkür ederim geldiğiniz için ama çok yorgunum kusura bakmayın” dese. Herkes anlardı. Çünkü cidden çok yoruldu. Ama O tek tek herkesle ilgilendi. Helal olsun dedim.

 Okuyorum;
Bu ara Alev Alatlı’dan Fesuphanallah okuyorum. Aklına hep hayran olduğum biriydi zaten. Tavsiye ederim.



Ayrıca bu ayın en güzel etkinliği sevgili Zeynep’in başlattığı 1 kart 1 kitap etkinliğiydi. Son anda görüp katıldım iyi ki. Bana tam istediğim gibi yeni bir arkadaş çıkmıştı. Sevgili Özlem. Bu sayede tanışmış olduk. Ona aldığım kitabı kendime de aldım. İnşallah beraber okuyacağız. 😊
Etkinlikte bana kitap alan ise can dostlardan hatice Hem şaşırdım, hem sevindim. Çok teşekkür ederim canım. En kısa sürede okuyacağım inşallah.

Yılın son gününden herkese selamlar sevgiler. Dünyanın gidişatına bakınca pek umutlu olamıyorum maalesef, ama çıkmadık candan umut kesilmez hesabı, inşallah yeni yıl hem dünya için, hem bizim için daha güzel bir yıl olur.
Selametle…


22 Ara 2019

neler birikmiş öyle...

selamlar
yeni bir hafta daha başlıyor. zaman ne garip bir kavram. dünya hayatı için elzem ama bir o kadar da aldatıcı. Kayseri'ye taşınalı 10 yıl oldu. Nazile'yi tanıyalı 9 yıl. Şüheda İstanbul'a gideli 2.5 yıl. bu resimleri yapalı 2 yıl. ama bana neden dün gibi geliyor bunca zaman.
İşte, ""aslolan "an" dır." diyenler. ne kadar haklı. öte yandan "an"ı değerlendirmek, "an"ı yaşamak, denildiğinde, hedonist dünyalılar "an"ı zevk ve sefa ile doldurmak olarak algılayıp zamanla ilgili başka bir yanılgının içine düşüyorlar. 


Bence aslında "değeri bilinen anlar", işin sonunda yorgunluk olsa bile bir şeyler ürettiğimiz anlardır. Aynı zamanda ara ara hayal kırıklıkları yaşasak bile, insanlardan ümidi kesmemek, dost biriktirmek en iyisidir.
Neye niyet, neye kısmet bir yazı oldu. kalan iplerin değerlendirildiği bir battaniyeyi anlatacakken, fotoğraftaki ayrıntılar beni duygulandırdı zannımca. balkon duvarımızı süsleyen tablolar canım kızımın ilk yetişkin yılının hatırası. bizden uzakta geçirdiği ilk yılda katıldığı resim atölyesinde yaptığı resimler. tamam çok profesyonel değil ama manen çok kıymetli.
koltuğun üstündeki battaniye ise 9 yıllık bir dostluğun ete kemiğe bürünmüş hali, günün sonunda ki resimde hikayesini anlatacağım :))


İskender Pala okumak, insanın hem aklına hem gönlüne iyi geliyor. Kalp bitti. zihnimde ve damağımda, muhteşem cümlelerin lezzeti hala çok yeni. tavsiye edilir.


Değerli insanlara "D"

Nahif insanlara "N" işlenir efendim

şaka bir yana, hiç ummadığım şekilde hayatıma giren ve hiç ummadığım şekilde kalbime iyi gelen iki dosta benden hatıra kalsın istedim. sevgili Derya ve sevgili Neşe sizi tanıdığım için çok mutluyum. iyi ki tanıştık. her şey için yine yeniden teşekkürler.


işteeeee günün sonu ve hikayesi;
instagram ve pinterest gibi platformlar, yaratıcı zekalar için acayip ufuk açıcı olabiliyor. bu işlenmiş elekleri o platformlarda görüp, yapmazsam dünyanın sonu gelecek zannıyla  (hahaha ) hemen 3 tane elek aldım. gelgelelim benim yakını görememe durumum işimi cidden zorlaştırdı. gözlük bile yeterli olmadı. elek parladı ve ben hayal kırıklığı ile kalakaldım. 1,5 yıldır falan elekleri nereye koyacağımı ne yapacağımı düşünmekten iyice daraldım. bir aydınlanma anında, benim eski komşum, eskimeyen dostum Nazile geldi aklıma neden olmasındı. benden çok daha genç gözler, benden daha becerikli o eller bu kasnaklara hayat verebilirdi.
benim kasnaklarla başımın dertte olduğu dönemlerde o da evdeki iplere bir düzen vermek istiyor ama tığ işinden sıkıldığından tecrübesi az olduğundan bir türlü başaramıyordu. hadi dedim hadi, gel güçlerimizi birleştirelim.
sonuç, onun çok sevdiği bir battaniyesi, benim karşısında kahve içmekten keyif aldığım seyirlik bir köşem oldu. yaşasın kadın dayanışması. :))

ben daha fazla oyalanmadan gideyim. o koltuğun başında duran kitabın yarına bitmesi lazım.
selametle...

17 Ara 2019

Naim'i seyrettin mi?

selamlar 
10 Aralık Salı, yani bir hafta önceydi. Çocukluğumuzun kahramanı Naim Süleymanoğlu’nun hayatının anlatıldığı, filme gittik eşimle. Her şey böyle mi denk gelir, o gün aynı zamanda Dünya İnsan Hakları Günüydü. Birleşmiş Milletler ’in 1948 yılında yayınladığı bildirgenin seneyi devriyesi.
 Bilenler bilir ben artık iki okullu bir öğretmenim😊 iki okulumda da panoları insan hakları gününe ayırdık öğrencilerimle ve akşama bu filme gidince bende duygular tavan yaptı tabii.
Bu dünyada insanın, insana ya da tabiata yaptığını en vahşi hayvanlar bile yapmıyor maalesef. Güç sarhoşluğu mu, hazımsızlık mı ya da her neyse adı. “Benim gibi değilsen yaşamaya, kendini ifade etmeye hakkın yok.” bu korkunç ruh hali, farklı zamanlarda farklı ortamlarda tarih boyunca kendini göstermiş. Merhametten, saygıdan, hoşgörüden uzaklaştıkça insanlar zalimleşmiş, kontrolü kaybetmişler maalesef. 


Biz çocuktuk 1984 de Bulgaristan, orada yaşayan Türklere zulüm ediyor diye duyardık. Tabi o zaman sosyal medyası, kitle iletişim araçları bugünkü gibi gelişmiş değil (gerçi bugün gelişmişte ne oluyor. Zalim hala zalim, mazlum hala mazlum) Ama bizim soydaşımız dindaşımız olan bu insanların yaşadıklarına tepkimiz olsa da lokal bir tepkiydi. Dünya kamuoyunun dikkatini çekmesi maalesef çok mümkün olmuyordu. Bu süreçte gencecik bir insan Naim, dünyaya bu zulmü duyurmak adına, ölümü göze alıp, Türkiye’ye iltica etti.
Ben öğrencilerime hep söylerim “hedefe odaklanmış bir insan için, imkânsız diye bir kavram yoktur” filmde de söylendiği gibi, 190 kilonun altına giren 21 yaşında ve 60 kilo bir bünye. İnsanın aklı hafsalası almıyor.

İşin sırrı, kişinin kendini yüksek bir idealin parçası yapması. Bunu başaran insan, içinde bu gücü de hazır buluyor zaten.


Seoul Olimpiyatlarında rakibi 135 kiloyu son hakkında kaldırınca, kendisi 136 kilo kaldırsa yetecek. Ama o ilk hakkında 145 kiloyla başlıyor. Zaten ağır bir hastalıktan kalkmış kendisini çok yormadan altın madalyayı garantileyebilir. Ama onun derdi altın madalyadan daha büyük, mezar taşlarındaki isimleri bile tahammül etmeyen zalim bir uygulamayı, dünyaya duyurmaya çalışıyor. Kendi kimliği, dili ve kültürü ile yaşamasına izin verilmeyen, bir milletin yüksek çıkan sesi olmaya ant içmiş. O yüzden kendini üçle çarpıp, 10 daha ilave edip, başının üstünde taşıyor.



Bu yazıya denk gelen, hele de küçük çocuğu olan herkes, evladına bir iyilik yapsın ve lütfen çocuğunun elinden tutup, bu ilham veren yaşam öyküsünü seyretmeye gitsin.
Selametle….

13 Ara 2019

pisicik geldi :)))

Selamlar
Blog yazmak artık benim için bir ihtiyaç halini almış, onu fark ettim. Yazamadığım bu uzun sürede aklımda sürekli bloğum vardı. 😊
Hayat hızlı akıyor bu aralar yine. Performans ödevleri coştu.  Ardı ardına getiriyor sevgili öğrencilerim. Teker teker gelin evladım dedim ama nafile. 😊 bir ara fotoğraflarım. Gerçi kendim ettim kendim buldum gibi. Kimse bana “öğrencilerine kitap analizi yaptır” demiyor. Ama benim için okumaları ve sorgulamaları hayati önemde olunca, her sene bir ödev dağı ile muhatap oluyorum. 


 Geçen hafta sonu Çorum’a kardeşime gitmiştim. Benim huysuz şirin bir yeğenim var. Onu çok özleyince bastık gittik, Orhan dedesiyle. (Eşime dede diyor.) Bütün kız çocukları gibi etek, elbise giyinmeye bayılır. O yüzden bu elbiseyi görünce, boş geçmeyelim dedik.
Örerken küçük notlar aldım. Ben açıklama yazma konusunda yetersiz biriyim maalesef. Ama hem bana arşiv olsun istedim. Hem de örmek isteyenlere fikir versin diye düşündüm. Ayrıca bu yazdığım açıklama tamamen benim resme bakıp uyarlamamdır. Yani herhangi bir yerden almadım açıklamayı. Elbiseyi pinterestte gördüm ve bizim kıza göre uyarladım.



MODELİN AÇIKLAMASI
İP: Alize happy babay
Tığ: 3mm
Yaş: 4
Bizim kızın boyu uzun ama kendisi çelimsiz, zayıf bir çocuk. O yüzden üst kısmı biraz bol kaldı. Annesi yaka kısmını toplayacak, alternatifler geliştiriyor.

Model yakadan başlanıyor. Uzunca bir zincir çektim. 14 trabzan yapıp, 2 zincir çektim. 14 trabzan daha yapıp, 2 zincir çektim. 27 trabzan yapıp, 2 zincir çektim. 14 tarbzan yapıp, 2 zincir çektim. 14 trabzan daha yaptım. Böylelikle arka kol ve ön ayarlaması yaptım. 17 cm olana kadar köşelerden artırdım. Artırmalar zincirin içine 1 tarbzan 2 zincir 1 trabzan şeklinde olacak  17 cm ye 15 defa artırınca ulaştım.


Artırmalar bitince, açık uçları birleştirdim elbise yuvarlak örülmeye devam etti. Kol altlarında 4 zincir çektim. Kol oyuntusunu muntazam oluşturmak için. 10 cm yuvarlak şekilde ördüm. Sonra 15 tek trabzan 1 çift trabzan olacak şekilde artırdım. Bu artırmalar tamamen doğaçlama. O yüzden ben artırmalar arasındaki mesafeyi yazayım. Artırmaları yapacaklar örgünün gidişatına göre karar verir. 10cm den sonra ilk artırma, 2cm sonra ikinci artırma. 6cm sonra üçüncü artırma, 2cm sonra dördüncü artırmayı yaptım. Kol altından itibaren 23 cm olunca renk değiştirdim. Renk değiştirirken yine artırma yaptım. 2cm sonra yeniden artırma yaptım. İkinci renkten 15cm ördüm.
 Etek ucuna, kola ağzına ve yakaya istediğiniz şekilde bir oya yapabilirsiniz. Arka tarafta ki açık kısmı sık iğne ile geçip 3 tane ilik yeri açtım.
 Siyah iple sihirli halka yapıp içine 20 trabzan doldurdum. Bu şekilde iki göz yaptım. Yine sihirli halka ile 20 trabzan doldurup ağız kısmını yaptım. Bunları etek ucundaki kısma ayarlayıp diktim. kulaklar için 16 zincir çekip 15 tane çakma sık iğne dediğimiz yarım trabzan yaptım. iki kenardan eksilterek üçgen oluşturdum. bu şekilde iki tane kulak yapıp, uygun yerlere diktim. Siyah iple kaydırma tekniği ile bıyıkları işledim. 
Ama bu yüz oluşturma kısmı size kalmış,  iğneyle de  işleyebilirsiniz. 3 tane inci düğme diktim ve işlem tamam



işte böyle, kıpır kıpır bir kıvırcık kendileri. eli dursa ayağı durmaz. :))
sadece haftasonu gidince orada örsem yetişmezdi .ezbere başlayınca böyle ayarlamak güç oluyor. bizim hatuna azıcık büyük geldi. Ama demokrasilerde çareler tükenmez. annesi yakasını şık bir kurdele ile toplamayı düşünüyor. :))

Bu arada Naim Süleymanoğlu’nun hayatını anlatan filme gitmediyseniz kaçırmayın derim. Özellikle gençlerle bir daha bir daha seyredilesi bir film olmuş. Onunla ilgilide yazacak çok şey var aslında ama bir daha ki yayına inşallah. Güzel bir hafta sonu tatili olsun. Selametle….