Selamlar
Bir garip bayram geldi ve geçti. Güzeldi desem, içim elvermiyor. Kötüydü desem, mübareğe saygısızlık olacak. işte öyle bir şey.
Bayram farklıydı çünkü ilk kez memlekete gittik ama annem evde değildi. Kardeşimin evinin camından anne evine doğru bakarak bayramlaştık. Binlerce şükür, annem sağ ve selamette fakat İstanbul'daki kardeşimin yanında kaldı ve Sivas'a gelemedi bu bayram. Bizde diğer kardeşlerimiz ile bayram geçirdik. Üstüne üstlük benim kızım da İstanbul'da kaldı. Tatili uzatamadı, iş yerinde henüz yeni olduğu için.
Kendime soruyorum; bu yoksunluklar seni ne kadar etkiliyor diye... Gurbetin böyle bir etkisi var sanırım. Uzun süre kendi doğal çevremden uzak yaşayınca bir süre sonra kanıksadım. Ayrıca yakın çevrenin katkılarıyla yaşadığım duygusal yıpranmalarında etkisi var. Evet, bir şeyler eksik, tamamen bir his kaybı yaşamıyorum ama her şey doğal akışında olsa daha güçlü hissedeceğim yoksunlukların etkisi daha az. Acı mı evet acı. Fakat insan kendi gerçeği ile yüzleşiyor zamanla.
Ara tatil ve bayram birleşince benim hayatımın en temel gerçeği, tatilde yazılı okumak oluyor :)) Hala 3 sınıfın yazılısını okumam lazım.
Bahar gibi bahar yaşıyoruz. Bir yanımız çiçeğe durmuş, diğer yanımız sulu sepken... Meyve ağaçları çiçeğe durmuştu her yerde ama göğün gözyaşları da durmak bilmedi.
Bayram ritüelleri eksik de olsa, yarım da olsa tamamlandı. Yaz tatiline kadar çalışmaya devam edebilmek için azıcık rahatlama iyi gelir diye düşündük. Termal tatil ve spa hizmetleri olan bir otel bu işi fazlasıyla yerine getirir:))
Yakın olmasının da etkisiyle Tokat Termal, böyle kısa tatillerde kaçamak yaptığımız yerlerden biri.
Küçük, temiz ve nezih bir yer. Havuzları, hamamı ve spa hizmetleri hem ekonomik hem de güzel. Yemeklerinden de hep memnun kalıyoruz. Dediğim gibi mesafe olarak da yakın olunca kısa tatillerin tercih noktası oluyor. :)
Yün almak ben de bağımlılık oldu sanırım. Hiç sevimli değil. Kendimi çok eleştirmeye başladım. Bu konuda nefis terbiyesi yapmaya karar verdim. Evdeki ipleri değerlendirmeden yeni bir ip almayacağım. Kesin kararlıyım. Hatta fırsat bulursam burada parça parça ip stoğumu paylaşıp, kendime süre belirleyip, projeler çıkarmak istiyorum.
Bu iplerde geçen hafta paylaştığım battaniyeden arttı. Her gün bir bere öreceğim demiştim, Ramazan'ın son haftası. O iddiamın mahsülü bunlar. Bakalım kime nasip olacak.
Evdeki ipleri değerlendirmeye devam ediyorum. Organik koton iplerle yazlık bir çalışma yapıyorum. Yelek mi olacak hırka mı, buna elimdeki ipler karar verecek :)) Yettiği kadar öreceğim.
Bu arada gündeme dair de bir kaç kelam etmek isterim. Hakkında korkunç suçlamaların olduğu birisini can siparane savunmak benim aklımın aldığı bir şey değil. Bazıları unutuyor sanırım bu ülke 20 yıl önce kurulmadı. Hatta bu millet bu topraklarda, bu ülkeden önce de devletler kurdu. Türkler'de devlet aklı herkesin üstündedir. Bu şahıs ister belediye başkanı olsun, ister cumhurbaşkanı. Türk devlet aklı onları da yönetir. Burası muz cumhuriyeti değil. Köksüz, şuursuz, dünkü devlet değiliz. Herkes bir durup, devlet mekanizmasının işleyişini görmek zorunda.
Bu ülkede hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü olamaz. Bir kişiye muhalefet edeceğiz diye ne olduğu, kim olduğu, ne yaptığı belli olmayan, hakkında bir dolu şaibe olan birine bu kadar mahkum olmak hangi akla sığar.
Muhalif olmak en temek haktır. Çoğu kere ben de muhalif tutum sergiledim hatta sergilemeye devam da ediyorum, fakat gözü dönmüş şekilde değil. Sağduyu şart. Hakkında iddialar olan şahsa, "aklanıp da gel, baş tacımız olursun, aklanmadan gelemezsin aramıza, demek gerekmez mi.
Üstünden bir insan ömründen daha az zaman geçtiği halde sokak olaylarının ülkeye, insanımıza nelere mal olduğunu yaşayanlar hala hayattayken, gençlerin enerjisini sokağa davet edenlerin kime hizmet ettiklerini merak etmeden duramıyorum. Herkesin bir sabır sınırı var. Sokakları terörize ederken, karşı cenahtan birilerinin de kalkıp, sokaktakilere karşı, sokakta tepki verebileceğini hiç mi düşünmez insan. O zaman neler olabileceğini hiç mi akıl etmez. Bu kadar sorumsuzluk karşısında, aslında istediklerinin bu olduğunu düşünmeden edemiyorum. Yani bizim gençlerimizin sokakta birbirini vurmasını, kırmasını istediklerini, kendi siyasi ikballerini burada aradıklarını düşünmeye başlıyorum. Hele hele bir buçuk yıldır, çoluk çocuk demeden katledenlere karşı yapılan boykotu hor görüp, kendi ülkesinin ekonomisine ve insanına karşı boykot kararı alanların iyi niyetine güvenmek, yaşıma ve eğitimime hakaret olur. Bu aymazlıktan medet umanlar, iki gün sonra boykota katılmayanlarla iletişimi, arkadaşlığı, dostluğu kesin demeyeceklerini garanti edebiliyor mu?
Bu kafanın faşist olmadığını, gücü eline geçirince kendinden başkasına yaşam hakkı tanıyacağını kimse bana anlatamaz. Ben yaş itibariyle bugün, hak ve adaletten bahsedenlerin uyguladığı tarifeyi nefsinde tatmış bir insanım.
Kimse bana TRT'den atılan kızın durumu ile bunu eş değer gösteremez. Şermin Yaşar kimsenin çalışanı değil.
Çalıştığınız kurumu boykot edenlerin yanında yer alırsanız, hiçbir kurum size ödeme yapmaya devam etmez. Eşyanın tabiatına aykırı bu.
Bizde felsefenin gelişmesinin önündeki en büyük engel, tartışma sırasında sapla samanı karıştırıp, ortamı pisleme alışkanlığımız. Hiçbir şey kendi mecrasında konuşulmadığı için çözüm değil sorun üretmeye devam ediyoruz. Malesef...
Güzel ülkemin her canı, her fikri kutsal. Hiçbirine karşı içimde bir öfke beslemiyorum. Yeter ki, derdi vatan olsun. Derdi, ülkemizin hayrı olsun.
Sandığa gidip, oy verdiğim insana "cuntacı" demekle aslında bana hakaret ettiğini, beni yok saydığını fark etmeyen birilerinin benim için bir anlamı da yoktur. Bir grubun yanında durup, diğerine taş atan benden saygı da göremez. Benim çizgim budur.
Selametle