Selamlar
Yine uzun bir ara verdim malesef. Uzman öğretmenlik seminerleri neredeyse bütün vaktimi alıyordu çünkü. Aslında epey vakit var ama ben tatile gitmeden önce bitirmeyi hedeflediğim için seminerlere odaklandım sanırım.
Eşimin ve benim aile büyüklerimiz Sivas'ta olunca bayramları memlekette geçiririz genelde. Birikmiş anılara bayram gezmeleri ile başlayalım dedim.
Kurban bayramında, kurban ibadetini yerine getirdikten sonra memlekete gidiyoruz. O nedenle bayramın ikinci günü öğleden sonra yola çıktık. Hiç bahsettim mi bilmiyorum ama Vanilya Hanım'la yolculuk hiç kolay olmuyor malesef. Hayvan çok huzursuz oluyor ama onu bir hafta on gün evde yalnız bırakamayız. Burada bırakacak kimsemiz de yok. O yüzden bizimle beraber anneannenin evine gitmek zorunda kalıyor. :(
Bayramın üçüncü günü rutin ziyaretlerimizi yaptık elbette. Bayramları bu yüzden çok seviyorum. Gurbette olunca, ha deyince göremediğin herkesi görme ve hasret giderme şansına kavuşuyorsun.
Son bayram gününde ise, Sivas'a yeni açılan ve çok merak ettiğim Hamidiye Kültür Bahçesine gittik. Giden valimiz Sayın Salih AYHAN beyefendinin Sivas'a kazandırdığı bir değer olmuş. Çok beğendim. Yayını görsele boğmamak adına bugün sadece Savaş Atları Müzesinden bahsedeceğim.
Farklı cins atların gerçek boyutlarında heykellerinin olduğu, atlar üzerine pek çok bilgiye ulaşılabilecek güzel bir müze.
Bütün atlar sakin uysal tasvir edilmişken, camekanına sığmayıp taşan Türkmen atı çok manidardı :))
At denilince malum Arap atlarının bir şöhreti var. O şöhrete hürmeten şaha kalkmış olarak tasvir edilmiş ama camekanından taşmadan :))
Dediğim gibi atlar hakkında çok fazla bilgi var müzede. Müzenin girişinde sizi bir tarafında kas yapısı diğer tarafında iskelet yapısının tasvir edildiği at heykeli karşılıyor.
Atların alınlarındaki ve ayaklarındaki beyazlıklar hakkında verilen bilgiler de dikkat çekici. Alın kısımlarında ki beyazlığa "akıtma", bileklerindeki beyazlığa "seki" denildiğini daha önceden biliyordum ama kendi içinde bu kadar sınıflanıp tasnif edildiğini bilmiyordum açıkcası :)
Köroğlu ve Kıratı meşhur malum. Atının akıtmasına şiir söylemeyi ihmal etmemiş beyimiz. :)
Yokuşa yukarı tavşan sekişlim
Bayıra aşağı ceylan büküşlüm
Alnı akıtmalı, göğsü nakışlım
Bayıra aşağı ceylan büküşlüm
Alnı akıtmalı, göğsü nakışlım
Tabiata salınan hayvanlar sonuçta, karışmaması lazım başka sürülerle. İnsan aklı buna da çare üretmiş. Damgalamak, bana ait, benim demek, insan doğasında var sanki. Ondan sebep bu komün yaşam felsefesi, bana hep fıtrat dışı gelir. Sorun bence sahiplenme duygusunda değil, sorun bencillikte. Varlığın da yokluğun da bir imtihan olduğunu unutmakta.
Bu bilgi bana çok ilginç geldi. O yüzden paylaşmak istedim. İnsan beyninden sonra en girintili çıkıntılı beyin atlardaymış. Tarihin ilk zamanlarından beri gelen bir kankalık durumu boşuna değil yani :)))
Atların vücutlarındaki tüylerin rengine göre farklı isimler aldığını da duymuştum daha önce. Doru at, kır at, yağız at vs. şiirlerde, türkülerde sıklıkla karşımıza çıkıyor malum. İşte size atlarını donları.
Müzede çektiğim tüm fotoğrafları paylaşmam imkansız. Kısaca fikir olsun istedim. Yolunuz Sivas'a düşerse mutlaka uğrayın derim.
Hamidiye Kültür Bahçesinde atların sadece heykelleri yok. Cirit müsabakalarının yapıldığı bir alan ve ziyaretçilerin isterse at binebildikleri kapalı bir salonda var. Eşimin yeğeni de bizimle gelmişti. Küçük adamı ata bindirdik ona bakıyordum ki, bu minnoş benimle tanışmaya geldi. Sevimli bir tay. Yeni öğrendiğimiz bilgilerin ışığında yağız bir at olacak diyebiliriz.:))
Tabiri caizse burnumun dibine kadar girip beni bir güzel inceledi. Kokladı. Merakını giderince de usul usul uzaklaştı. Çocuklarla adını Meraklı koyduk. :)))
Son olarak atlarla ilgili söylenmiş güzel sözlerden oluşan bu duvarı da paylaşmak istedim.
Sonuçta "akıllı insan atını, ahmak insan kendini över" demişler :))
Selametle...