Selamlar
Hemen ilk günden pes etti demeyin lütfen. Üzerinize afiyet, dün iftardan sonra nasıl bir baş ağrısı musallat oldu anlatamam. Migrene evrilecek korkusuyla her türlü ekrandan uzak durdum. Halbuki size eski Ramazan anılarımı anlatacaktım. ( Yaşlı olmak bunu gerektirir bir kere 😊 )
İçimden geldi size ilk oruç anımı anlatacağım. 5 yaşındaydım. Miladi takvimde, haziran ya da temmuza gelmiş Ramazan. Emin değilim ama oruç saatinin uzun olduğu vakitlerdi. İftar 20.30 civarlarındaydı. Sahurda tabi iyice gece yarısı. Annemle müthiş bir mücadeleye girişmiştik. Ben sahura kalkmak için yalvarıyorum anneme. "Anneee lütfen uyandır" diye akşama kadar kadının eteğine yapışmış vaziyetteyim. Annem, "kızım uykunun en derin zamanı, kıyamıyorum, daha küçüksün" diyor ama ne fayda ben hala ısrar ediyorum. Zavallı annem bazen beni başından savmak için "tamam kaldıracağım" diyor. Ertesi sabah ben gözümü açıyorum ki çoktan gün doğmuş, ortada sahur falan yok. Basıyorum yaygarayı. :) Şimdi düşünüyorum da ne kadar yormuşum kadını. Oruçlu haliyle, ev işi, iftar telaşı bir de lafa söze gelmeyen ben. Vallahi çok utandım yazarken :)
O zaman sahura kalkmak rüştümü ispat etmek gibi bir şey. Bir plan yaptım. Mahallede benden 5 yaş büyük bir abla var. Adı çok orijinaldi, o yüzen net bir şekilde kalmış hafızamda. Güldeste abla. Canım benim ne çok kahrımızı çekerdi. Tüm mahallenin ablası... Ondan çalar saati kurmayı öğrendim. Yatağımın dibine koydum çalar saati. Annem uyandırmasa da ben kalkacaktım sahura. O kadar eminim kendimden. Sonuçta horozlu çalar saat dibimde, uyandıracak beni.
Heyhatt! Akşama kadar nenemin tabiriyle, "ardımızdan it kovalıyor gibi" sokakta koşturtup oynayınca, uykunun dördüncü evresine jet hızıyla geçiyoruz gece. Top patlasa duyacak halimiz kalmıyor. Gece benim saat ötmüş vaktinde ama ben mışıl mışıl uyumaya devam etmişim.
Çok net hatırlıyorum. gece çalar saate güvenip, sahura uyanacağım heyecanı ile uyumuştum. Gözümü açtım ki gün aydınlanmış ve benim sahur yine yalan olmuş. Hayal kırıklığımı tahmin edersiniz. Başladım ağlamaya. Ama nasıl bir ağlama. Anneme kızıyorum saatimi sen mi kapattın diye. Annem yok kızım duymadın saati diyor ama laftan anlayan beri gelsin.
Yıllar sonra anlattı annem. Uyanmam için fırsat vermiş. Hemen kapatmamış saati. Fakat ben duymayınca kendi de kaldırmaya kıyamamış. Uzun sözün kısası ben sahura kalkamadım ve gün boyu küskün, kırgın, öfkeli dolaştım durdum evde. Gittim geldim anneme sataştım, neneme küstüm.
Annemin canına tak demiş olacak, "tamam söz bu gece kaldıracağım seni sahura" dedi.
Tarih hatırlamıyorum tabi. Ben okuma yazma bilsem kesin bir yere yazardım ama bilmiyordum o zamanlar. Annem sözünde durdu ve beni uyandırdı.
Sahura kalkacağım diye aside tatlısı bile yapmıştı. 💟 Dün size bahsettiğim coşku var ya... İşte o günden kalma. Annem sofrayı hazırlayana kadar elimi yüzümü yıkadım. Nenem, pencereyi aç yüzüne hava çarpsın. Uyku mahmurusun, yiyemezsin sonra dedi. Pencereyi açtım, başımı dışarı çıkarıp, derin bir nefes aldım. Her Ramazan, o gece pencereden bana gelen o havayı hissederim. Sanırım öncesinde Ramazan iklimine yoğunlaştığım için hissedebiliyordum. Bu sene malesef öyle bir duygu yoğunluğu ile karşılayamadım mübareği.
Ben, Ramazana; hoşnut edilmesi gereken misafir muamelesi yapılan bir aile kültüründen geliyorum. Bu hazırlıksız olma halim mübareğin gönlünü incitmesinden korkuyorum. O nedenle elimden geldiği kadar ona özenmek, kusurumu affettirme telaşına kapıldım.
Sahura kalkıp, muradıma ermiştim. Annem beni tekne orucuna ikna etmeye çalıştı ama başaramadı. Laf aramızda, biraz zor bir çocuktum sanırım.
Ben günün ilk saatlerinde yine sokakta arkadaşlarla top oyna, saklambaç oyna mesaisine devam ettim ama öğleden sonra açlık susuzluk baş gösterdi. Enerjim yavaş yavaş çekilmeye başladı. Kedi gibi süklüm püklüm eve girdim. Sakince oturdum kaldım.
Babam o dönem Libya'da çalışıyordu. Evde değildi. Mahallede akrabalarımız da oturuyordu. Babamın kuzeni Muhammed amca, bizden bir kaç ev aşağıda oturuyordu. Gün içinde eşi Fahriye yenge annemin yanına gelmiş. Annem benim oruçlu olduğumu söylemiş.
Muhammed amca benim oruçlu olduğumu duyunca ikindi gibiydi bize geldi.
Ben biraz çekinirdim Muhammed amcadan. Hem babamdan bile çok büyüktü hem de adı konusunda kafam çok karışıktı. Nenem ve çevremdeki herkes Mehemmet derdi, Muhammed amcaya. Amcanın adı Muhammed mi Mehmet mi. Yerel ağızla söyledikleri için Mehemmet'i de tam anlamıyordum. Adı konusunda acayip kafam karışıktı uzun süre. Sonra liseye geçince, tarih öğretmenimiz aydınlatmıştı. Mehmet, Muhammed'in Türkçe'de söylenme biçimidir. Hatta eskiler Mehemmet derdi, duymuşsunuzdur mutlaka demişti. Ben işin aslını öğrendiğim de ne Mehemmet amca vardı, ne de nenem. İkisi de rahmete gitmişti. Doğru dürüst ne Muhammet amca ne Mehmet amca diyemedim adama. :(
Mehemmet amca oruçlu olduğumu duyunca beni görmeye geldi demiştim. Aramızda geçen muhabbeti hiç unutmuyorum.
Eeee Zeynep Hanım, Allah kabul etsin, niyetliymişsiniz bugün. Ben kafamı salladım. Orucunu kime sattın bakalım. Ben şokkk. Gözlerimi kocaman açtım neneme baktım. Nenem gülüyor. "Emmisi daha kimseye satmadı. Ben de bekledim, sen gelesin bir pazarlık olsun. Zeynep Hanımın orucu ucuza gitmesin dedi."
Nenem, Mehemmet amcanın teyzesiydi. Onlar teyze yeğen konuşuyorlar, ben şaşkın şakın yüzlerine bakıyordum. "O zaman ben alayım Zeynep Hanımın orucunu" deyip bana döndü. "Kaça satacaktın bakalım" dedi. Alma satma işlerinden anlamayacağım taa o zamandan belliymiş. Fiyat falan biçemedim orucuma. :))
Mehemmet amca beni iftara davet etti. Ama evden sadece beni. İftara yakın tertemiz giyindim. Annem hurma tatlısı yapmıştı ondan bir tabak verdi elime. Ben bir kaç ev aşağıya Mehemmet amcaların evine iftara gittim tek başıma. Beni kapıda karşıladı. softada yanında oturttu. 5 yaşında bir çocuk değil de büyük ve önemli bir misafir gelmiş gibi ağırladılar beni. Mehemmet amca horoz şekeri de almıştı bana. İftardan sonra beraber teravih namazına da gittik. Beni eve bırakırken cebime harçlık da koymuştu.
Şimdi düşünüyorum da, gençler din ve gelenek konusunu baskı unsuru olarak algılıyor. Çoğunlukla da haklılar. Bizler malesef benim büyüdüğüm iklimin yetişkinleri gibi olamadık. Hep çok işimiz vardı. Kendi çocuğumuza bile zaman ayırıp, onlarda hoş hatırlar bırakmayı akıl edemedik. Çok para harcayınca iyi ebeveyn olacağımızı zannettik. Vaktinde bu konuda çok sıkıntı çektiğimiz, eksikliğini hissettiğimiz için belki de. Ama bir insanın diğer insana verebileceği en muhteşem şey zaman. Nitelikli zaman geçirme diyorlar ya hani işte esas mesele o. Geri kalan her şeyin boş olduğunu öğretti bana ellinci yaşım.
Bu arada bugün yurtta nöbetçiyim. İftara Fatma Hanım ne yaptıysa onu yiyeceğiz :) Dün evde kabak vardı. Orhan çok bozulmasın diye içine kıymada kattım ve domatesli soğanlı bir tencere yemeği yaptım. Şüheda pirinç pilavı pişirdi. ilk günden kalan çorbamız vardı iftar menümüzde.
Nasip olursa düzenli yazmaya devam edeceğim. Bakalım beni nerelere götürecek bu motivasyon.
Selametle...
5 yorum:
Biz eskiden diye başlayan hikayeler ne güzel değil mi ❓ bayılıyorum anılarımı anlatmaya. Oruç tutunca satma muhabbetini hatırlıyorum bende.. ne güzel anlattın Allah kabul etsin inşallah 💜
Gözlerimde o küçük zeynebin heyecanı ile okudum resmen. Ne güzel yazmışsın
Senin motivasyonun biraz da bana bulaşır da inşallah ben de bir iki yazı çiziktiriveririm. :) Hayırlı, bereketli ramazanlar zeynepcim, anılarını ve yazılarını okumak çok keyifli.
Oruç satma olayını ilk defa duydum ben birde nette bakayım bu konuya. Hyırlı ramazanlar..
aside tatlısı nası bişeyki :) aferin sana minik oruççuu :)
Yorum Gönder