Selamlar
İstanbul'dan son kareler.
Bu cami, buraya yapılmasın diye gösterilen direnci hatırlıyorum da, Necip Fazıl'ın Sakarya Türküsü Şiiri aklıma geliyor. "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" Bu dizelerin yürek yakan çaresizliğinin, inşallah sonsuza dek yok olduğunun anıtı bu cami.
Müslüman Türk coğrafyasında, ay yıldızlı al bayrağın altında özgür olduğumuzu söylediğimiz bir dönemde, kendi vatanında bir bölgeye cami yapamazsın. Burası kurtarılmış bölgedir, buraya giremezsin diyen birileri vardı. Tıpkı bana yıllarca, Müslüman Türk coğrafyasında, özgür olduğumuzu, bağımsız olduğumuzu fakat baş örtüsü ile okuyamayacağımı, çalışamayacağımı söyledikleri gibi.
Öyle derin acılar ve tarihi gerçekler ki, hem kişisel tarihimde, hem ülke tarihinde...
Her zorluğa, her sıkıntıya rağmen bugünüme milyonlarca kez şükrediyorum. O karanlık çağ gitti, inşallah bir daha hiç gelmez. çok yorulduk çünkü.
İnsanın içini ferahlatan, küçük, şirin bir mabet. Tarih durdukça dursun inşallah.
Ben bu coğrafyanın tüm değerleri ile barışık bir insanım. İstiklal Caddesi'nde St. Antuan Katolik Kilisesi'ni de ziyaret ettik. Aktif bir kilise. İncil'den okunan ayetleri dinledik. Noel yeni geçmişti. Kilisede Noel süsleri ve Hz İsa'nın doğumunu canlandıran mizansenler de vardı. Onları ziyaret ettik.
Beni bu yazıyla görüp, baştaki isyanımı okuyanlar yanlış anlasın istemem. Ben kimsenin, dini ya da kültürel ritüeline itiraz edecek, hor bakacak insan değilim. Kültürel bir doku olarak, bunları görmek ve ziyaret etmek hoşuma bile gidiyor. Fakat, taş yerinde ağır demişler. Bir Hristiyan, Noel Ağacı süsleyip, ritüellerini yerine getirince çok güzel ama bunu bir Müslüman yapınca dünyanın en saçma şeyi ortaya çıkıyor. Umarım derdimi, meramımı anlatabilmişimdir.
Kiliseyi ziyarete gelenlerin içinde bu tatlış da vardı. Dünyanın en mutlu köpeği Torin sanırım. İnsanların ilgisinden şımardı. Herkese gülücük dağıtıyordu. Sahibi, güzeller güzeli bu hanım kız da Filistinliydi. St. Antuan Kilise'nin bahçesinde, Filistinli kardeşimle, Aksa için dua edip, sarıldık.
Osmanlı Devleti'nin büyüklüğü, ne kazandığı savaşlar ne de üç kıtaya hükmetmesinde. O çok büyük bir devletmiş çünkü şimdi kan ve göz yaşı kokan toprakları barış ve huzur içinde asırlarca yaşatmış. O tarih sahnesinden çekildiğinden beri, insanlık kan kusuyor.
Galata'ya inmeden Narmanlı Han'da soluklanıp, Viyana Kahveci'nde farklı kahveleri denedik.
Yorgun ve mutlu gezginler, bir tatili daha ardında bırakıp, evlerine döndüler. Dönüş, benim için bir kabuğun kırılmasına da vesile oldu. o kadar yorulmuştum ki, 12 saat otobüs yolculuğunu çekemeyecektim. Uçak fobimi yenmek için uygun zamandı. Hava şartlarında da sıkıntı olmayınca. dönüşte uçakla geldik. Bir kere daha denersem iyiden iyiye kurtulmuş olurum bu korkudan diye umuyorum.
Blogdan uzak kaldığım dönemde, çok güzel etkinlikler de oldu. Mustafa Çiftçi'yi okulumuza davet ettik. Bu hafta perşembe günü Tarık Tufan'ı ağırlayacağız. Tarık Tufan'ı yazmadan Mustafa Bey'i de es geçmeden, dijital günlüğüme eklemek istiyorum. Sonuçta önemli bir köşe taşı hatıralarım arasında.
Şimdilik selametle....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder