Selamlar
Ramazanın son günleri okulun ara tatiline denk geldi. Yoğunluk beni üretken yapıyor bunu anladım. Rahat günlerde yayarak yaşamayı, kaygısız olmayı seçiyorum son zamanlarda. O nedenle canım ne isterse onu yaptın. Vanilya Hanım bile buna şaşırdı. :))
Kadir Gecesi, özel bir zaman. Aslında camiye gitmeyi çok istiyordum ama mide ağrılarım had safhaya çıkınca gidemedim. Cemaat ile yapılan duaya ekrandan olsun katılalım istedim. Ortamdaki uhrevi havayı sezinleyip, edeple duaya katılan kuzuma bakın siz. Sevginin en masum hali bunlar. 💗
Tatil öncesinde yazılılarımızı yapmıştık. Tatilin ilk günleri ne kadar saldım, keyfime baktım desem de yazılılarımı okuduktan sonra salabildim. Bu çiçekli hırka motiflerimiz son etkinliğin ürünleri hala elimde bir sonuca varmış değil.
Kadir gecesine denk gelen minnoş hediye paketim. O kadar mutlu oldum ki. Hasibe grupta kuş deseni işlediğini söylediğinde ne zamandır hiç çarpı işi yapmadığımı fark etmiştim. Keşke bende yapsam derken Hasibe'nin kuşu lavanta kesesi olup benim eve kondu :))
Kaan Murat Yanık'tan, Dünyasızlar okuyup sevmiştim kalemini. O kitabı da Hasibe göndermişti. Fotoğraftaki son kitabı. Yine Hasibe'nin hediyesi oldu. Henüz okuyamadım. Bu yaz nasipse kendime sıkı bir okuma planı yapacağım.
İpler Haruni şal için. Hasibe çok sevdi o şalı. :))
838 sayfalık cesametiyle hayatıma girdi. Üstüne iki kitap daha okudum. Malum kalıp büyük. Çantada taşımak, gittiğin yere götürmek kolay olmadı.
Peki ne anladın bu okumadan derseniz; elbette nüanslar var fakat kapalı toplumlar sıradan insanın cehennemi. Orada ben olmaya çalışmak, kendi hayatını tercihlerine göre yaşamak, çoğu kere öz saygını bile yitirmene neden oluyor. Kendi olma çaban en yakınların tarafından acımasızca eleştiriliyor. Sonuçta ufacık bir insansın. Koca dünya seni "kötüsün, hatalısın" diye damgalamaya başladığında, "tecrübelerinden öğreniyorum, oh ne ala" demek pek mümkün olmayabiliyor.
4 kız kardeş. İkisi evli, ikisi bekar. Elbette ki dört farklı tutum, dört farklı dünya..
2. Dünya Savaşının etkileri... Geleneksel Japon alışkanlıkları ile batılı yaşam biçimi arasında arafta kalan bir aile ve kuşak farkından dolayı yaşanan gerilimler...
Evet, okuduğum Japonya'ydı ama geçiş dönemlerinde her toplumda görülecek hikayelerdi.
Tavsiye eder miyim kısmına gelince, benim için farklı ve güzel bir tecrübe oldu. Çok detaylı bir günlük tadında. Japonlar, o dönemde çok fazla detaya boğulan ağırkanlı insanlar, anladığım kadarıyla. Japonya'ya ilginiz varsa size netten araştıracağınız bir dolu veri sunuyor.
Biz de 4 kız kardeş olunca, biraz da bize benzettim sanırım.🥰
Ablalardan hangisiyim acaba diye sorguladım.
Kardeşler açısından bakınca sorgulama daha büyük. Yukiko gib bilinen kuralların dışına çıkmadan, neredeyse hiç yaşamadan, bana sunulan konforlu hayatı mı tercih ederdim. Yoksa Taeko gibi düşe kalka, itile kakıla, belki de külliyen hatalarla dolu olacak ama son tahlilde benim tercihlerim olacak bir hayatı yaşamaya cesaret edebilir miydim acaba.
Daha doğrusu, edebildim mi 🙄 Bunlar ne zor sorular....
Bizim grubun gençleri ara ara eser coşar, aşka gelir ve macera başlar. Önce telefona bir mesaj gelir, "siparişiniz gün içinde teslim edilecektir" diye. Estağfurullah, ben bir şey sipariş etmedim ki, hayrolsun dersin. Sonra jeton düşer. Bu defa faili aramaya başlarsın. Fail başta kendini ele vermez ama bizim hafiye kızların elimden kurtulamaz 😄😄😄
Bu eylemin faili sevgili Gonca...
Bize Balzac okutmaya karar vermiş. Elbette okuduk biz de.
78 sayfalık bir kurguda bu kadar şey anlatmak büyük marifet.
Şımarıklık, önyargı, kendini beğenmişlik insanın başına çorap örer. Çok hesap kitap yaparsan, önceliklerini iyi belirlemezsen sonuç koca bir hüsran oluyor, dedi ve bitti kitap.
Çok teşekkür ederim Gonca ❤️
Bekir Develi'nin alışık olduğumuz sıcak, samimi ve öğretici üslubu ile yazılmış, bir çırpıda okunan çok keyifli bir kitap. Bana uzun süredir dinlemediğim Göksel Baktagir'in eserlerini hatırlattığı için ayrıca çok mutlu oldum okumaktan. :)
Son zamanlarda Sivas'a her gittiğimde beni en heyecanlandıran şey bu camii inşaatı. Çok merkezi bir yerde birazda Ayasofya Camii'ne benzettiğim için heyecanla bitmesini beklediğim bir eser. İnşallah bittiğini de sizinle paylaşmanın keyfini yaşayabilirim.
Sivas, benim için önemli bir yer. Oraya gitmeyi seviyorum. Aile bağlarım köklerim orada. Biz eşimin görevinden dolayı memlekette çalışamadık. Eşim şu anda emekli. Aslında tayin isteyip gidebiliriz fakat 23 yaşından itibaren gurbette yalnız yaşamanın getirdiği bir dolu alışkanlık var. Bayram ya da tatil gibi özel anlarda Sivas'ta olmak keyifli oluyor. Aynı keyfi rutin hayat devam ederken alabilir miyim bilmiyorum. Akrabalarla aynı şehirde yaşamadan bir ömür geçirmişken onları hayatıma yeniden alabilir miyim. Buna hazır mıyım. hiç bilmiyorum. İşin kötüsü hiç zannetmiyorum. Şimdi iyi bir okulda çalışma hayatım devam ediyor. Fakat Allah ömür verdiyse maksimum 4 yıl sonra emekli olacağım. O zaman Sivas'a gitmek yeniden gündemim olur diye korkuyorum açıkcası. Kendimi yeni bir düzene hazır hissetmiyorum. Bir yandan da annem, eşimin anne babası, yaşlı insanlar. Onlara daha çok hizmet edip, dualarını alma şansımız olur diye düşünüyorum. Çok zor bir karar olacak sanki. Hayırlı olana karar vermek nasip olsun.
Okulsuz zamanlar anne ve teyze olduğunu hatırlama zamanları gibi. Tek kız yeğenim için, harçlık kesesi örmek, örgücü teyze olmanın gereğidir efendim. :)
Bu hırkalara çıktığı zamandan beri bayılıyordum. Genç kızlar giyiyordu böyle hırkalar ama benim evdeki genç kız biraz klasikçidir. :) O nedenle kızıma örmeyi hiç düşünmedim. Bu minnoş da henüz küçüktü o nedenle örememiştim.
Hem bayram önü, hem Hiranur'un bu hırkayı taşıyabileceği yaşı gelmiş... Şartlar çok müsait olunca ben de çiçekli hırka örenler kervanına katıldım.
Belki modası geçmiş bir çalışma ama benim içimde kalmadı. :)) Hiranur bayıldı. Teyzecim çok teşekkür ederim diye kaç kere sarıldı sayamadım bile. Normalde çok temas seven bir çocuk değildir. Sanırım hırka tam renkli ruhuna göreydi. :))
Evde yalnız kalıp, psikolojisi bozulmasın diye her seferinde bizimle Sivas'a götürüyoruz ama bu minnoş yolculukları hiç sevmiyor. Bayram kalabalığından hiç hoşlanmıyor. Bayramın depresifi ve gergini Vanilya Hanım oluyor malesef.
Anılardan sonra güncelden de bilgi vereyim istedim. Fatma Barbarosoğlu ile hoş bir tevafuk ile tanıştık. Nasipse bu perşembe öğrencilerimle online bir buluşma yapacağız. İçimdeki Sazlar Başka Söz Başka, kitabını okuduk gençlerle. Heyecanlı bir süreç. Dua edin çok güzel geçsin. Çiçekli hırkayı yapıp yapıp söküyorum sanırım yine sökeceğim. Umarım işin içinden çıkabilirim.
Son olarak can sıkıcı bir durumdan söz etmem gerekiyor malesef. Dün çok sevdiğim bir arkadaşım bu mecralarda yayınlanan bir içeriği gönderdi bana. Gözlerime inanamadım. Malum seçim yaklaşıyor. Demokrasinin güzelliği olarak farklı adaylar ve partiler bir yarışa girdi. Seçmen sıfatıyla her birimizin de bir fikri düşüncesi var elbette doğal olarak. Fakat okumuş yazmış. en azından bu mecraları kullanacak kadar dünyayla iletişim anlamında bağı olan birin açtığı sayfada, karşı cephe diye konumlandırdığı insanlara nefret suçuna varacak söylemlerde bulunduğunu görmenin dehşetini yaşıyorum.
50 yaşında, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan bir birey olarak ben de bir seçmenim. Arkadaşın tahkir ettiği Ak Partiye ve Recep Tayyip Erdoğan'a oy vereceğim, 14 Mayıs'a yetişecek ömrüm varsa. Ama paraya secde etmem. Bana görgüsüz demek onun haddine değil. Değil kendi insanımdan, dünyada hiçbir insan grubuna karşı böyle gözü dönmüş bir şeklide nefretim yok.
Tüm gençliğim devlet eliyle zorbalığa uğrayarak geçti. Başörtülü bir hanım olarak, eğitim almam çalışmam dünyanın en zor şeyiydi. Benim bu yaşadığım vicdan sahibi herkes için zulümdür. Bu zulmü alkışlayan birileri vardı bu toplumda. Bu ülkenin siyasi hayatında o dönemdeki zulmü alkışlayanlar var fiili olarak. Buna rağmen ne bu gruplara ne de bu grupları destekleyen insanlara, arkadaşın yaptığı gibi kategorize ederek, "böyleler, şöyleler" diyemem.
Bu arkadaşın tutumunun seçimle falan ilgisi yok bence. İçi o kadar büyük bir öfkeyle dolu ki seçimi de o öfkeye maske yapmış. Zavallılık bazen saldırganlığa neden olabiliyor. Arkadaşta gördüğümüz gibi.
Bu çıkışı yapmak istemezdim ama okuduklarımdan sonra susmak karakterime çok ters geldi. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" Bu düstur nedeniyle susamadım. Ülkemiz için en hayırlısı ne ise onu diliyorum. O arkadaş için de...
Selametle..