Pages

30 Eki 2019

joker filmi ve düşündürdükleri

Selamlar
“29 Ekim bayramdır, tatil değildir” mottosuna muhalefet eder gibi mesai şartlarım bana kocaman bir tatil verdi. Geçen hafta cumadan başlayan ara, yarın bitecek.  Ve şükürler olsun yine az zamanda çok şey yapmayı başardım 😊




Geçen hafta cuma günü, eltimler bizi ziyarete geldi. Biri bebek iki küçük çocukları var. Bize epeyce değişiklik oldu. Unutmuşuz küçük çocuklu zamanlarımızı. Çok keyifliydi. Pazartesi günü onlarla Sivas’a döndüm bende. Annemi özlemiştim. Benim çarşamba günüde dersim yok. Öyle olunca iki gün vakit geçirme şansını değerlendireyim istedim. 


Joker’e gitmeyi aslında daha önce planlamıştım ama bu ara benim dişlerden biri maalesef ciddi sorunlar çıkardı ve süreçte ve maalesef kaybettim dişi. O yüzden zaman ayıramadım. Kısmet Sivas’ta kardeşcan’la seyretmekmiş.



Film baştan sona ibret aslında.  Birkaç blogda sosyolojik ve psikolojik açıdan analizi yapılmış okudum. Yazılanların çoğuna katılıyorum. Ama benim zihnimde başka pencereler açtı.

İnsan sadece bu dünyalıymış gibi yaşadığında sonuç olarak çok mutsuz oluyor. Sadece kendisi mutsuz olmakla kalmıyor, çevresindekileri de mutsuz edebiliyor.  İnsan aslında bu dünyadan daha fazlası. Hem bedenen hem ruhen, bu dünyadan fazlası için kurgulanmış. İşte bu daha fazlası olan kalıbın önüne sadece dünyalık zevkler ve ikballer konulursa insana dar gelen kısır gelen bu yaşam tükenmişlik hissini de beraberinde getiriyor.  Hani güzel bir söz var “insan zihni değirmen taşı gibidir, arasına bir şey koymazsan kendi kendini öğütür” diye. İşte değirmen taşlarının arasındaki sadece dünyalık zevkler ve ikballer ise, o da insana yetmiyor. Bir noktadan sonra kendi kendini öğütmeye başlıyor.

Gotham şehrinin insanları işte bu girdaba girmiş gibi. Sadece maddi bir çöküş değil, manevi bir çöküş de yaşıyorlar.  Örneğin İnsanların önüne yüksek idealler konulabilse, hiç kimse kendi halinde işini yapan bir palyaçonun elinden reklam tabelasını kapıp kaçmaz, sırf şaka olsun diye. Kendileri daha kalabalık, karşılarındaki zayıf bir insan diye ona saldırmaz. Gotham’daki çöküş o kadar ciddi boyutlardaki, Arthur’un aslında çok hasta olduğunu, en anlaması gereken insan, ara ara konuştuğu sosyal hizmetler görevlisi psikolog kadın bile durumun vehametini kavrayamıyor. Çünkü işini kerhen yapıyor. Toplumun içine düştüğü kokuşmuşluğun o da etkisinde. Arthur’un “beni dinlemiyorsun” isyanı çok yerindeydi. 

Filmden karelerle çok daha fazla yazacak şey var zihnimde dönen ama onları da seyredeceklerin algısına bırakayım. Asıl soruna odaklanayım istiyorum.

Gotham halkına kızdım, sonra dönüp kendimize baktım. Ben lisede çalışan bir öğretmenim. Yani gençlerle sürekli irtibattayım. Özellikle son sınıflarda gençlerin soruları genelde, “hocam bu bölümden iş bulabilir miyim?  Şu bölüm popüler mi.” Kimsenin aklına, “bu bölüm benim merak ettiğim öğrenmek istediğim bir bölüm mü” sorusu gelmiyor. “Çok para kazanılan, işsiz kalınmayacak, kişiyi popüler edebilecek alanlardan birini okumak” hedef bu. Garibim öyle mutlu olacağını sanıyor. Anne babası, bazen biz öğretmenleri ona kendini tanıma şansı hiç vermediğimizden, kabul görmek için sarılıyor bu yapay hedeflere.

Bahsi geçen alanlara ulaşanları da ulaşamayanları da bekleyen sorunlar toplumların temel çıkmazı gibi. Her iki tarafta potansiyel mutsuzlar üretiyor. Sonra gelsin depresyonlar, tükenmişlik sendromları.  Sosyal medya üzerinden oynanan sahte mutluluk oyunları. 
İnsan asıl kaynaktan uzaklaştıkça, öyle bir boşluğa düşüyor ki, aslında kendisinin de oynadığı mutluluk oyununu, oynayan başka birini görünce onu gerçek zannediyor.  Bu defa benden başka herkes çok mutlu, çok zengin, çok huzurlu diye düşünüp, girdiği girdabın dibine doğru iyice çekiliyor.

Dünyadan daha fazlası olan insana, iman bir rehber. doğru anlaşılan bir dini inanç, insanın mutluluğun anahtarı gibi. “Huzur İslam’da” sloganı sadece kuru bir ifade değil işin esası. “Aranızda selamı yayınız” diyen, “Müslüman, Müslümanın kardeşidir” diyen efendimiz, bu sorunlara çözüm üretmemiş mi sizce de…

selametle.....

4 yorum:

Derya dedi ki...

Bizde düşünüyorduk gitsek mi diye, yaş sınırı beraber sinema yaptırmayınca bazen planlar yatıyor, küçük çocuklar bir zaman sonra sanki hiç o deneyimi yaşamamışız gibi hissettiriyor. Özlüyor insan :)

mavilale dedi ki...

çocuk küçükken anne babasıyla aynı şehirde yaşayan insanları hep çok kıskanmışımdır. malesef benimde böyle bir şansım hiç olmadı. Allah canınıza sağlık versin oğlunla kol kola dilediğin filme gideceğiniz günleriniz olsun sevgiler

ezgi dedi ki...

Ne güzel bir pencereden bakmışsın, bir de senin gözünle gördüm filmi, o yönden bakmamıştım hiç..
Ah lise öğrencileri, keşke popülerliğin hiç bir şey olmadığını, hatta bir gerçekten koparan bir tuzak olduğunu anlayabilseler.

Ama ümit hala var, belki senin gibi öğretmenler sayesinde başka bir yol çizenler çıkar kendine..

mavilale dedi ki...

teşekkür ederim canım. umarım iltifatına layık bir öğretmen olabilirim.
bir Çin atasözü der ki "gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse" :) sevgiler