Selamlar
Bir önceki postu okurken, tüylerim diken diken oldu. O gecenin kabusundan buraya kaçmışım. Aklıma ne geldiyse plansız programsız, belli ki hiç düşünmeden yazmışım. Cümlelerim fotoğraf makinası gibi sadece gördüklerimi yazmışım. Hiç duygu yok ifadelerimde.
Ne hissettiğime daha yeni yeni odaklanabiliyorum çünkü. O an yaşadığımız ve hissettiğimiz tek şey büyük bir korku ve panik haliydi. 😢Yaşananın ne kadar büyük bir yıkım olduğunu bile henüz anlamamıştık. Maraş'ı ve Antep'i biliyorduk sadece. Bir de arabanın içinde oturup, yuva bildiğimiz yerin, korkunç karanlığını ve terk edilmişliğini seyrediyorduk.
Gece kızımın sesiyle uyandım. Onun odasındaki perdenin boncukları kitaplığın demirine çarpmaya başlayınca çocuk uyanmış tabi. "Anne deprem oluyor diye seslendi" Tatbikatlar bende işe yaramış. Başta çok sakindim İndim yataktan ve "çök kapan" taktiğini uyguladım. Fakat, çok şiddetli bir şekilde sallanmaya devam ediyorduk. Uzayan her saniye ben de paniğin seviyesini yükseltti. "Bitmiyor, bitmiyor" diye çığlık attığımı hatırlıyorum. Eşim ayakta, bir bana bir kızıma doğru koşmaya çalışıyor... "Sakin ol Zeynep" diye sesleniyordu. Ama sallantı durmadığı için ben hiç bir şekilde sakinleştiremedim kendimi.
Bana bir ömür gibi gelen süreden sonra durdu. O an şok halinde ayağa fırladım. Kızım Vanilya Hanım'a koştu. Çıkalım diye konuşurken yeniden başladı sarsıntı. Bu artçı diyor aklım ama az önce yükselen nabzım ve panik halim aklıma isyan halinde dolapların arasında oturdum. İlk baştaki o "çök kapan" manevraları falan hak getire... Yüksek sesle salavat çekip, dua ettiğimi hatırlıyorum. Kimseyi duymadım, eşim ve kızım neredeydi hatırlamıyorum bile.
Sarsıntı durunca hızlı bir şekilde evden çıktık. Aman Ya Rabbim dışarısı kıyamet. Herkes aşağıda. Arabalara geçip, uzaklaşmaya çalışıyor. Normal zamanda 5 dk. bile olmayan benzin istasyonuna 45-50 dakikada inemedik. 😢
Bu bölgede olmayıp, yardım neden bu kadar geç gitti diyen insanların yaptığı şey hiç kusura bakmasınlar ama ukalalıktan başka bir şey değil. Hava şartlarının ağırlığı ve tek bir yıkım olmadığı halde o gece Kayseri'de yaşadıklarımdan sonra böyle konuşana içimden "kes sesini" demek geliyor.
Hava aydınlanmaya başladı. saat 7 gibi sakinleştik biraz ve evlerimize geçtik. Kahvaltı hazırladım. Yeni aldığımız arabayla ilgili eşimin sanayide işi vardı. Ustayı aradı. Dükkan açık mı, her şey yolunda mı diye. Usta "gel abi, sorun yok" deyince, eşim çıktı. Biz kızımla haberlere baktık. Yıkımın tahminlerin ötesinde olduğu gerçeğini fark etmeye başladık. Kaygılı ve yorgun oturduk kaldık.
Sömestr tatilinin son günüydü malum 5 Şubat. Vali Bey bize kar tatili verince gece 2.30'a kadar örgü örüp, kendi kendime 48 saatte hırka bitirme rekabetine girmiştim.
Gece 2.30 da bu paylaşımı yapıp uyumuştum.
Bir daha bu kadar emin konuşabilir miyim hayatta bilmiyorum. Yatacağım, kalkacağımdan eminim. Üstüne 48 saatim olduğundan da eminim, Hırka bitireceğim o sürede...
Ne büyük gafletler...
Ben zaten eve girip hırkayı görünce kendimle hesaplaşmaya başlamıştım. Neyine güvenirsin, sen bir aciz kulsun tefekkürüne girmeye başlamıştım ama hayattan almam gereken dersler bitmemiş.
Eşim saat 12'ye doğru eve geldi. Herkes çok korkmuş, çok yorgun tabi. Kızıma, "bir kahve yap da kendimize gelelim" dedi. Çocuğum kahveyi getirdi. İçmeye başladık. Ben son yudumdayım...
Aman Allah'ım, gece biz sarsıntı yaşamamışız. Geceyi mumla aratan şiddette yeniden sallanmaya başladık.
Elimde kahve fincanı, kanepenin dibinde yere attım kendimi. Kızım arkamda. Çocuğum benim ayağıma yapışmış vaziyette. Babamız bizim arkamızda.
Ben yerde emekleyerek ilerliyorum. O an aklıma gelen tek şey; ev belli ki yıkılacak. Ben biraz ilerleyeyim, kanepe devrilince hepimiz altına sığalım. Bize orada bir yaşam alanı oluştursun düşüncesindeyim.
Bir yandan büyük bir korku diğer yandan böyle garip strateji geliştirmeye çalışıyorum. İnsan beyni ne ilginç çalışıyor kriz anında.
Çok şükür yıkılmadı evimiz. Hatta o sarsıntıya rağmen evde hiçbir şey devrilmedi. Fakat evde kalmak ne mümkün. İndik yeniden arabaya.
Birkaç gün önce benim kullandığım arabayı değiştirmiştik. Yeni arabanın lastik ölçüleri eski arabaya uymadı. O nedenle kış lastiklerini takamadık araca. Diğer aracı çok fazla çıkarmıyoruz karlı günlerde diye ona kış lastiği hiç almamıştık zaten. Evde iki araç var ama hiçbirinde kış lastiği yok. Hava sürekli yağıyor. Sivas'a falan gitmeye cesaret edemedik. Oturduk yol üstünde, arabanın içinde.
Çaresizlik ne kadar kötü. Kimseyi darda bırakmasın Rabbim.
Arada aracı ısıtıp, battaniyelere sarılıp oturuyoruz. Vakit geçiyor, Vanilya yanımızda ama hayvanın kumu maması evde. Biz eve girebilecek miyiz o şüpheli. Ne yapalım diye düşünürken, taktik geliştirdik. Üçümüz hızla basamakları çıkacağız (bu arada 8. katta oturuyoruz). 3 dakikada hızlıca bir şeyler alıp çıkacalım diye anlaştık. Zaten korku panik enerjimizi çekmiş. Üstüne benim sol ayağımın aşil tendonu hasarlı. Çıkmak değil ama inmek beni mahvetti.
Evde çok hızlı aklımıza ne geldiyse çantalara doldurduk. Hayvanın mamasını ve kumunu aldık ve ayrıldık evden.
O ayrılış beni çok kötü etkiledi. Tüm odaları gezip, Ayetel Kürsü okudum. "Rabbim yuvam sana emanet" dedim ve çıktım.
Ben hayatımda çok az şeyden bu kadar etkilendim. Tabi ki ölümler, kayıplar yaşadım. Tabi ki üzüldüğüm bir dolu şey oldu ama evimi terk etmek zorunda kalmak, o eve bir daha dönememe korkusu beni mahvetti.
İnsanın güvenli alanının, bizatihi kendisi tehlike olarak algılanmaya başlayınca insan çöküyor. Caddeye çıkıp eve uzaktan bakmak, kendini orada güvende hissetmediğin için terk etmek zorunda kalmak, yıkılacak mı korkusu yaşamak.... Bunu anlatmaya hiçbir lisan yetmez bence. Empat bir insanım. Hatta bu durumun beni yaraladığı çok şey yaşadım. Kısacası empati kurmam çok kolaydır ama ben şimdiye kadar asla anlamamışım. Ne Suriye'den göçmek zorunda kalan insanları ne de daha önce yaşanan afetlerde evini yurdunu terk etmek zorunda kalan insanları. Sadece anladığımı zannetmişim.😢
Naçizane tavsiyem, yerini yurdunu kaybetmiş insanlar hakkında konuşmadan önce susmayı deneyelim. Hiçbir acıya benzemiyor evini terk etmenin acısı. Ben babamı kaybettim, çok genç yaşta çok sevdiğim insanları kaybettim. Fakat o evden çıkmak zorunda kalmanın yarattığı travmanın yanında hiç bir şeymiş. Bu maddi olarak evi kaybetmekle de ilgili değil. İnsanın güvenli alanından çıkmak zorunda kalmasının yarattığı acı başka hiçbir şeye benzemiyormuş.
İlk gece hava iyice soğuyunca okulun pansiyonuna geçtik. İki gece orada kaldık. Çevreden korkan herkes gelmişti. Yemekhane evine giremeyen insanlarla doldu taştı. İkinci gece depremzedeler de gelmeye başladı.
İnsanı ayakta tutan tek şey diğer insana yardımcı olmak. Bu formatta yaratılmışız. Birbirimizle ve mağdur insanlarla ilgilendikçe korkumuz ve paniğimiz yavaş yavaş sakinliğe evrilmeye başladı. Üçüncü günden itibaren evde kalmaya başladık.
Evde kalmaya başladık ama normal düzene geçmek kolay olmadı. Birbirimizden ayrılmak istemedik. Artçılar devam ediyordu. Gündüz her şey geçti derken yakalandığımız ikinci şok, artçılara olağandan fazla tepki vermemize neden oluyordu.
Evdeki ilk gecede oturduğumuz yerde sızdıysak uyuduk yoksa uyku falan hak getire. İkinci gece oturma odasındaki kanepelerde uyumaya çalıştık. Yataklarımıza geçmemiz üçüncü geceyi buldu.
Eve döndüğümüz gün, kahvaltıyı pansiyonda yapmıştık. Akşam yemeğinde evimizdeydik. Yemek masanın etrafında eksiksiz oturmanın ne kadar büyük bir lütuf olduğunu, o masada her bir araya gelmenin, şükredilecek en büyük şey olduğunu anladım. Bildiğimiz ve şükrettiğimiz bir şey normalde ama ilme'l yakin ile hakka'l yakin arasındaki farkı idrak ettiğim zamanlardan geçtim.
Dertlere derman olmak için çalışmak, insanı iyileştiren bir şey. Bu ara var gücümüzle insanlara destek olmaya çalışıyoruz. Maraş, Kayseri'ye yakın. Çok sayıda insan buraya gelmeye başladı. Onları toparlamaya çalışıyoruz.
Malesef ilk gece ulaşamadığımı söylediğim arkadaşımı kaybettik. Sevgili Selma rahmete gitti. Bu takımı onun gibi Maraşlı, dünya güzeli bir genç kıza hediye ettim. Onun ruhu için dua etmesi dileğiyle. 😢
Her şerden bir hayır çıkarmak lazım. Bu şerden bana kalan ise insanımıza dair yeşeren umutlarım.
Öğrencilerimin canla başla yardım faaliyetlerine omuz vermesi çok çok güzeldi. Malatya yolu üzerinde yoldan geçenlere çay çorba ikram etmeye çalışan gençler, gözlerimizi yaşarttı. Bu arada havanın dondurucu soğuk olduğunu hatırlatmadan geçmeyeyim. Bizim okulun pansiyonunda geçici olarak aileler kalıyordu bugüne kadar. Nöbetçi arkadaş; hocam banyo lifi ve ped eksik dedi. Komşulara yazmamla bir saat içinde evin bu malzemelerle dolması bir oldu.
Bir kaç kişiye ihtiyaçlardan bahsettim. Anında 5 bin liraya yakın para toplandı. Acil ihtiyaçları alıp, 3 bin lira nakit parayı yeni bebekleri olan depremzede ailenin hesabına gönderdik.
Etrafta, "bize düşman olanın aklına şaşarım diyerek geziyorum" Sağda sol da olumsuzluk pompalayan, milletini küçümseyen insanlara kulakları tıkayın bence. Gözlerimle gördüm, Kuvayı Milliye ruhu sapasağlam yerinde duruyor, çok şükür.
Siyer okuyanlar bilir, 3 yıl süren tecrit yıllarının sonunda eşini ve amcasını kaybeden peygamberimiz o yıla hüzün yılı adını verir. Hüzün yılında peygamberini cemali ile sevindiren, onu miraca yükselten Allah, bize de bu hüzün yılında saatleri değil, günleri, haftayı molozların arasında bu soğukta geçirip ikinci hayatına dönenen kardeşlerimizin sevincini yaşatıyor.
Meyvenin bile dalda olgunlaşması için güneşin yakıcılığına ihtiyacı var. İnsan da acılarla yoğrulunca kamil insan mertebesine geliyor. Nemrut'un başı bile ağrımamış dünyada. Hatta eskiler işleri hep yolunda gidince endişelenirmiş. Allah bizden umudu kesti mi bizi niye sınamıyor diye. İmtihan günlerindeyiz. Rabbim, hak üzere sabit kalabilmeyi nasip etsin. Malum öğretmenim, doğru ve etkili sözler sarf edebilmeyi diliyorum.
Hepimizin kandili mübarek olsun.
Selametle...