Pages

31 Oca 2020

ocak böyle geçti.

Selamlar
“Tutamıyorum zamanı” diyen şarkı nasıl haklı. Geldi gelecek derken 2020 ilk ayını bitirdi bile. Hadi değerlendirelim o zaman. 


Seviyorum;
Ocak yarıyıl tatilini içine alan bir ay.  Hem dinlenme hem de evladıma kavuşma anlamına geliyor. O nedenle pek severim kendisini. Geliyor olması bile bir heyecan, bir mutluluk yani. Özetle bu ara sevdiğim şey, sevdiklerimle doyasıya vakit geçirmek. 😊

Yiyorum;
Ara ara dikkat etmeyi başardığım dönemler olsa da maalesef, tatilin verdiği rehavet diyet döngüsünde istikrarı bozuyor. Sivas’a gidince patatesli mantıdan, etli ekmekten, Sivas Köftesinden yemeden gelinmiyor. Göbek çapındaki milimetrik artışlar santimetreye doğru gidiyor. Dikkat çanları çalıyor. Size diyeti delmiyorum dediğim günler, en kısa zamanda gelsin inşallah.

İçiyorum;
Her zamanki kadar kahve, bu ara vicdan rahatlatmak için yeşil çay. Ve giderek azalan su içme alışkanlığını yeniden kazanmak için, yeşil elmalı, çubuk tarçınlı detox suları içmeye çalışıyorum. 


Hissediyorum;
Aslında her şey çok güzel. Çok şükür Rabbime. Ama bu Elazığ’da ki depremde yaşanan kurtarma operasyonlarındaki duygusal anlardan olacak, bu ara her bir şeye gözlerim doluyor. 24 saat sonra çıkarılan 2,5 yaşındaki çocuk. Enkaz altında telefonla konuşan Azize, onunla konuşan Umke gönüllüsü. Bu insan hikayeleri beni duygusal anlamda çok etkiledi. Kim ne derse desin, medya hangi nobran tipleri gündem yaparsa yapsın, son tahlilde yurdum insanı gerçekten çok güzel özelliklere sahip. Artık şu “köpeğin insanı ısırması değil, insanın köpeği ısırması haberdir” anlayışından uzaklaşsak. Böyle güzel insanları konuşsak. Kötülerle mücadeleyi adalet sistemi yapsa. Biz güzellikleri görsek ya. Çok mu zor. 





Yapıyorum;
Vallaha, bu ara kimi bulsam başına, pardon ayağına çorap örüyorum😊
Beş şişle çorap örme, maceram hızla devam etmekte. Yeğenime kardeşime ördüğüm çorapların resmini bile çekemedim. Sizi bıktırmayım dedim 😊
Ama ne yapıyorsun sorusunun cevabı, hala çorap örüyorum 😊

Düşünüyorum;

Tatilde yeterince serkeşlik yaptım. Evi barkı, kıyı köşe temizlemeyi düşünüyorum. (Ev hanımı ben)
Pazartesi okullar açılıyor. Derse hazırlık yapmak lazım. (Öğretmen ben)
Şu başladığım iki çorabı bu hafta sonu bitirsem, son videosu kalan sofi karesini örsem. Onları yastık yapsam. (Hobi sever ben)
Şüheda’nın son haftası kaldı. Ona biraz yaprak sarması yapsam. Çocuk yurtta yer. (Anne ben) ve bla bla bla bla bla
Bakalım hangilerini başaracağım. 

Hayal ediyorum;
Yukarda düşündüğüm her şeyin en geç bir hafta içinde gerçekleşmesini hayal ediyorum. Çok çok güzel olurdu beeee. 

Dinliyorum;
Bir ara epeyce bloodwood filmi seyretmiştik. Kızlarla bir araya gelince yeniden o güzel şarkılar ve danslar hatrımıza geldi. Renkli ve oynak havalarla Hint ezgileri ve dansları popüler şarkılarım. 😊 

İzliyorum;
Haluk Bilginer’in aldığı ödülle dikkatimi çeken Şahsiyet isimli diziyi, kızımla seyredeyim diye ertelemiştim. Son bölümünü dün seyrettik. Dijital ortamlarda, sokak ağzını çok rahat kullanmaları insanı biraz iriite ediyor. Ama konun işlenişi, senaryo derinliği, oyunculuk anlamında gerçekten çok beğendim. Güzel düşünülmüş. Kötü karakter Cemal’in, burçlarla ilgili yaptığı tespitler mesela çok akıllıcaydı. Polis amirinin, görevden alındıktan sonraki, güvenlik duygusu ile ilgili yaptığı tespitler etkileyiciydi. Sevdim.


Okuyorum;
Bu ay iki kitap okuyabildim. İlber Ortaylı Hoca’dan hayatı nasıl yaşamak gerektiği ile ilgili tüyolar aldım.  Ayrıca blog etkinliği için Wirginia Wolf, Kendine Ait Bir Oda isimli kitap bugün bitti.  etkinlik için bir tanede Film var. Birazdan onu da seyredip. En kısa zamanda bir yorum yazısı hazırlayacağım.



                                                                                        Selametle….

30 Oca 2020

Ağaç Ev Sohbetleri 22



Ağaç Ev Sohbetlerinin bu haftaki konusu;

Blogger ve Youtube hakkında ne düşünüyorsun? İkisi de ayrı sosyal platformlar olmalarına rağmen Youtube'da daha fazla bir büyüme söz konusu.
  
Bu durumun nedenlerini değerlendiriyoruz.

F.Kafka; “İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet'ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar.” der, Aforizmalarda.

İnsan nefsi kolaycı. Olabildiğince az efor sarf edip, olabildiğince çok haz alma peşinde. Hem bu durum sadece günümüz insanı için geçerli değil, her dönem, her çağda bu böyle olmuş. Ama çağımız bu kolaycılığa fazlasıyla teşne. Hal böyle olunca you tube, sağladığı görsel ve işitsel ürünlerle, daha kolay tüketilebilmekte. Blogger ise ciddi bir emek istiyor. Bu da genel tercihin you tube’ dan yana olması sonucunu doğuruyor ister istemez.

You tube, benimde kullandığım bir platform. Tabi bir youtuber değilim 😊. Sadece merak ettiğim içerikleri, seyrediyorum. Örneğin bu ara 5 şiş çorap örme videolarına bakarak, daha önce denemediğim çorap örme işini geliştirebildim.  😊

Ama anlam veremediğim o kadar fazla içerik var ki. Mesela yeğenimden gördüğüm kadarıyla, birileri herkesin ulaşıp, oynayabileceği, dijital oyunları oynuyor. Bu oyunu oynarken, videosunu çekiyor, çocuklar, oyunu kendileri oynamak yerine, bu videoları seyrediyor. Ya da yaptığı market alışverişini tanıtan hanımlar. Hatun kişi, sokağındaki markete gitse ulaşabileceği, fiyatları ve ürünleri youtuberdan seyrediyor. Bu durumun bir mantığı varsa da ben anlayamıyorum maalesef.

Bloglar ve içerikleri çoğu kere, insanı okumaya, sorgulamaya, anlamaya sevk ediyor. Bunlar kolay işler değil. O yüzden you tube ile yarışa girmesi beklenemez zaten.

Sosyal medya platformlarının hepsi, kendi kullanıcı kitlesinin karakteristik özelliğini yansıtıyor sanırım. Bu anlamda bloglarda kendi kitlesini yansıtıyor tabi ki.

Selametle….




26 Oca 2020

tatil zamanı

                   Selamlar
Malumunuz yarıyıl tatilinde bir öğretmenim. Aslında bir yaz çocuğu olarak, kış aktivitesi denince aklıma gelen, sıcak evde oturup, mümkünse kar manzarası seyretmektir. Bu sene olduğu gibi kar bir türlü yağmıyorsa, evde oturup, bilumum sıcak içecek tüketip, kitap okumak ya da film seyretmektir. İşin özeti evde pineklemektir. Ama annemle başka şehirlerde yaşıyoruz. Öyle olunca annemi ziyaret etme isteği, tembellik yapma isteğimin önüne geçiyor. Ve her yıl birkaç günde olsa Sivas’a mutlaka geliyorum.
Hazır gelmişken sevdiğim mekânları gezmek güzel oluyor tabi. Bundan daha güzeli, yeni mekânlar keşfetmek oluyor. 


 Kardeşimle önce sosyal medyada keşfettik. Adı hookah90’lar. Mekâna ilk girişte hayal kırıklığı yaşadık. Sigara içenlere özel duman altı bir yer gibi geldi. Tam çıkacaktık, görevlilerden birine denk gelip, sigara içilmeyen bölüm var mı diye sorduk ve bizi bu harika kısma indirdi. 



 Beğendiğiniz bir köşeye çekilip, kitabınızı okuyabilirsiniz. Kimse sizi rahatsız etmiyor. Sipariş için tepenizde dönen garsonlar yok. Siz bir şey söylemek isterseniz, masalardaki telefonla yukarıyı arayıp, sipariş veriyorsunuz. Girişteki keşmekeş ve duman altı kısımla alakası bile olmayan, tertemiz bir yer. Burada vakit geçirmek son derece keyifli. Daha geniş bir vakitte, yeniden uğrayacağım yerler arasında. 






 Sevgili Derya ile çorap örme seferberliği başlatmış gibiyiz. Değişik yöntemlerle çorap örme denemeleri yapıyorum bu ara. Selmacığımın bloğunda yaptığı açıklama ile 5 şiş çorap örmeyi denedim. Yılın biten ilk kitabı ile birlikte poz verdik. İlber Hoca’nın kitabı yer yer beni hiç ilgilendirmeyen konulara da yer verse, genelde severek okudum. Bazı film önerini not aldım. Bu sene daha çok film seyretmek istiyorum. Çünkü ciddi ciddi ilgimi kaybetmiştim. Yakalamaya çalışıyorum.


Bu arada çorabım bitti. Sivas’ın soğuk havasında hizmet vermeye başladı bile J


Sevgili gonca ve mor düşler kitaplığı’nın başlattığı her aya bir film, bir kitap etkinliği için Wolf okumaya başladım. Umarım ay sonuna yetiştireceğim.



Pazartesi günü eve döneceğim. Tatil dediğin kutlu zamanlar bitmek üzere malum. Yeni okul, yeni heyecana hazırlanmak lazım.
Selametle…

22 Oca 2020

ağaç ev sohbetleri 21



 Selamlar
Ağaç ev sohbetlerinin 21. Sevgili deep tone’un tercihi.
Haftanın konusu: "Yeni mi, eski mi? Yeniyi mi seversiniz, eskiyi mi? Eski düşünceler, müzikler, filmler, kitaplar, eşyalar, duygular mı yoksa yeniler mi? Dün mü bugün mü? Geçmişi mi özlersiniz, bugünü mü yaşarsınız? Nostaljik misiniz, güncel mi? Yeniliklerden yana mısınız, eskiyi mi korursunuz?"

İnsan ne dünden ibarettir. Ne yarın kaygısı ile yaşamalı ne de sadece şu andan ibarettir. Zaten yaratılmışların en ilginçlerinden biridir zaman. Bazen bir asır geçmiş gibi hissedersin, aslında 1 saat bile geçmemiştir. Bazen dün gibi dediğiniz anlar, on yıl önce yaşanmış olabilir. Zaman algısı bu kadar değişken olunca, zaman algısından kaynaklanan eski ve yeni kavramları da tartışılır hale geliyor bence.
Örneğin;
Dost cemalin benzer güneşe aya
Bakamam yüzüne yandırır beni
Aşığı kül eyler sendeki ziya
Gonca güller gibi soldurur beni
diyen bir türkü her devirde sevenin hissiyatını dile getirir.

Yeni ya da eski algısının kişinin tercihleriyle çok alakası vardır. İnsanın sevdiği beğendiği şeyler, her daim yenidir, fi tarihinden kalsa bile 😊
Bu şerhimi baştan belirteyim.

Kitaplar konusunda; yeni basılmış bir kitabın kokusu beni çok mutlu eder. Ama ikinci el aldığım kitapta daha önce altı çizilmiş yerler, üzerine alınmış notlar varsa, onları okumak, onlara dokunmak da beni mutlu eder.
Müzikler konusunda, yeni şarkılardan pek haz aldığım söylenemez.  😊
Filmler konusunda daha önce görmediğim ve dikkatimi çeken tüm filmler benim için seyredilebilir.

Eşyalar konusunda, antika sever biriyim. Bazı eski mobilyalar, porselenler acayip güzel. Hatta küçük bir fincan koleksiyonum bile var. 



Geçmişi çokça anmak,” âh nerede o eski günler” diye sızlanmak biraz an’dan kaçmaktır bence. O insanların özlediği aslında kaygısız zamanlarıdır. Geçmiş üzüntü, geçmiş acı görevini tamamlamış ve geçmiştir. O anlardan kalan sadece tecrübedir. Ama şimdiki zamanın acısı, üzüntüsü gramı gramına hissediliyordur.  Öyle olunca geçmiş zaman kutsal bir zaman dilimiymiş gibi hatırlanabiliyor.  😊
Hayatı bu şekilde sızlanarak geçirmenin kimseye bir faydası yoktur.  Geçmişin hayattaki misyonu arabadaki dikiz aynasının misyonu gibidir. Sürekli dikiz aynasına bakarak, araba kullanamazsınız.  Dikiz aynasına ihtiyaç duyduğunda anlık bakarsın ama önüne bakmak trafikte ilerlemenin ilk kuralıdır.
Selametle….


19 Oca 2020

hafta sonu böyle geçti.

                                                        Selamlar
Tatil plansız ama güzel başladı. Yıllardır her ay toplandığımız gün grubumla, kahvaltıda buluştuk. Çok seviyorum bu grubu. Farklı yaşlardan ve farklı yaşamlardan oluşan bir grup. Öyle olunca çok renkli sohbetler dönebiliyor. Birkaç defa kahve içmek için uğradığımız bir mekandı. Ama kahvaltısı, kahvelerinden çok daha güzeldi 😊


 Dost meclisinden sonra, hazır benim minimal çekirdek ailem bir aradayken, aile saati yapalım dedik. Sevgili Mehmet Bozdağ’ın ilk filmi olan Türkler Geliyor filmine gittik. 


Filmin dili basit ama destansıydı. Müzikler, görseller iyiydi. Biraz yakın tarih bilen, birazda tarihe meraklı biriyseniz, ince mesajları alıyorsunuz. Yani o anlamda senaryo derinliği de vardı. Deliler filmindeki gibi muhteşem bir görsel şölen beklemeyin. Biraz Malkoçoğlu filmlerinden biri modern imkanlarla çekilmiş hissi uyandırıyor. Ama ben zaten Malkoçoğlu filmlerini de severdim 😊


 Hikâye, Boşnaklar üzerine kurulunca, mavi kelebek ayrıntısı gayet iyiydi. 
Lisedeyken harika bir Tarih öğretmenim vardı. Sivas Kongre Lisesi’nde Bülent Bulut. Bize derdi ki “Avrupalı uzun yıllar Türk kimliğini, Müslüman kimliği ile özdeşleştirmiştir. Yani Türk derken kastı Müslüman olan herkestir.”
Filmde küçük Boşnak çocuğunun “bende Türk olacağım” repliği, o dersi hatırlattı bana. 😊
Velhasıl-ı kelam, sevdim filmi. Hazır 15 tatilindeyiz, çocuklarını götürün, sizde izleyin derim. Yalnız 10 yaş sınırı var, bilginiz olsun. 


 Aralık ayını değerlendirirken, diktirdiğim pazen elbiseden bahsetmiştim. sevgili pelin pembesi nerede fotoğraf demişti haklı olarak. işte efendim; benim, minnoş, sevimli kırmızı çiçekli fistanım. :) cumartesi günü, kızım içinde ölçü verdik. o da çok sevimli bir desen. bakalım onun sonucu nasıl olacak. 



Bugün bahçeli minik ev hayalimiz için arayış günüydü. Elimizde bir iki alternatif, sonra bunlara da alternatif üçüncü bir fikir var 😊 kısmet bakalım.

Yarın tatilin ilk günü sayılır. Dışarıdaki  kendini kar zanneden yağış türü abartmazsa, Erciyes Dağı’na gerçekten kar görmeye gideceğiz. O da kısmet bakalım 😊

Hadi selametle….

16 Oca 2020

mavi lale'nin hikayesi



Sevgili Deep Tone, bugün beni mimlemiş. Soru, blog yazmaya nasıl başladın? Aslında bende bugünlerde, blog yazması için kızımı ve arkadaşını yüreklendirirken konuşmuştuk bu konuda. Yani güzel denk geldi.
2010 yılıydı. Bitlis’in Tatvan ilçesinden, Kayseri merkeze tayin olmuştuk. İnterneti mesleğim gereği kullanmaya başlamıştık ama şimdiki bir alışkanlığa dönüşmemişti. Yani hala pasta börek yapacaksam, tarif defterine bakıyordum. 😊 
Tatvan’da yoğun bir gerçek sosyal ortamım vardı. İnsanlar ufak ufak facebook falan kullanıyordu ama beni neredeyse hiç cezbetmiyordu.  Hobilerim bile eski anam babam usulüydü. Komşunun kızının sırtındaki kazağı mı beğendim, “dur modelini alayım” modundaydık. Lojmanda konu komşu oturup, uzun kış gecelerinde kazak, hırka, yelek örerdik. Şimdi böyle yazınca; kendimi Yeşilçam filmi anlatır gibi hissettim 😊 😊 . Ama durum ciddi ciddi öyleydi.
Sonra Kayseri’ye geldik. Ben öyle kolayca kaynaşabilen insanlardan değilimdir. Ortamımda değişince kendimi bayağ yalnız hissettim. İnternet o dönemde hayatıma daha fazla girdi. Boş durmaya asla tahammülü olmayan bu bünye, nette hobileriyle ilgili arayışa girdi. Örgü formlarıyla o süreçte tanıştım. O formlarda karşılaştığım arkadaşlarımdan biri, blog açmam gerektiğini, seveceğimi söyledi. Ben öyle çok iyi bir bilgisayar kullanıcısı değildim. Hala değilim. Yaş 45, alanım sosyal bilimler. Okumak konuşmak tartışmak daha benlik konular. Teknik anlamda hala blog acemisiyim. O yüzden başta beceremem ben o işi dedim. Ama arkadaşım beni ikna etti. O dönem Nazan Bekiroğlu’ndan Mavi Lale isimli kitabı okuyordum. Bu arada bayılırım kendisine, kalemine, okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim. Bütün kitaplarını 😊
Bloğumun adı o nedenle Mavilaleden. Başta formlarla paralel paylaşımlar yapıyordum. Ama bu süreçte çok güzel insanlarla tanıştım. Örgüçantam hatice, suzan bucanni, banuca işler. İlk aklıma gelenler. Bu süreçte örgü formları ile irtibatım sürekli devam etti dediğim gibi. Formda hatunların model üstünden didişmeleri, bazen komik olup güldürüyordu.  Bazen irite ediyordu. Ama hobilerim ekseninde çok geliştim. Bilmediğim teknikler denedim, öğrendim.
Ben uzun yıllar facebook'a direndim. Ama instagram beni kopardı bloğumdan 😊 oradaki kolaylık ve hız birkaç zaman beni de etkiledi, yalan yok. Ama blog yazmanın keyfi sanırım hiçbir gelip geçici sosyal ortamda yok. Hala rahmetli Banu’nun bloğuna giriyorum ve her seferinde hem çok şey öğreniyorum hem de bloğu açtığıma şükrediyorum.  Çünkü Banu Allah’ın rahmetine gitti ama bize bıraktığı hoş sedâ halâ bizimle.  
blog açma macerasını bize anlatmak isteyen herkesi okumak çok keyifli olabilir. özellikle bu ara hep beraber çorap ördüğümüz Deryacım, nasıl başladın bu işe... 
selametle...

15 Oca 2020

Pazenlendik :)

selamlar
çok güzel bir gün geçirdim. eski komşum eskimeyen dostum Nazilecan dikiş makinasını kaptı, bana geldi. ve cânımm sepetlerim pazenlendi. :) 




 ekmek sepetini nasıl yapacağımızı bilemedik önce. sonrada gerekirse kolayca çıkarıp, takabileceğimiz bir şey olsun istedik. sonuç nasıl oldu bilmem ama ben sevdim.


bu çekmeceleri kullanmak, artık daha eğlenceli olacak.


pazen artınca eski dantellerle doğaçlama bir kombin yaptık. aslında bu tarz bir tane daha çıkardı. ama artık çok yorulmuştuk. o da bir daha ki sefere inşallah. bir kaç gündür, bu diyet muhabbetine çok uygun beslenirken bugün aşırı tatlı bir ara verdik diyete. :) kurabiye sevgili kızımın marifeti. pasta benim. bu konseptte kahve olmazsa olmaz malum.


birde tabaksız, safiii halini görün istedim. bir yeri hafif eğri olmuş ama varsın olsun dedik. belki bir daha ki sefere onu da söker düzeltiriz. canımız isterse.


bu arada ekşi mayalı ekmek için hamurda yoğurmuştuk. akşama onlarda çıktı fırından. ben biraz yanık seviyorum. yakmadım yani :))

şu an acayip yorgunum. ama değdi. çok verimli bir gündü. nazile ile geçen her gün zaten böyle verimli. bazı insanlar var iyi ki hayatımda dediğim. tatilin yaklaştığı bugünlerde tatille ilgili bir planımın olmadığını fark ettim. bu iki gün biraz düşüneyim üstüne bunun. hadi selametle...