Selamlar
“29 Ekim bayramdır, tatil değildir” mottosuna muhalefet eder
gibi mesai şartlarım bana kocaman bir tatil verdi. Geçen hafta cumadan başlayan
ara, yarın bitecek. Ve şükürler olsun
yine az zamanda çok şey yapmayı başardım 😊
Geçen hafta cuma günü, eltimler bizi ziyarete geldi. Biri
bebek iki küçük çocukları var. Bize epeyce değişiklik oldu. Unutmuşuz küçük
çocuklu zamanlarımızı. Çok keyifliydi. Pazartesi günü onlarla Sivas’a döndüm bende. Annemi
özlemiştim. Benim çarşamba günüde dersim yok. Öyle olunca iki gün vakit geçirme
şansını değerlendireyim istedim.
Joker’e gitmeyi aslında daha önce planlamıştım ama bu ara
benim dişlerden biri maalesef ciddi sorunlar çıkardı ve süreçte ve maalesef
kaybettim dişi. O yüzden zaman ayıramadım. Kısmet Sivas’ta kardeşcan’la
seyretmekmiş.
Film baştan sona ibret aslında. Birkaç blogda sosyolojik ve psikolojik açıdan
analizi yapılmış okudum. Yazılanların çoğuna katılıyorum. Ama benim zihnimde
başka pencereler açtı.
İnsan sadece bu dünyalıymış gibi yaşadığında sonuç
olarak çok mutsuz oluyor. Sadece kendisi mutsuz olmakla kalmıyor,
çevresindekileri de mutsuz edebiliyor.
İnsan aslında bu dünyadan daha fazlası. Hem bedenen hem ruhen, bu
dünyadan fazlası için kurgulanmış. İşte bu daha fazlası olan kalıbın önüne
sadece dünyalık zevkler ve ikballer konulursa insana dar gelen kısır gelen bu
yaşam tükenmişlik hissini de beraberinde getiriyor. Hani güzel bir söz var “insan zihni değirmen taşı
gibidir, arasına bir şey koymazsan kendi kendini öğütür” diye. İşte değirmen
taşlarının arasındaki sadece dünyalık zevkler ve ikballer ise, o da insana
yetmiyor. Bir noktadan sonra kendi kendini öğütmeye başlıyor.
Gotham şehrinin insanları işte bu girdaba girmiş gibi.
Sadece maddi bir çöküş değil, manevi bir çöküş de yaşıyorlar. Örneğin İnsanların önüne yüksek idealler
konulabilse, hiç kimse kendi halinde işini yapan bir palyaçonun elinden reklam
tabelasını kapıp kaçmaz, sırf şaka olsun diye. Kendileri daha kalabalık,
karşılarındaki zayıf bir insan diye ona saldırmaz. Gotham’daki çöküş o kadar ciddi boyutlardaki, Arthur’un
aslında çok hasta olduğunu, en anlaması gereken insan, ara ara konuştuğu sosyal
hizmetler görevlisi psikolog kadın bile durumun vehametini kavrayamıyor. Çünkü
işini kerhen yapıyor. Toplumun içine düştüğü kokuşmuşluğun o da etkisinde.
Arthur’un “beni dinlemiyorsun” isyanı çok yerindeydi.
Filmden karelerle çok daha fazla yazacak şey var zihnimde
dönen ama onları da seyredeceklerin algısına bırakayım. Asıl soruna odaklanayım
istiyorum.
Gotham halkına kızdım, sonra dönüp kendimize baktım. Ben
lisede çalışan bir öğretmenim. Yani gençlerle sürekli irtibattayım. Özellikle
son sınıflarda gençlerin soruları genelde, “hocam bu bölümden iş bulabilir miyim?
Şu bölüm popüler mi.” Kimsenin aklına, “bu
bölüm benim merak ettiğim öğrenmek istediğim bir bölüm mü” sorusu gelmiyor. “Çok
para kazanılan, işsiz kalınmayacak, kişiyi popüler edebilecek alanlardan birini
okumak” hedef bu. Garibim öyle mutlu olacağını sanıyor. Anne babası, bazen biz
öğretmenleri ona kendini tanıma şansı hiç vermediğimizden, kabul görmek için
sarılıyor bu yapay hedeflere.
Bahsi geçen alanlara ulaşanları da ulaşamayanları
da bekleyen sorunlar toplumların temel çıkmazı gibi. Her iki tarafta potansiyel
mutsuzlar üretiyor. Sonra gelsin depresyonlar, tükenmişlik sendromları. Sosyal medya üzerinden oynanan sahte mutluluk
oyunları.
İnsan asıl kaynaktan
uzaklaştıkça, öyle bir boşluğa düşüyor ki, aslında kendisinin de oynadığı
mutluluk oyununu, oynayan başka birini görünce onu gerçek zannediyor. Bu defa benden başka herkes çok mutlu, çok
zengin, çok huzurlu diye düşünüp, girdiği girdabın dibine doğru iyice
çekiliyor.
Dünyadan daha fazlası olan insana, iman bir rehber. doğru anlaşılan bir dini inanç, insanın mutluluğun anahtarı gibi. “Huzur İslam’da” sloganı sadece kuru bir ifade değil işin
esası. “Aranızda selamı yayınız” diyen, “Müslüman, Müslümanın kardeşidir” diyen
efendimiz, bu sorunlara çözüm üretmemiş mi sizce de…
selametle.....
4 yorum:
Bizde düşünüyorduk gitsek mi diye, yaş sınırı beraber sinema yaptırmayınca bazen planlar yatıyor, küçük çocuklar bir zaman sonra sanki hiç o deneyimi yaşamamışız gibi hissettiriyor. Özlüyor insan :)
çocuk küçükken anne babasıyla aynı şehirde yaşayan insanları hep çok kıskanmışımdır. malesef benimde böyle bir şansım hiç olmadı. Allah canınıza sağlık versin oğlunla kol kola dilediğin filme gideceğiniz günleriniz olsun sevgiler
Ne güzel bir pencereden bakmışsın, bir de senin gözünle gördüm filmi, o yönden bakmamıştım hiç..
Ah lise öğrencileri, keşke popülerliğin hiç bir şey olmadığını, hatta bir gerçekten koparan bir tuzak olduğunu anlayabilseler.
Ama ümit hala var, belki senin gibi öğretmenler sayesinde başka bir yol çizenler çıkar kendine..
teşekkür ederim canım. umarım iltifatına layık bir öğretmen olabilirim.
bir Çin atasözü der ki "gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse" :) sevgiler
Yorum Gönder