"İlk kez bir
bayramı ülkece evde ve yalnız kutluyoruz. Bu durum size ne hissettirdi?
Eski
bayramlarınız nasıldı? En güzel bayram anınız nedir? Bizimle paylaşmak ister
misiniz?''
Selamlar
Ağaç ev
sohbetleri, kemale erişti. Baksanıza en kâmil yaş olan kırkına gelmiş. 😊
Mevzuu
bayram. Bayramlarla ilgili birbirinden farklı milyon tane anım var sanırım. Ama
hiç bu kadar, ilginç ve yalnızı olmamıştı. Allah’tan eşimin nöbeti yoktu. En azından
çekirdek ailemle geçirmeyi başardık.Ama
bayram, bayramdı yani. Sonuçta bir hediye. Coşkusuna sevincine gölge düşürmek
bize yakışmazdı. Bayram ritüellerinin hepsini yerine getirdik. Sabah erken
kalktık. Bayram namazı yoktu ama tekbirleri dinleyip, kuşluk namazını kıldık. Babamızın
elini öpüp bayramlaştık. Bayram kahvaltısı
özeldir bizde her zaman. Giyinip kuşanıp kahvaltı masasında buluştuk. Yine bizim
meşhurlarımızdan kahvelerimiz içildi. Hatta TRT de hazırlanan müzik
programındaki şarkılara eşlik edip, “papatya gibisin, beyaz ve ince” şarkısı
ile dans bile ettik. Hahahaha. Yani bayram coşkusunu lokal olsa da yaşadık. Babamızın
nöbeti olsaydı asıl o zaman çok buruk olurdu. Hayatta şükredecek çok şey var.
Eski bayramlar
mı? Dedim ya bende birbirinden farklı milyon tane anı var. Babam yurtdışında
çalışırdı rahmetli. O yüzden bazı bayramlar bizimle olamazdı. Benim babam ,öksüz
ve yetim bir adamdı. Yani babaannem ben çocukken vefat etti. Dedem, babam çocukken vefat etmiş, maalesef. O yüzden, ben dedem derken sadece, annemin
babasını hatırlarım. Babamın Türkiye’de olmadığı zamanlarda bizde dedemlere
giderdik. Arefe gününden.
Annemin ailesi çok kalabalık, 4 kız 4 erkek kardeşi
var annemin. Eski geleneksel ailelerden. Her birinin ayrı evi ve işi olsa bile
ortak işleri ve ortak evleri vardır. Dedemin evi o yüzden ortak evdir. Her bayram,
dayılarımın hepsi, teyzelerimden müsait olanlar, eşleri ve çocukları ile
dedemin evine gelirdi. Bazı bayram sabahlarına, çoluk çocuk 30 kişi ile
uyanırdık 😊
Bayram,
arefe gününden başlardı, biz çocuklara. Yaşı müsait olan hatta bazen küçükler, arefe günü mutlaka oruçlu olurduk. Dedem hepimize horoz şekeri alırdı. Yazsa
evin önündeki harmana kocaman bir sofra serilirdi. Kışsa erkekler, kadınlar ve
çocuklara olmak üzere üç sofra serilirdi. Çünkü o kadar kalabalık ev içinde
aynı sofrada kargaşa olmadan zor idare edilir. İftardan sonra dedem bizim horoz
şekerlerimizi verirdi. Biz şekeri ilk bitiren olmamak için, kırmadan yavaş
yavaş yemek için, birbirimizle yarışırdık. Dayanamayıp şekeri ısıranla, ya da
horozun kafasını kıranlarla dalga geçerdik. Hahaha.
Tabi o
kalabalıkta herkese özel yatak diye bir lüks yoktu. İki tane yer yatağını dikey
değil,yatay şekilde odaya sererdi, büyükler. İki, ya da üç yorgan kişi
sayısına göre. Biz kuzenlerle beraber, yatardık. Hatta bir anımız var. Kocaman kadınlar
olduk, bir araya gelince hala hatırlar güleriz. Ben kardeşim ve dayımın iki
kızı, beraber yatıyoruz. Kardeşim, akranı olan dayı kızına, kanı kaynadı
sanırım, yanağını sıkıp, “ver bir makas” dedi. Yazık onun da uykusu geldi sanırım
“gece gece makası ne yapacaksın, yat uyu demez mi” artık kimse yatamadı tabi
gülmekten. Diğer odalardan. “Yeter susun, uyuyacağız şurada” azarını
işittiğimizde bile, sessizce kıskıs gülmeye devam ettik. Dördümüz bir araya
gelince, hala hatırlayıp, gülüyoruz.
Bayram sabahları,
büyük bir olay tabi. Sabah erkenden, “koğuş kalk” çekilir😊 Büyük küçük,
yürüyebilen tüm erkekler bayram namazına giderdi. Çok kalabalıksa, evde iş
çoksa, biz kızlar gitmezdik. Ama bazı bayramlar daha sakin olurdu. O zaman
bizde giderdik. Dedem imam değildi. Ama dini bilgisi çoktu. Köyünde etkili
büyüklerinden, genelde köye genç bir imam atanmışsa, dedem onunla ilgilenir,
sahip çıkardı. O yüzden, imamlar hürmeten bayram namazını dedemden kıldırmasını
rica ederdi. Ben kalabalık olmayı severdim, tüm kuzenlerle beraber olmayı. Ama dedemin
arkasında namaz kılmayı da severdim. Yani bazen biri bazen diğeri olurdu. İkisi
de çok güzeldi.
Dedemin evinde,
işleyen bir çark vardı. Sen ilk kez bile girsen ortama, fark etmeden çarkın
dişlisi haline gelirdin. Kendiliğinden ve şamatasız bir iş bölümü yapılırdı. Anneler mutfağa kahvaltı hazırlamaya girerdi. Küçük çocuklar, zaten bayramlık giyme telaşındaydı. Daha büyükler, bir anne ya da abla refakatinde yatakları toplardık.
Sonra sofranın hazırlanmasına yardım eder, hazırlanırdık. İş çoktu ama yapacak
insanda çoktu. O yüzden, hep bir elden “kuş gibi” anneannemin tabiriyle,
hazırlanırdık. Dedem gelince,
bayramlaşma başlardı. Ama çabuk bitmezdi, hahaha.
Bayram harçlıkları, hediyeler
verilirdi ama şu an hiçbirini hatırlamıyorum. O zamanlar önemliydi ama şimdi tek hatırladığım ve özlediğim, büyük bir ailenin parçası olmak. Orada hissettiğim,
güven duygusu, koşulsuz kabul görme hali. Günümüzde yetişkinleri geçelim,
çocukların çoğunun bile böyle bir konforu maalesef yok. O yüzden çok şanslı
hissediyorum kendimi.
Sonra hep
beraber kahvaltı edilir. Sofranın yazlık kışlık modundan bahsettim az önce. Sofra
kalkınca, yine kendiliğinden oluşan bir iş bölümü yapılırdı. Kahvaltıdan sonra, büyüklere kahve yapılırdı. O mecliste, kahve içemedim. O kadar büyüyemedim
çünkü. Ama özellikle lise ve üniversiteye gittiğim dönemlerde, mutfak bize
kalırdı, işler bitince kuzenlerle kahve keyfi yapardık, yani alternatif, kahve
keyfimiz vardı bizim de.
Sonrasında,
çiftler çocuklarını da alır, bayram ziyaretlerine giderdi. Her bayram, ailelerden biri dedemin yanında kalırdı. Dedem büyük olunca, geleni gideni çok
olurdu. O yüzden bir ya da iki aile kalır, diğerleri bayram gezmesine giderdi. Kendi
içinde bir döngü olduğu için, kimse haksızlığa uğradığını düşünmezdi. Dediğim,
gibi anneannem varken, o evde işleyen bir çark vardı sanki. Herkes kendiliğinden,
o çarkın dişlisi oluyordu. Anneannemin, öyle sen şunu yap, sen bunu dediğini de
çok duymazdım, nadiren. Ama hiç kargaşa çıkmazdı. Aklım yetmeye başlayınca, bu kadar
insan nasıl böyle organize oluyor, nasıl hengame çıkmıyor diye şaşırdım. Kerameti
evden zannederdim. Meğer keramet anneannemdeymiş. O vefat ettikten sonraki, ilk
bayramda çok acı bir şekilde anladık. Allah’tan ilk şaşkınlığın ardından,
büyükler çabuk toparladı. Düzen yeniden kuruldu ama o ilk bayram sabahı,
herkesin sudan çıkmış balık gibi kalakaldıklarını gün gibi hatırlıyorum.
Kadının
anne olunca, içinden bir güç çıktığını, kendimde tecrübe ettim. Hele de
yönetmen gereken, büyük bir ailen varsa, o güç sana sadece, sözel iletişim gücü
değil, hâl dili gücüde veriyor sanırım. Anneannem, kurduğu sistemin saat gibi
işlediğini görüp, memnun olmuş mudur acaba.
Babamın bizimle
olduğu bayramlarda, şartlar uygunsa, yine dedemin evine gidilirdi. Anneannemin vefatından sonra, daha çok kendi evimizde bayram eder olduk. Benim erkek kardeşim yok. Babam bayram namazına bizimle gitmeyi
severdi. Ama genelde ben eşlik ederdim. Kardeşim çok ilgilenmezdi. Bayram namazından
sonra, yine giyinip, kuşanıp, aile içinde bayramlaşılır, yine kahvaltı
sofrasına özenilirdi. Kendi ailemle kutladığım bayramlardan en net
hatırladığım, kahvaltıda radyodan çalan türkülerdi. Babamın sesi çok güzeldi. Neşeli
türkülere eşlik ederdik, hep beraber. Bazen annem sofrayı kaldırırken, biz babamla
halay çekerdik, annem gülerek, “deli bunlar” derdi. 😊
Dedemin evi
kadar olmasın, bize de çok misafir gelirdi. Babam büyük kardeş, büyük kuzen çünkü. Günün neşeli
sabah saatlerinden sonra, özellikle gençlik dönemlerimde, bolca sofra kurup,
kaldırdığımı hatırlıyorum. Çünkü Sivas’ta bir adet vardır. Özellikle yakın
akraba ise ziyarete gelen, mutlaka sofra hazırlanır. Menüler hemen hemen
aynıdır. Yaprak sarması, yayla çorbası, sulu köfte, ev baklavası, sütlaç,
hoşaf, mevsim sebzelerinden hazırlanmış, bir yemek. Üç aşağı beş yukarı tüm
evlerde bu tür bir hazırlık yapılır. O sofra mutlaka kurulur. Aç ya da tok
olman önemli değil, ikramlardan yemen beklenir. Yemezsen çok ayıp olur.
Çocukken
her bayramda midem çok fena olurdu. “Bayram beyi” diye bir tabir vardı. Bayramda
mideyi bozanlara denirdi. Dalga geçmek için. Çocukken şaşırırdım, bu insanların midesi nasıl dayanıklı, benim midem niye hemen bozuluyor diye. Meğer büyükler
çözmüş mevzuyu, her sofradan mutlaka yerler ama çok az. Hele annem her
seferinde kızım, “yavaş ye" diye uyarırdı. Çocuksun tabi, ayarını
bilemiyorsun. Sonuç hüsran. Biraz büyüyünce mevzuyu bizde çözdük, bayram beyi
olmaktan kurtulduk hahaha.
Ya kendimi
kaptırmışım, kimsede dur dememiş. Ne kadar yazmışım, daha anı çok ama utandım
vallaha. Susayım artık. Bu kadar yazıyı okumazsanız anlarım, kırılmam,
okursanız çok teşekkür ederim. Hadi selametle.