Selamlar
Sivas günlerine Tokat'tan çekilen bir kara ile başlamak da yazının esprisi olsun artık :) Diğer postta günübirlik Tokat'a gidip geldiğimizi söylemiştim. Tokat küçük ama şirin bir şehir. Pek çok güzelliği barındırıyor içinde. Hem tabiatı güzel hem de tarihi dokusu var. Ben ruhu olan yerlerde yaşamayı seviyorum.
Gelmişken küçük bir Taşhan turu yapalım dedik. Tokat'ın yazmaları meşhur biliyorsunuz. El baskısı yazmalardan almıştım. Bu defa günlük kullanım için bir kaç tane aldım. Sofra örtüsü de Tokat'da çok meşhur. Var ben de ama fazlası göz çıkarmaz diye düşündüm. Koca kişisi sessizce alışverişime eşlik etti. Bir kahveyi hak etmişti :) Kahveden sonra evli evine, köylü köyüne dedik, düştük yollara :)
Eşimin mezun olduğu lise tarihi bir binaydı. Giden valimiz zamanında turizme kazandırıldı. Bina, Sultan Abdülhamid zamanında yapılmış. özellikle anne babasını kaybetmiş, öksüz, yetim küçük çocukların meslek öğrenmesini aynı zamanda eğitim almasını sağlayan bir kurum olarak düşünülmüş.
Ben eski okul binalarını gezdiğimde hep aynı soru gelir zihnime. Günümüzde okul binalarımızın estetik hazdan uzak, çağın mimari anlayışına uygun kutu formatında dizayn edilmesi öğrencinin derslere karşı ilgisinin, okulu korumaya ve temiz tutmaya karşı dikkatinin azalmasında etkili mi acaba.
Benim bu soruya cevabım çoğu kere; Evettt.
Sorarım hepinize böyle güzel bir binada okusanız. bahçeye çöp atabilir misiniz. Şimdi çalıştığım okulun bahçesi de çok güzel. Okulun kurucu müdürü sağ olsun karaduttan, ıhlamura kadar pek çok ağaç dikmiş. o ağaçlarımız büyümüş. Bahçemiz çok güzel ve çocuklar bahçeye çöp atmıyor.
Evimin önünde bir okul var. Kocaman bir bahçesi vardı. Fakat yıllarca bomboş bekledi. Şimdi de yer yok gibi yanına bir okul daha diktiler. İki okulun da bahçesi küçülmüş oldu. Çok zevksiz binalar. :(
Eski okul binalarını gezmek o nedenle bana hem keyif veriyor hem acı.
Bina, okul olarak başlamış ama belli bir zaman sonra kadın mahkumlar için cezaevi olarak da kullanılmış. O günlerin anısına düzenlenmiş bir kaç oda var.
Hapishane gezmek, insanın ruhunu yoruyor. Yıllar önce İshak Paşa Sarayının zindanlarına inmiştik. Buz gibi kasvetli bir ortamdı. Bence duygular yaşanılan mekana sirayet ediyor. Bazı evlere gidince hiç sebepsin için açılıyor. Bazı evler de ise ruhun sıkılıyor. Duyguların mekanın enerjisini etkiliyor. Müze olarak kullanılan cezaevlerini gezenler kesin hissetmiştir ortamın kasvetini.
Müzede Sivas'a has unsurlarda sergilenmiş.
Bu çoraplardan babaannem örerdi. Ben yünün ip haline getirilme sürecini ev ortamında gözleme şansına sahip çocuklardanım. Annem ve babaannem yünü alır, bir temiz yıkarlardı. Tokaç denilen kalın bir sopa ile döve döve, köpürte köpürte yıkarlardı. Yanlış anlaşılmasın bu köpürme deterjan etkisiyle değildi. Yün eğer kirliyse, o tokaç denilen sopayla dövdükçe köpürür ve temizlenir. Sabaha kadar suyu süzülen ıslak yünler, günün ilk ışıkları ile bahçeye serilir. İnce ağaç dallarından yapılan yün çubukları ile çırpılır. Yün temiz yıkanmışsa, çırpıldıkça tel tel açılır. Açılmayanlar elde didiklenir. Kuruyan yün, yün taraklarından geçirilir ve iyice inceltilir. Taranmış yün, iğ denilen aletle eğrilerek ip haline getirilir. Sonra babaannem bağdaş kurup o ipleri kelep haline getirirdi.
Biz şehirde oturduğumuz için kök boyalar dükkandan alınırdı. Köylerde bitkilerden kendileri de yapmış zamanında onu hatırlamıyorum tabi. Kazanlar kurulup, ipler boyanır. Kuruyan ipler yeniden sarılır ve çorap, kilim ya da halı dokunurdu. Bizim evde halı ya da kilim tezgahı yoktu ama dayımlara gittiğimde tezgahın başına acemice geçtiğim zamanlarda oldu. Şehirli bebenin gönlü olsun kabilinden yengemler bir iki ilmek atmama izin verirlerdi. :)
Rahmetli halamın bu yastıklardan dokuduğunu hatırlıyorum.
Bu da bir dokuma tezgahı ama dayımlardaki tezgah duvara yaslanan büyük halı tezgahıydı. Böyle değildi.
Vel-hasılı kelam, eşim eski okulunun tarihine, ben Sivas'ın tarihine kısa bir bakış attık. Yazık ki bizim çocuğumuz bizim günlük rutinimizi müzede seyreder hale geldi. Sonuçta 50 yaşındayız, çok yaşlı sayılmayız. Ya bizim gençliğimiz bir kırılma noktasına denk geldi ya da zaman çok hızlı akıyor. Hayırlısı artık.
Bu arada annem hastanede yatıyor iki gündür. Duanıza talibiz.
Selametle....